Abdülkadir Selvi
0 0 0000
Deve mi kuş mu
CHP'nin grup toplantısı bitmiş ancak gazeteciler gitmemişti. Kemal beyi görünce hareketlendiler. Başkanlık Sistemine ilişkin görüşlerini sordular.
"Onlar yapay gündemler" yanıtını verdi Kılıçdaroğlu.
MHP lideri Bahçeli ise grup konuşmasında," Türkiye'nin bugünkü siyasi, sosyal ortamı içerisinde başkanlık sistemini uygun bulmuyoruz" dedi.
Böylece muhalefet cephesinde yeni bir şeyin olmadığını gördük.
Oysa sistem tartışması öncelikle siyasetin işi. İktidarı, muhalefetiyle siyaset kurumu bu tartışmaları yapmalı ki, yeni Anayasayı yapma sürecinde sistemimizi bu garabetten kurtaralım.
Liderler tartışmıyor, Meclis'te bu konuda müzakere yapılmıyor. Ama bir bakıyorsunuz ki, hiç akla hayale gelmeyen bir konuda, sistem krize giriyor.
İki örnekle bu noktayı açmak istiyorum.
28 Şubat sürecinde hükümet kurma görevinin Tansu Çiller'e verilmesi için güvenoyu alacak sayıdan fazla milletvekilinin imzası olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Demirel hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz'a vermişti.
Ayrıca partiler ve liderler dururken, Refahyol'un yıkılması sürecindeki gayretlerinden dolayı ödül olarak hükümeti kurma görevi, milletvekili Yalım Erez'e verilmişti. Her iki görevlendirmesindeki eleştiriler üzerine Demirel, cebinden eksik etmediği Anayasayı sallayarak," Anayasaya göre yetkim var. İstediğime veririm" demişti.
Anayasaya göre hem yetkisi vardı, hem de yaptığı işten dolayı sorumsuzdu.
12 Eylül sistemi darbenin lideri Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı üzerine inşa edildiği için,"Güçlü Cumhurbaşkanı, zayıf hükümetler" dengesi kurulmuştu. Yarı Başkanlık sisteminin olduğu Fransa'daki gibi güçlü ama Türkiye'deki gibi sorumsuz bir cumhurbaşkanı.
"Deve mi kuş mu" belli olmayan, ihtilal dönemlerinde hazırlanan Anayasalar nedeniyle, darbeyi yapanların zihniyetine göre oluşturulmuş bir sisteme sahibiz.
"Parlamenter sistem"i tercih etmişiz ama sistem, "Parlamenter krizi"nden öteye anlam taşımıyor. 1980 öncesinde 6 ay boyunca Cumhurbaşkanı seçemediği için darbeye davetiye çıkaran parlamenter sistem, 2007 yılında ise 367 kararı ile Cumhurbaşkanı seçme yetkisi elinden alınan bir parlamento.
Öncelikle sistemin adını koymamız gerekiyor.
Başkanlık Sistemi olur, Yarı Başkanlık sistemi tercih edilir ya da parlamenter sistemin devamına karar verilir.
Yeni Anayasa ile bu tercih doğrultusunda sistem dizayn edilir.
Bu konuda Bakan yardımcısı Doç. Dr. Yusuf Tekin'in çok önemli bir analizi var.
"1982 Anayasası'nın en büyük yalanı: partiler üstü ve tarafsız Cumhurbaşkanı" diyor Yusuf Tekin.
Celal Bayar Cumhurbaşkanı olduğunda, söz verdiği üzerine DP Genel Başkanlığı'ndan istifa etti. Ama bastonunun sapı, "D" şeklinde olduğu için Halk partililer bunu istismar ettiler. Oysa Atatürk ve İnönü CHP Genel Başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanlığını yapmışlardı. Kenan Evren MDP için oy istedi, Özal'da, Demirel'de parti liderliğinden geldi. Ahmet Necdet Sezer'in tarafsızlığı ise İnönü'nün CHP genel başkanı olmasından farklı değildi. Kendimizi kandırmayalım.
