Bilal Kemikli
0 0 0000
Sıradan diye bir şey yok
Birkaç gündür Bosna’dayım… Sarayova’da. Bir ay sürecek bir araştırma izniyle, Şarkiyat Enstitüsü’nün misafiri olarak burada görevliyim. Kütüphanelerde araştırma yapacak, kalan zamanda Bosna’yı tanımaya çalışacağım.
Birkaç gün erken geldim. Çevremi tanıyayım istedim… Hemen kütüphaneye kapanmak, gidilen yeri eksik tanımaya sebep oluyor. Başçarşı’da, Sarayova sokaklarında, Pazar ve marketlerinde dolaştım, kahvelerinden içtim, bulduğum bir çaycıdan çay içtim. Bulduğum çaycı diyorum, bilenler bilir; Boşnakları güne kahveyle başlar. Dolayısıyla çay, bizdeki gibi öncelikli değil. Hatta marketlerde çaya baktım, yok. İyi ki, değerli dostumuz, mihmandarımız bizi uyardı da gelirken memleketten çay getirdik.
Sokaklarda, o kederli günlerin, savaş zamanlarının izlerini taşıyan evleri, duvarlardaki kurşun izlerini gördükçe içim acıyor. Bosna, Avrupa’nın orta yerinde nice dramlar yaşadı. Avrupa… Ne bekliyoruz ki? Bırakıp Avrupa şikâyetini, aklımda Bilge Kral, o büyük ruh; binaları, parkları, insanları temaşa ediyorum. Her şeyde ondan bir iz arıyorum.
İnsanlar hep mütebessim, medeni… Göstermeseler de duruşlarından, yaşadıkları onca sıkıntıyı unutma çabası içinde oldukları belli. Sokaklarda, belki Boşnak, belki Türk, belki Sırp ve belki Hırvat… Ama hepsi de bir hayata tutunmanın çabası içindeler.
Pazar günü kitapçıları gezeyim istedim, açık yer bulamadım. Hayat durmuş. Bir marketten müzik cdlerini inceledim. Özellikle halk türküleri dikkatimi çekti. Not ettim, onları alacağım. Bir milleti tanımanın en sağlam yollarından biri, o milletin türkülerini dinlemekten geçiyor. O müziğe kulak vermek lazım…
,
İnsan yaşadığı yerden dışarı çıkınca, dikkati artıyor. Bu şehirlerarası da böyle, yurt dışında da… O şehirde yaşayanların dikkatini çekmeyen bir şey, yolcu için orijinaldir. Yolculuk, insana fark etmeyi öğretiyor; fark etmeyi, farklı olanı görmeyi… Anlama ve öğrenme, görmeyle başlıyor. Sıradan bir nesne, siz onu fark edince bir anlam kazanıyor. Sıradan bir olay, sıradan bir konu… Şunu fark ediyorsunuz, esasen sıradan diye bir şey yok; her şey kendi mahiyeti içinde değerli, kıymetli. Biz bu değeri, alışkanlıklarımızla sıradanlaştırıyoruz. Kanıksamak diyorlar ya… Ka+nık+sa+mak. Yoksa bunu, kan+ık+sa+mak şeklinde mi okusam. Ne dersiniz? Ne dersiniz bilemem, ama şurası açık: Kanıksamak, hayreti örtüyor, dikkati dağıtıyor.
Her ne ise, kütüphanelerden evvel sokakları okumak, cadde isimlerini, belli başlı marketleri, gazeteleri… Şehrin tarihi yapılarını gezmek, görmek. Yemeklerini tatmak. Bu son iki madde için çok acele etmiyorum, zira Bosna’da tarihi, hele hele Osmanlıyı sindire sindire öğrenmek istiyorum. Yemeklerini de öyle. Ama önce işe börekle başladım, bir fırsatını bulup kebabını da kemali afiyetle tattım. Her ikisi de pek leziz, tavsiye edilir.
Bu yazı 2,114 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle