En Sıcak Konular

Bülent Korucu


Bülent Korucu
0 0 0000

Özal'ın ölümü aydınlanacak mı?



Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümü üzerinde çok spekülasyon yapıldı; iddialar bitmek bilmedi. Ama sonuç alıcı adım da hiç atılmadı. Belki ilk defa umutlanmamıza sebep olacak gelişme var:


Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) konu hakkında kapsamlı çalışma yaptı ve ayrıntılı rapor hazırladı. Kamuoyuna açıklanan özeti bile tüyler ürpertici. Reva görülen muamele belli etmese de, iki dönem başbakanlık yapmış ve cumhurbaşkanlığı makamındayken hayatını kaybetmiş insandan bahsediyoruz.

Ölümünden önceki süreç, kriz esnasında ölümü hızlandırmak için yapılmış izlenimi veren olaylar ve iddiaların üzerine 20 yıldır gidilmeyişi... Olayın üç aşaması da yoğun şüphe içeriyor ve öfkeye yol açıyor. Cumhurbaşkanının ölümü hangi ülkede böylesine geçiştirilebilir? Geriye doğru gidelim: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, DDK'yı harekete geçirene kadar herkes kulağının üstüne yattı. Burası yakın zamana kadar öyle bir ülkeydi ki, halkın büyük çoğunluğu cumhurbaşkanının ölümünü şaibeli bulduğu halde soruşturulamıyordu. Hatta belki birileri bunu psikolojik savaşın unsuru olarak kullanıyordu. "Cumhurbaşkanını öldürdük, kimse bize dokunamadı" ifadesi cümleye dökülmüyordu ama her hallerinden okunuyordu. Menderes'i asanla Özal'ı 'öldüren' el arasında benzerlikler kuruluyordu. Ve orada kalıyordu. İddialar karşısındaki derin sessizlik ve duyarsızlık tek başına ölümü şüpheli kılmaya yeter.

Otopsi yapılmaması, herhangi bir araştırmaya gerek duyulmaması, hatta kan örneklerinin kaybedilmesi örtme operasyonu intibaı veriyor. Özal'ı herkesten habersiz kimsesizler mezarlığına gömmedikleri kalmış. DDK'nın kayıt altına aldığı şeyler, devlet ciddiyetinden uzaklık mı yoksa bazı şeyleri perdeleme çabası mı, soruşturmalar sonucunda ortaya çıkacak. DDK'nın akıl tutulması dediği şeyin bir aklı evvellik olma ihtimali daha güçlü.

Gelelim diğer aşamalara: Özal'ın ölümüyle Köşk'te kriz geçirdiği an arasında geçen sürede yaşananlar şüpheleri büyütüyor. Orta ölçekli bir ilçede kaymakam hayati tehlike atlatsa daha iyi şartlarda müdahale şansına sahip olurdu. Ambulans yok, doktor bulunmuyor, hangi hastaneye gidileceğine yolda karar veriliyor; daha doğrusu karar değiştiriliyor. Gidilen hastane uyarılmadığı için uzmanlar değil asistanlar müdahale ediyor. Yapılan müdahaleler sağlıklı biçimde raporlanmıyor. Cumhurbaşkanının ani vefatı üzerine yapılması gereken tavzih edici işlemlerin hiçbiri icra edilmiyor.

Mezarı açılıp ölümü tetikleyen dış etkenler olmadığı sonucuna varılsa dahi, şüpheler tamamen yok edilmeyecek. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünde de kaza her zaman ihtimal dahilinde. Fakat 'kurtarmama' operasyonu gözden kaçmıyor. Hastaya müdahale etmeyerek ya da yanlış operasyonlarla da katil olmak mümkün. Tatmin edici sonuç ancak krizle ölüm arasındaki sürecin aydınlatılmasıyla gerçekleşecek. İhmal mi yoksa kasıt mı olduğu anlaşılacak.

Şüpheleri yoğunlaştıran diğer etkenler ise Türkiye'nin siyasi atmosferi ve Özal'ın yokluğunda yaşadıklarımız. 93 yılında üst üste meydana gelen şaibeli ölümler içimize kurt düşürüyor. Uğur Mumcu, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, 33 er gibi olaylar aynı yıla 'denk' getirildi. Sonrasında Türkiye bambaşka bir ülke haline geldi. 'Adı konulmamış darbe'nin ülkeye maliyeti yüksek oldu. Şurası gerçek ki Özal yaşasaydı, hadiselerin akışı bambaşka olabilirdi. (Not: Haberi Aksiyon dergisinde üç hafta önce okuyanlar yeni gelişmelere şaşırmamıştır.)

zaman

Bu yazı 1,172 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Emri verenle alan bir olur mu?
    • 11 Eylül 2012 Siyasette sonuçsuz arayışlar
    • 4 Eylül 2012 PKK'yı kim cesaretlendiriyor?
    • 3 Ağustos 2012 Özkök Paşa'nın tarihî tanıklığı
    • 31 Temmuz 2012 Kılıçdaroğlu, koltuğunu sağlamlaştırdı
    • 27 Temmuz 2012 Anketler ne diyor?
    • 6 Temmuz 2012 Ahmet Şık, Ahmet Şık'ı yalanlıyor
    • 26 Haziran 2012 Karayılan söyledikleri mi kaçırdıkları mı?
    • 15 Haziran 2012 Özal'ın ölümü aydınlanacak mı?
    • 22 Mayıs 2012 Anayasanın dili
    • 11 Mayıs 2012 Başkanlık Türkiye'de uygulanabilir mi?
    • 8 Mayıs 2012 CHP'de yerel seçim mücadelesi
    • 4 Mayıs 2012 AİHM, mahkemeyi ibra etti
    • 17 Nisan 2012 Balyoz'da acı fren!
    • 27 Mart 2012 Balyoz'a ABD'den destek gelmiş!
    • 16 Şubat 2012 MİT tartışmasındaki toz bulutu
    • 8 Şubat 2012 Dindarların talebi özgürlük
    • 3 Şubat 2012 CHP'liler dama oynuyor
    • 31 Ocak 2012 CHP'de anomali doğumun yan etkileri
    • 20 Ocak 2012 Mahkeme aslında 'örgüt var' diyor

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,474 µs