Fikret Ertan
0 0 0000
Netanyahu'nun Filistin Devleti...
Bağımsız bir Filistin devleti başta Filistinliler olmak üzere hepimizin özlemi.
Ama bu nasıl olacak? Bunun olması için en başta Filistin yönetiminin İsrail ile anlaşması, İsrail'in bunu kabul etmesi gerekiyor.
Acı ama gerçek böyle; zira Bat Şeria ve Gazze'den meydana gelen Filistin bölgesi eskiden olduğu gibi bugün de İsrail'in tam fiili kontrolünde bulunuyor. Gazze hem denizden hem de karadan İsrail tarafından kuşatılmış durumda; Batı Şeria'da öyle. Ayrıca, İsrail'in yerleşim politikasını sürdürmesi sebebiyle Batı Şeria ve Kudüs'te zaman Filistin'in aleyhine de işliyor.
Zaman başka bir yönden İsrail'in de aleyhine işliyor. Bu da işgal altındaki Filistin'in nüfusunun İsrail'den çok fazla artması, bunun sonucu olarak zaman içinde Filistin nüfusunun Yahudi nüfusunu geçeceği gerçeğinde kendisini gösteriyor.
Bunun farkında olan İsrail de, 'barış müzakerelerinde sonuç çıkmaz da bir gün milletlerarası toplumun da destekleyeceği, bazı Filistinli çevrelerce bugün de dile getirilen bir tür federatif, iki halklı tek İsrail devleti modeli benimsenirse, Filistinliler de İsrail vatandaşı olmayı tercih ederlerse İsrail devleti ortadan kalkar' şeklinde bugünden düşünmeden de edemiyor.
Bu yüzden Amerika'nın, Avrupa'nın, Arap devletlerinin ve Türkiye'nin de desteklediği 'iki devletli çözüm' fikri İsrail'de de destek kazanıyor. İsrailli birçok çevre esasen 1990'lardan bu yana bu fikri destekliyor. Ancak resmî çevreler bunu resmen açıklamaktan da kaçınıyorlardı. Özellikle de Başbakan Netanyahu resmen 'iki devletli çözümü devlet yetkilisi olarak anmamaya, bunu resmî belgeye geçirmemeyi tercih ediyordu.
Bu kaçınma, anmama, resmî belgeye geçirmeme inadı geçen cumartesi gününden bu yana sona ermiş görünüyor; zira Başbakan Netanyahu, Filistin yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'a Milli Güvenlik Danışmanı İzak Molho eliyle Ramallah'ta ulaştırdığı resmî bir mektupta bir İsrail başbakanı olarak ilk defa 'iki devletli çözüm'den söz ediyor, böylece bu çözüm ilk defa bir İsrail devlet belgesine resmen geçmiş oluyor.
Başbakan Netanyahu'nun bu mektubu sonunda göndermesinde hangi saikler rol oynadı, tam olarak bilmiyoruz; ama bunda kendisini barış müzakerelerini askıya almakla eleştiren Amerika'yı memnun etme, yatıştırma saiklerinin bir payı olduğu muhakkak; zira Netanyahu ile geçen hafta görüşen Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Netanyahu'ya Kadima Partisi'ni koalisyona dahil etmekle güçlendiğini, bunun sonucunu müzakerelere yeniden başlamakla ortaya koyabileceği yönünde telkinlerde bulunmuştu.
Netanyahu'nun erken seçimi telaffuz edip sonra da Kadima ile milli birlik koalisyonuna gitmesi, gerçekten de elini birçok bakımdan güçlendirmiş bulunuyor. Bunun sayesinde Netanyahu parlamento bakımından istediğini yapabilecek güce ve konuma yükselmiş oluyor. Bunu gören Clinton da Netanyahu'ya barış müzakereleri konusunda ''koalisyonda zayıf durumdayım, bu yüzden müzakerelere başlayamıyorum" diyordun; "madem şimdi güçlendin; hodri meydan" diyor.
