Gülay Göktürk
0 0 0000
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
Doğrusu isterseniz ben işlerin komisyona havale edilmesinden hep huylanırım.
Komisyonlar genellikle sorunları sürüncemede bırakmak için kurulur ve çoğu kez pek bir şey yapamadan sessiz sedasız dağılır.
Hele hele Kürt meselesi gibi yıllardır tartışılmış; her partinin ve herkesin fikrini defalarca ortaya koyduğu, neyin ne olduğunun herkesçe bilindiği durumlarda, komisyon fazladan nasıl bir görüş keşfedebilir ki...
Yine de bu buluşma bazı olumlu gelişmelere işaret ediyor. Birincisi CHP artık Kürt meselesinde yapıcı bir tutum alması gerektiğini anlamış görünüyor.
Kılıçdaroğlu, CHP'nin, açılımın başlatıldığı dönemlerde ve Habur olayında aldığı yıkıcı tutumun partisini siyaseten çok zayıflattığını görmüş olmalı; şimdi bunu değiştirmeye çalışıyor ki bu elbette olumlu bir tutum.
Öte yandan hükümet de "amacımız üzüm yemek" söylemiyle ve bu görüşmede takındığı yapıcı tutumla, muhalefete vurup durmak yerine daha uzlaşıcı ve birleştirici bir çizgiye kaymak gibi bir niyeti olduğunu ortaya koyuyor.
Dahası, "bütün sorunları tek başına çözebileceğine inanan; özellikle Kürt sorununun çözümüne başkalarını ortak etmeyi reddederek başarının meyvelerini tek başına toplama ve tarihe geçme hırsı taşıyan bir lider" görüntüsünü de biraz olsun değiştirmiş oluyor.
Bütün partileri bir araya getirme sevdasından vazgeçin
Ne var ki, bütün bu olumlu gelişmelere rağmen, CHP'nin yaptığı öneri Kürt sorununun çözümünde pek işe yarayacak gibi görünmüyor.
Zira MHP tam da beklendiği gibi komisyona üye vermeyi anında reddederek CHP'nin öne sürdüğü "bütün partilerin katılımıyla oluşacak bir toplumsal uzlaşma komisyonu" projesini daha baştan imkânsız hale getirdi.
Zaten, Kürt meselesinde bütün partilerin katıldığı bir ortak platform kurulabilecek olsaydı, bu platformun temeli şimdiye kadar çoktan ortaya çıkmaz mıydı Meclis'te?
O yüzden de ben, bütün partileri bir araya getirme sevdasından bir an önce vazgeçilmesini, iki büyük parti liderinin diğerlerini bir yana bırakıp kendi aralarında bir araya gelmelerini ve usul hakkında değil esas hakkında konuşmalarını tercih ederdim.
Zira artık bu mesele lafı bırakıp işe bakma noktasına çoktan geldi, geçiyor. Örneğin iki parti bir araya gelip Avrupa Birliği normlarına uygun bir yerel yönetim reformu konusunda acilen çalışmaya başlayabilirlerdi.
Kürtçe'nin (mademki Türkiye'nin her yerinde Kürt var) tıpkı Kur'an ve Peygamber'in hayatı dersleri gibi kanunen zorunlu seçmeli ders olması konusunda ortak bir yasa hazırlayabilirlerdi ya da Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılması gereken değişiklikleri ortak bir yasa tasarısıyla Meclis gündemine taşıyabilirlerdi.
Bütün bunlar yol almaktır. Birlikte yol alırken bir yandan da konuşur, tartışır, başka ortak noktalar bulmaya çalışırsınız. Yeter ki niyetiniz "yapıcı görünmek" değil gerçekten "yapıcı olmak" olsun...
Şu "Akil Adamlar" meselesi...
Bu arada, beni çoktandır epey rahatsız eden şu "Akil Adamlar" söylemiyle ilgili de birkaç söz edeyim:
Son zamanlarda her başımız sıkıştığında "Akil Adamlar toplansın, görüş oluştursun" demek moda oldu. Bu modanın sadece bizde olmadığını biliyorum. Ama bu fikrin sakatlığını değiştirmiyor.
Bir kere Akil Adamlar kimler? Kimi temsil ediyorlar? İnsanların bir kısmına "Akil Adam" demek, diğerlerini aptal yerine koymak olmuyor mu?
Meclis ortada dururken, seçilme kıstasları son derece sübjektif bir grup insanın "çözüm bulma" konusunda görevli kılınması demokrasiyle ne kadar bağdaşır?
Farklı siyasi çizgilerin ayni Akil Adam listesi üzerinde anlaşabilmesi mümkün olamayacağına göre sonuçta, "herkesin Akil Adamı kendine" tablosu çıkmaz mı ortaya?
Ayrıca, bu adamlar o kadar akıllıysa, her bir şeyi Meclis'tekilerden de, STK'lardan da daha iyi biliyorlarsa, sorun çözme pozisyonunda olanlar alır onların yazdıklarını okur, yararlanabiliyorsa yararlanır.
Onlara bunun ötesinde bir görev yüklemek; başka tür bir vesayet, Meclis iradesi üstünde bir "aydın vesayeti" kurma teşebbüsü olur ki, bizim gibi sütten ağzı yanan bir toplumun yoğurdu üfleyerek yemesinde sayısız fayda vardır.
bugün
Bu yazı 1,483 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
28 Eylül 2012
Susmak için artık çok geç
-
24 Eylül 2012
Darbecilik mahkûm oldu
-
21 Eylül 2012
7 adımda çözüm planı
-
14 Eylül 2012
Libya
-
25 Ağustos 2012
Kürtler'i PKK'dan korumak
-
8 Ağustos 2012
Tehditle canlı kalkan olunur mu?
-
30 Temmuz 2012
Suriye Kürdistanı
-
2 Temmuz 2012
Zana kimi, neyi temsil ediyor?
-
18 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
-
15 Haziran 2012
Olmayacak duaya amin
-
11 Haziran 2012
Oslo süreci yeniden mi?
-
8 Haziran 2012
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
-
4 Haziran 2012
Ses kayıtları
-
30 Mayıs 2012
Parti kongreleri neden yapılır?
-
21 Mayıs 2012
Sivil bayramlar dönemi
-
11 Mayıs 2012
Yine mi?
-
9 Mayıs 2012
Solun resmi tarihi
-
25 Nisan 2012
Keşke CHP bölünse
-
11 Nisan 2012
Kafası karışık bir Demirtaş
-
9 Nisan 2012
Nizam-ı alem
Yorumlar
+ Yorum Ekle