Ayrıca yasamaya, yargıya ve yürütmeye ilişkin yetkileri var Cumhurbaşkanı'nın. Parlamentoyu feshetme yetkisine de, ülkeyi referanduma götürme yetkisi ne de sahip. Hükümetin çalışacağı bürokratı atama ya da atamama yetkisi de ona ait, yüksek yargıya üye atama da. 104.maddeye göre Cumhurbaşkanı hükümeti kurma görevini bir milletvekiline vermekle yükümlü. Ara dönemlerde tanık olduğumuz gibi, bir partinin genel başkanına vermek zorunda değil. Millet seçimini yapıyor, ama hükümeti Cumhurbaşkanı tayin ediyor. Anayasa'nın 104.maddesi 27 başlık altında topluyor bu yetkileri.
Ama 105.maddeye göre tüm bu işlemlerinden dolayı sorumsuz.
Şimdi buna yeni Cumhurbaşkanı'nın Halk tarafından seçileceğini de ilave edin. Halkın en az yüzde 51 oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı. Yasamanın da, yargının da, yürütmenin de yetkilerine ortak. Hükümetler başarısız olduğu zaman millete hesap veriyor, yetersiz olan parlamentolar seçimlerde yenileniyor. Ama Cumhurbaşkanı tüm bunlara karşın sorumsuz.
Yarı Başkanlık sisteminin olduğu Fransa'da olsa, partisiyle girer seçimlere ve icraatından dolayı millete hesap verir. ABD'deki Başkanlık sisteminde olsa, millet icraatı kimin yapacağını bilerek Başkanı seçer. Başarı ya da başarısızlıkta hesabı millete karşı verir. Ayrıca senato ve kongre ile bir ilişkisi olmaz. Çalışacağı bürokratların, atayacağı yüksek yargı mensupları ve büyükelçilerin ise kongre onayından geçmesi gerekir. İcradan sorumlu bir başkan. Ama " check and balance/denge- fren" sistemi.
Biz de ise, yetkide şahin, hesap vermede sorumsuz bir cumhurbaşkanlığı sistemine sahibiz.
Güçlü Başbakan açısından bakınca da bizdeki sistem, nevi şahsına mahsus.
Tek başına iktidarlarda Başbakan'ın istediği yasa çıkar, istemediği çıkmaz. O zaman yasama nerede? Hani parlamenter demokrasinin dengeleri.
Seçimlere iktidar partisi karar verir, eğer sayısı yeterse Anayasayı dahi tek başına değiştirir. Peki bu denli güçlü Başbakanlık sistemini nereye oturtacağız?
Gelin bu çocuğa bir ad koyalım.
Sabah ezanı ile kalkıp önce sağ kulağına, sonra sol kulağına adını koyup, sistemi ona göre dizayn edelim.
Deve mi, kuş mu belli olsun.
yenişafak
Bu yazı 1,591 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
27 Eylül 2012
Başbakan'ın açılımı ne olacak?
-
25 Eylül 2012
Karakolda teknoloji var
-
24 Eylül 2012
21 Eylül demokrasi bayramı
-
19 Eylül 2012
Yetmez ama evet
-
17 Eylül 2012
Suriye, Bosna mı?
-
13 Eylül 2012
Yazamayacağım takvim...
-
12 Eylül 2012
Kılıçdaroğlu adına açılan sayfada ne yazıyor?
-
10 Eylül 2012
Kuruculara 3 dönem muafiyeti
-
5 Eylül 2012
Numan Bey neye şaşırdı
-
4 Eylül 2012
Beytüşşebap göstere göstere geldi
-
30 Ağustos 2012
İstihbarat var, operasyon yok
-
27 Ağustos 2012
Cumhurbaşkanı'nın sağlığı
-
22 Ağustos 2012
Melisa'nın katili Esed
-
16 Ağustos 2012
Suriye şoklaması
-
15 Ağustos 2012
Bedel
-
6 Ağustos 2012
Gül, görüşmeyi hangi hareketle anlattı?
-
5 Ağustos 2012
Şura'nın sürprizleri
-
2 Ağustos 2012
Sever'in açıklamaları nasıl karşılandı
-
1 Ağustos 2012
Komutanın durumu
-
31 Temmuz 2012
Yeni parola
Yorumlar
+ Yorum Ekle