Mehmet Ali Birand
0 0 0000
PKK, vurdukça devre dışı kalıyor...
Türk kamuoyunda artık genel bir kanı yerleşmeye başladı.
Buna göre, PKK hiçbir şekilde barış istemiyor. Ne zaman barıştan söz edilse, ne zaman ümitler artsa, PKK veya ona bağlı guruplar ne yapıp edip bu süreci baltalıyorlar.
Bu algılamayı değiştirmek artık çok güç.
Son duruma şöyle bir bakarsak, garabeti hemen görebiliyoruz.
Bir süredir, derinden derine temaslar yapılıyor.
Barzani devrede tutuluyor.
Leyla Zana, herkesi şaşırtıp, Başbakan’a barış çağırısı yapıyor.
Arınç, örgütün silah bırakması durumunda, Öcalan’ın ev hapsine çıkarılabilineceğinden söz ediyor.
Gazeteci Avni Özgürel’e Kandil’de Karayılan tarafından son derece umut dolu mesajlar veriliyor. Hem de öyle açıklamalar ki, şaşırmamak elde değil.
Özgürel dahi bu görüşmeden etkilenip, Karayılan’ın silah bırakmaya yakın bir noktaya geldiğini yazdı. Oslo Protokolü’nün hala yürürlükte olduğunun dahi altı çizildi.
Sonra, Dağlıca saldırısı…
Şimdi hepimiz bu tutuma bir anlam vermeye çalışıyoruz. Söylenen sözlerle, bu cinayetler arasındaki çelişkiyi çözmeye çabalıyoruz.
Unutmayalım ki, karşımızda 8 bin kişilik bir terör örgütü var. Kendine özgü sorunları, kendine özgü mantığı ve iç çatışmalarıyla bir terör makinasından söz ediyoruz.
PKK yönetimi, ya gerçekten farkında değil veya farkına varmak istemiyor. Ancak, Türk kamuoyundaki genel algı artık kesin şekilde yerleşti. Örgütün barış istemediği ve özellikle barış yollarını kapatmak için de elinden geleni yaptığı izlenimi giderek yaygınlaşıyor.
Bu durum Ankara’nın elini güçlendiriyor. PKK’yı marjinalleştiriyor.
Yeter ki şimdi harekete geçilsin.
Yeter ki reformlar hızlandırılsın.
Yeter ki BDP artık kolları sıvayıp gerçek görüşmelere girme cesareti göstersin.
Yeter ki Kürt halkı da artık bu gidişe tepki göstersin.
Bu karakol neden korunamıyor?
Dağlıca Karakolu’na beş yıl önce de hemen hemen aynı saldırı yapılmıştı. PKK'nın o dönemdeki girişimi de büyük tepki yaratmış ve önemli soruların sorulmasına yol açmıştı. O günden bu yana sınır karakollarının takviye edildiği ve güçlendirildiği açıklandı.
Peki bu defa ne oldu ?
Biliyorum, Dağlıca Karakolu Allah’ın unuttuğu bir yerdedir. Ulaşımı son derece güçtür. Ancak eninde sonunda bir karakoldur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm olanaklarına sahip olması gereken bir yerdir.
Şimdi herkesin sorduğu soru aynı:
Bu karakol neden korunamadı?
300 kişilik bir PKK'lı gurup, beraberinde ağır silahlarıyla geliyor, mevzi alıyor ve saldırıyor. Bu şekilde, istediği zaman istediği karakolu vurabileceğini göstermiş oluyor.
Bu iş bu kadar kolay mıdır?
İşin içinde bir gariplik yok mu?
Bırakın elini kolunu sallayarak, ağır silahlarıyla gelenleri, normal olarak Dağlıca tipi karakollar, etrafında kuş uçurtmayan, bulunduğu bölgeyi dinleyen, gözleyen ve ateş gücüyle korku yayan, etrafından geçen kuşları dahi kaçırtması gereken yerler değil midir?
Demek ki değilmiş.
Demek ki bu karakol yeterince güçlendirilmemiş ki, PKK elini kolunu sallayarak saldırı düzenleyebilmiş.
