Abdülkadir Selvi
0 0 0000
Hantepe'den Uludere'ye
Artık iyice inandım, Kemal bey olmasa siyaset tatsız olacak. Kazakistan'da bile onun eksikliğini hissediyorum.
Gerçi sağolsun, binlerce kilometreden de olsa, kendisi yalnızlığımızı hissettirmiyor bize.
Biz Başbakan'la Uludere konusunu Pakistan'da konuştuk. Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanıtı geldiğinde biz Kazakistan'daydık.
"Uludere olayından sonradan haberim oldu" diyen Başbakan'a, "O zaman bırak git" diye seslenmiş.
Öylesine sert çıkış yapmış olmalı ki, sınırları aşıp, orada bize ulaştı.
Kemal Bey'in sadece beyanatları değil, artık gafları da sınırlarımızı aştı.
Metris'te yatan Aziz Yıldırım'a, "Silivri'de tutuklu" diye yazdı.
Kafasını Silivri'ye öylesine takmış ki, eşi Sevim Hanım'ı görse, Silivri Hanım demesinden kuşkuluyum.
Bağlama çalıp, türkü söylemesinden Kemal Bey'i esaslı bir solcu zannederdim.
Meğerse, değilmiş.
Çünkü benim bildiğim her solcu, "Şu Metrisin önü" türküsünü bilir.
Kimi Ahmet Kaya'dan sever ama ben bariton sesli diye hafife aldıkları Zülfü Livaneli'yi tercih ederim.
Laf aramızda Edip Akbayram da fena değildir ha.
"Şu Metris'in önü, bir uzun alan.
Bir tek seni sevdim, gerisi yalan"
Gaflarıyla ünlü bir başbakanımız vardı bir zamanlar. Yıldırım Akbulut'tan söz ediyorum.
Öyle ki, hakkında kitap bile yazılmıştı.
Bir defasında, Nasrettin Hoca elinde kötekle Akbulut'u kovalıyor, bir yandan da, "Bre köftehor, pabucumu dama attın" diye homurdanıyordu.
Yakında Akbulut da köteği kapıp "Bre köftehor sen beni bile solladın" diye peşine düşerse şaşmayın.
Gece saat 03.41 ve ben, "beyaz geceleri" andıran Astana'da otelin 17. katında Kemal Bey'i yazıyorum.
Bakma öyle Kemal Bey, senin candaş basın bile gecenin kör vaktinde, benim gibi düşünmez seni.
Bu arada "beyaz geceler" filan deyince yanlış anlaşılmasın.
Yatsı namazı 00.01'de oluyor. Sıkı durun sabah namazının vaktini vereceğim. 01.26. Öyle yatsıyı kılıp yatayım, saati kurarsam sabah namazına kalkarım yoktur Hacı abi.
Yatsıyı kıldın kıldın yoksa sabah namazı hemen giriyor. Ama bir kolaylık var. İmsak 01,26'da giriyor ama Güneş 05.06'da doğuyor. Neredeyse bizde öğle ile ikindi arası...
Pakistan'dan akşam saatlerinde hareket edince, kör bir saatte indik Kazakistan'ın başkenti Astana'ya.
Bağımsızlıktan sonra inşa edilmiş bir Başkent Astana. Işıl ışıl bir şehir. Bende biraz Dubai biraz Doha izlenimi bıraktı.
Ama burgulu kuleler değil, Sovyet havasını yansıtan devasa binalar yapılıyor.
Şehrin girişinde 4 minaresiyle bizi karşılayan camiyi görünce içim açıldı.
Sovyetlerden ayrılan Türk Cumhuriyetlerinde, cami ciddi bir eksiklik olmaya devam ediyor. Ya çok eskiden kalma bir cami bulunuyor ya da koca koca şehirlerde sayısı üçü beşi geçmeyen minareli camiler.
Cami bir sembol. Hele o minarelerden okunan ezan yok mu, o şehrin Müslüman olduğunu kainata ilan ediyor.
Bir bilinç meselesi elbette ki, ama Türk cumhuriyetlerinde cami kampanyası yapmak geliyor içimden.
Şimdi koskoca Başbakan'la gezidesin. Geziye ayrıca 6 bakan ve AK Parti yöneticileri katılıyor, sen bula bula camileri mi yazdın demeyin.
Kemal beyi yazdık işte.
Hem de bir Astana gecesinde.
Kemal bey, Uludere için, "Önceden haberim olmadı" diyen Başbakan'ı eleştiriyor.
Başbakan, "Operasyonun hemen ardından haberimiz oldu. Ama öncesinden olmadı" dedi.
Gayet samimi bir ifadeydi bu. "Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık" sözleri bir ölçüde özür dilenmesiydi.
Uludere'den amaç; olayın arkasındaki bağlantıları tespit etmek olmalı.
Bunu başarabilirsek, yeni Uluderelerin olmasını engellemiş oluruz.
Uludere'nin mağdurları var. Başta 34 insanımız. Ama Uludere'de asıl hedef Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile Başbakan Erdoğan.
İstifaların yaşandığı 30 Ağustos gibi çalkantılı bir sürecin içinden gelen ve Kuvvet Komutanlarını toplayarak, operasyonları bölgeden yöneten Genelkurmay Başkanı'nı daha dördüncü ayında, topal hale getirmenin hedeflendiği görülüyor.
Kılıçdaroğlu ısrarla faturayı Başbakan'a ve Genelkurmay Başkanı'na kesmenin peşinde.
Elbette ki muhalefet liderine Uludere'yi niye soruyorsun denilmez.
Ayrıca Hükümet, Genelkurmay ve yargının kararlı bir şekilde çalışıp, olayı aydınlatması gerekiyor.
Burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var.
Uludere'de karşıma hep, "Hantepe Sendromu" çıktı.
11 askerimizin şehit verdiğimiz baskında, teröristleri çoban zannetmiştik.
Bu kez de, tespit ettikleri gruba müdahale etmezler ve bu bize büyük bir acı yaşatırsa, onun adı da "Uludere Sendromu" olur.
yenişafak
Bu yazı 1,277 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
27 Eylül 2012
Başbakan'ın açılımı ne olacak?
-
25 Eylül 2012
Karakolda teknoloji var
-
24 Eylül 2012
21 Eylül demokrasi bayramı
-
19 Eylül 2012
Yetmez ama evet
-
17 Eylül 2012
Suriye, Bosna mı?
-
13 Eylül 2012
Yazamayacağım takvim...
-
12 Eylül 2012
Kılıçdaroğlu adına açılan sayfada ne yazıyor?
-
10 Eylül 2012
Kuruculara 3 dönem muafiyeti
-
5 Eylül 2012
Numan Bey neye şaşırdı
-
4 Eylül 2012
Beytüşşebap göstere göstere geldi
-
30 Ağustos 2012
İstihbarat var, operasyon yok
-
27 Ağustos 2012
Cumhurbaşkanı'nın sağlığı
-
22 Ağustos 2012
Melisa'nın katili Esed
-
16 Ağustos 2012
Suriye şoklaması
-
15 Ağustos 2012
Bedel
-
6 Ağustos 2012
Gül, görüşmeyi hangi hareketle anlattı?
-
5 Ağustos 2012
Şura'nın sürprizleri
-
2 Ağustos 2012
Sever'in açıklamaları nasıl karşılandı
-
1 Ağustos 2012
Komutanın durumu
-
31 Temmuz 2012
Yeni parola
Yorumlar
+ Yorum Ekle