En Sıcak Konular

Ahmet Taşgetiren


Ahmet Taşgetiren
0 0 0000

Kabahatinden büyük...



Diyelim, Heronlar vasıtasıyla 30-40 kişiyi gördünüz. "Ahmet mi Mehmet mi olduğu"nu anlayamadınız.


Görmek, onları izleyebilme imkânına kavuştuğunuz anlamına geliyor.
 
Dolayısıyla takip edebilirsiniz.
 
Sınırı geçebilirler. Yine izlersiniz.
 
Geçtikten sonra kara birlikleriyle onları kuşatmanız, teslim olmaya çağırmanız, silahlı olup olmadıklarını tespit etmeniz mümkün.
 
Silahlı bir direnişle karşılaşırsanız, sizin askeri gücünüzün onları yine de etkisiz hale getirmesi imkânı var.
 
Sayıları da belli olduğuna göre oraya sevk edilecek üstün imkânlara sahip birlikler, onları kolayca etkisiz hale getirebilir.
 
Savaşma niyetleri yoksa zaten bu da belli olacak, dolayısıyla herhangi bir çatışmaya gerek olmayacaktır.
 
Böyle değil midir?
 
Bu söylediklerimiz, Uludere'de Heronların gördüğü 30-40 kişiye karşı tek seçeneğin havadan bombalama olmadığı gerçeğini ortaya koyuyor.
 
Kaldı ki, zaten "Ahmet mi Mehmet mi olduğu"nu bilemediğiniz bir kitleye karşı bombardımana geçmenin hiçbir mantığı bulunmuyor.
 
Daha önce Hantepe, Gediktepe'de yapılan yanlışlar... Onların yol açtığı yeniden hata yapmama paniği, çok daha vahim bir hatayı getirmiş gözüküyor.
 
Başbakan Pakistan yolunda bazı şeyler söyledi. İçinde vurgulu olmasa da, tatmin edip etmeyeceği bilinmese de örtülü bir "özür boyutu" vardı.
 
Mazeret olarak, "Ahmet mi Mehmet mi bilinemez"e sığınılıyordu.
 
Pata küte bir üslup
 
Ben, Başbakan'ın sözlerinden sonra da, "Bu özrün yeterli olmayacağını, bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın gidip Uludere'de çocuklarını kaybeden annelerle buluşması"nı önerdim.
 
Şimdi İçişleri Bakanı Şahin çıkıyor, acıların üzerine tuz biber ekercesine konuşmalar yapıyor.
 
Yok bilmem zaten kaçakçı imişler de, PKK'nın figüranları imişler de, özre mözre gerek yokmuş da, yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklarmış da...
 
Bunlar, yaraya tuz basmak evet ve insanların yüreğindeki yangının üzerine benzin dökmek.
 
Bu sözler, AK Parti'nin bugüne kadar sürdürdüğü tüm hassasiyeti yerle bir ediyor.
 
Nasıl konuşulur bunlar?
 
Uludere konusunun, asla konuşulamayacağı üslup, İdris Naim Şahin üslubudur diyebilirim.
 
Özensiz, pata küte bir üslup.
 
Uludere işinde resmen batağa saplanılıyor.
 
Hata açık bir kere. Bunun lamı cimi yok. Kasıt, ancak son derece kötü niyetle olabilir. Daha çok tuzağa düşmekten söz edilebilir.
 
Ama nereden bakılırsa bakılsın, hükümetin zorda olduğu bir konu Uludere. Bunu, hükümetin hissettiği de ayan beyan görülüyor.
 
Bundan sonra yanlış yapma lüksü yok.
 
Özrün ertelendiği her durum yanlışta yeni bir adım olacak.
 
Uludereliler'e yönelik her suçlama, bölgedeki siyasi zemine çarpıp tuz buz olacak.
 
Çare
 
Çare insani dilin bulunması.
 
Hata ettik ama bu bizim asli çizgimiz değil, diyebilmek.
 
İnsanların gönlüne ulaşacak dili bulmak.
 
Oraya Emine Hanım'ın gitmesi doğruydu.
 
Ama yeterli değildi.
 
Olaydan hemen sonra söylemiştim, bir kere daha söylüyorum:
 
Oraya bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan gitmeliydi.
 
Her türlü provokasyonu aşıp gitmeyi başarmalıydılar.
 
Bu acı ancak öyle büyük bir jestle teselli edilebilirdi.
 
Dingir Mir Mehmet Fırat söylemiş: Hâlâ özür beyan edilebilir, diye.
 
Evet, hâlâ Uludere Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ı bekliyor.
 
Gideceksiniz, annelerin gözyaşını sileceksiniz, babaların yürek yarasını saracaksınız.
 
Aslında, bunda asla zorlanmazlar çünkü Abdullah Gül'ün dili de budur, Tayyip Erdoğan'ın dili de...
 
Medyada zehir gibi yazılar yazılıyor, Meclis'te zehir gibi sözler söyleniyor.
 
Bölgede çok daha ağır bir duygu fırtınası estiriliyor. Bunların çoğalmasının önünü ancak bu iki liderin yürek harekâtı keser.
 
bugün


Bu yazı 1,115 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 25 Eylül 2012 Vesayet tortusunu silmek...
    • 20 Eylül 2012 Ana gündem: Terörü yok etmek
    • 12 Eylül 2012 Gültan Kışanak kaçırılsa...
    • 11 Eylül 2012 AK Parti formatının önemi
    • 9 Eylül 2012 Ne kadar çok ''keşke'' diyoruz
    • 7 Eylül 2012 ''Akil adam'' enstrümanı
    • 28 Ağustos 2012 MGK ne yapacak?
    • 26 Ağustos 2012 Düşme, düşersen üzerine çullanırlar
    • 19 Ağustos 2012 Bayram nostaljisi
    • 14 Ağustos 2012 Aygün ve bölgenin çıplak gerçeği
    • 12 Ağustos 2012 115 asker ölseydi...
    • 9 Ağustos 2012 ''Güvenlikçi politika''
    • 7 Ağustos 2012 Şemdinlili bir ananın Karayılan'a mektubu
    • 2 Ağustos 2012 ''Daha büyük harita''
    • 27 Temmuz 2012 Ortak mutluluğu planlamak
    • 26 Temmuz 2012 Ortadoğu'da ne oluyor?
    • 24 Temmuz 2012 Bölgesel Kürt yapılanması
    • 19 Temmuz 2012 Erdoğan'ın kurgusu ne?
    • 18 Temmuz 2012 Kılıçdaroğlu için son raunt
    • 27 Haziran 2012 Türkiye sınanıyor

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,049 µs