Hiç kimseyi suçlama niyetinde değilim. Ancak kamuoyunda derin sorular soruluyor. Yanıt bekleyenlerin sayıları da her geçen gün artıyor.
Öcalan'ın tecridi sürüyor...
Doğrusunu söylemek gerekirse, içinde bulunduğumuz kördüğümden nasıl kurtulunacağı konusunda benim hiçbir fikrim yok. TV'lere ve gazetelere bakıyorum, aman Allahım her kafadan bir ses çıkıyor.
"Görüşmeler kesilsin, reformlar durdurulsun ve PKK yok edilene kadar savaş sürsün" diyenlerden tutun, benim gibi, tam aksine, reformların hızlandırılmasını ve PKK'nın marjinalleştirilmesini önerenlere kadar, hepimiz akıl veriyoruz.
Kimsenin durumu doğru dürüst anlayabildiğini sanmıyorum.
Resmi stratejiyi saptayan büyüklerimizin de bu konuda müthiş birer dahi olduklarına inanmıyorum.
Herkes el yordamıyla gidiyor. Bir adım atılıyor, iyi sonuç alınıyorsa devam ediliyor. Aksi halde strateji değiştiriliyor.
Günlük iniş çıkışları bir yana bırakıp, genel gidişe bakarsak, şöyle bir manzara ile karşılaşıyoruz:
- Eskiden kontrolü PKK elinde tutardı. Savaşı, İmralı ve Kandil yönlendirirdi.
- Şimdi kontrol Ankara'nın eline geçmiş durumda. Gelişmeleri Ankara yönlendiriyor.
- PKK'nın saldırıları Türk kamuoyunda, Ankara'ya yönelik tepkiler oluşturur ve çözüm için baskıların artmasına neden olurdu. Artık bu baskılar tersine döner oldu. PKK saldırıları, kamuoyu üstündeki etkinliğini yitirdi.
Asıl bundan sonrası çok ilginç olacak.
İktidar ile Genekurmay'ın birlikte saptayacakları strateji, son derece önemli gelişmeleri de beraberinde getirecek . Artık "PKK bitti, can çekişiyor" gibi abartılar bir yana bırakılır ve iyi bir planlama yapılabilirse, çözüm yolunda önemli adımlar atılabilir.
posta
Bu yazı 1,574 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
27 Eylül 2012
Türkiye, Suriye'de frene basıyor...
-
25 Temmuz 2012
Türkiye'siz İsrail'in eski etkinliği kalmadı...
-
20 Temmuz 2012
Esad için yer aranmaya başlandı, ancak henüz kabul eden ülke bulunamadı...
-
13 Temmuz 2012
Washington Ankara'yı yavaşlatmaya çabalıyor
-
27 Haziran 2012
Türkiye karizmasını çizdirmedi...
-
21 Haziran 2012
PKK, vurdukça devre dışı kalıyor...
-
25 Nisan 2012
23 Nisan müsamelerinden kurtulamayacak mıyız?
-
19 Nisan 2012
Böyle subay yetiştirirseniz, Darbe'ye hayret etmeyin
-
2 Mart 2012
ABD raporu: Ermenistan ile ilişkiler açılmalı...
-
21 Şubat 2012
Bu defa MİT kazandı, ancak dikkat...
-
9 Şubat 2012
Bırakın dindar nesli, tablet nesli geliyor...
-
23 Aralık 2011
Biz neden kızıyoruz, asıl Sarkozy utansın...
-
15 Aralık 2011
Gül 2014'e kadar Çankaya'da...
-
10 Aralık 2011
Erdoğan çekildi, partinin haline bakın...
-
30 Kasım 2011
Başbakan'ın ameliyat sonucu saklanmamalı...
-
27 Ekim 2011
Devlet ne yapsa, bir türlü yaranamıyor...
-
20 Ekim 2011
Bu açık bir cinayettir, bir savaş ilanıdır
-
29 Eylül 2011
PKK vuruyor, ancak kışkırtamıyor...
-
21 Haziran 2011
Erdoğan'ı tarihe asıl Kürt sorunu geçirir...
-
22 Nisan 2011
Türkiye, BDP'ye sahip çıktı
Yorumlar
+ Yorum Ekle