Diğer yandan, Netanyahu'nun mektubunu geçen pazar görüşen Filistin yönetimi, mektubun hem Batı Şeria hem de Kudüs'teki devam eden Yahudi yerleşimlerin durdurulması, 1967 sınırlarının tanınması ve Filistinli tutukluların serbest bırakılmaları gibi aslî meselelere net cevaplar vermediğini, mektubun yeni bir unsur sunmadığını ifade etmiş bulunuyor.
Bu bakımdan, Netanyahu'nun başbakan olarak ilk defa 'iki devletli' çözümü resmen benimsediği yolundaki resmî ifade dışında anlaşılan mektup ne müzakereler ne de başka konularda ümit veriyor. Böylesi bir tavır da zaten Netanyahu'dan beklenen bir tavırdı.
Esasen Netanyahu resmî kapasitede olmasa da geçmişte 'iki devletli çözüm'den söz etmiş bulunuyor. Mesela, 14 Haziran 2009'da Bar-İlan Üniversitesi'nde konuşurken kendisinin bir Filistin devletini kabul ettiğini; ama bunun askerden arındırılmış, ordusu olmayan, sınırlarının, hava sahasının İsrail tarafından kontrol edilen, Kudüs'ün İsrail'in ebedi başkenti olarak kalacağı bir devlet olması gerektiğini açıkça söylemişti.
Netanyahu'nun bugün de 'iki devletli çözüm'den çıkacak olan muhtemel bir Filistin devletini ancak bu şartlarla kabul edeceğine hiç şüphe yok. Siyaseten güçlenmiş, milletlerarası camianın İsrail üzerindeki baskısının çok azaldığı ve İşgal altındaki topraklardaki fiilî durumun giderek Filistin yönetimi aleyhine işlediği bir konjonktürde Netanyahu'nun tanıyabileceği Filistin devleti işte böyle bir devlet olur.
Ordusu olmayan, sınırlarını kontrol edemeyen, her yönden İsrail'e bağımlı böyle bir devlete devlet denebilir mi? Bu olsa olsa, bir zamanlar Güney Afrika'da siyahların yaşadığı Bantustan'lara, ya da Gazze'nin halen yaşadığı açık hapishanenin biraz daha büyüğüne benzer bir devlet olur, o kadar...
zaman
Bu yazı 1,141 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
27 Eylül 2012
Bingazi saldırısının mahiyeti seçim sonrasına kaldı
-
20 Eylül 2012
Filistin'e acil para lazım
-
17 Eylül 2012
Bingazi saldırısı ve ötesi
-
10 Eylül 2012
Rusya, Suriye rejiminden kolay kolay vazgeçmez...
-
6 Eylül 2012
Trans Hazar hattı bir gün hayata geçecek
-
3 Eylül 2012
Amerika ve İsrail: Pekişen, derinleşen ayrılık
-
30 Ağustos 2012
Bosna ve Suriye...
-
27 Ağustos 2012
Bağlantısızlar Zirvesi'nden ne çıkacak?
-
23 Ağustos 2012
Amerika'nın Irak'taki nüfuzu ne kadar?
-
13 Ağustos 2012
İran'a saldırının önünü açabilecek rapor
-
9 Ağustos 2012
İranlı yetkililerin nankörlüğü
-
6 Ağustos 2012
Rejimin helikopterleri ve mücadelenin seyri
-
2 Ağustos 2012
İsrail Suriye'yi nasıl dinliyor, nasıl gözetliyor?
-
30 Temmuz 2012
Eski dostlar buluştu: Romney-Netanyahu
-
23 Temmuz 2012
Suriye'nin kimyasal silahlarının akıbeti ne olacak?
-
19 Temmuz 2012
Rum Kesimi, İsrail, yeni jeopolitik ve ötesi
-
16 Temmuz 2012
Rum Kesimi ve Rusya ilişkileri
-
9 Temmuz 2012
İsrail donanması ve yeni görevi
-
5 Temmuz 2012
El-Kibar muammasını hatırlarken...
-
2 Temmuz 2012
Rusya'nın rolü
Yorumlar
+ Yorum Ekle