Nasuhi Güngör
0 0 0000
Hariçten gazel okumak
Başbakan Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet İran’da önemli temaslarda bulunuyor. Peki bunlar olurken bizim gözümüz orada mı olmalı, yoksa birilerinin tam bu görüşmeler devam ederken verdiği mesajlarda mı?
Önce ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin verdiği mesajlara bakalım. Büyükelçi nereden estiyse, bir üniversitede yapacağı konuşma öncesinde medyamızı bilgilendirmiş ve kelimenin tam anlamıyla Tahran’daki görüşmelere ‘müdahil’ olmuş:
‘Bazı ülkeler, İran’dan petrol ithalatlarını önemli ölçüde azalttı. Türkiye de dahil diğer ülkelerin de benzer bir adım atmasını bekliyoruz. Türkiye’nin bu konuda bir karara varmasını bekliyoruz.’
Güzel, hariçten gazel okumak deyimini hatırlamanın tam yeridir. Binlerce kilometre öteden ‘petrol alma, enerji alışverişi yapma’ demek kolay. Lakin bu coğrafyada yüzyıllardır komşu olan iki ülkeye bunu söyleyebilmek için herhalde kırk defa düşünmek gerekiyor. Büyükelçi Ricciardone’nin patronları, AB’den, yanı sıra Rusya’dan ve Çin’den ‘petrol ithalatını azaltma’ konusundaki taleplerine nasıl bir cevap aldılar ki, Türkiye’den ne bekliyorlar.
Bu mesajın cevabı, Tahran’daki heyette bulunan Enerji Bakanı Taner Yıldız’dan geldi:
‘Biz ABD ya da AB değiliz. Onların aldıkları kararların hukuken bizi bağlamayacağı açıktır. Elbette biz onlarla uyum içinde hareket etmeye çalışıyoruz. Ama Türkiye enerji tedarikinin büyük bir kısmını İran’dan yapıyor. Doğalgazın yüzde 18’ini İran’dan alıyoruz. Petrol alımımız daha da fazla bir oranda. Bu nedenle bizden İran’a yaptırım konusunda ağır beklentilerin olmaması gerekir. Çünkü bizim önceliğimiz Türkiye’nin ihtiyaçlarıdır.’
Dün Türkiye-İran ilişkilerinin geniş bir alanda rekabet içerdiğini, ancak bunu çatışmaya dönüştürmeden yönetebilmenin her iki ülkenin de sorumluluğu olduğunu genişçe ele almıştık. Öyle anlaşılıyor ki Tahran’daki görüşmeler hayli çetin ve bir o kadar da sıkıntılı geçiyor.
Nükleer gündemle ilgili görüşmelerin, Ankara-Tahran hattında biraz daha rahat bir zeminde yürüdüğü söylenebilir. Tahran yönetimi, müzakerelerin İstanbul’da yapılması yönündeki teklife sıcak baktığını dile getirmiş durumda. Fakat iki ülke arasındaki gündem, nükleer sorundan ibaret değil; hatta diğer başlıklar giderek daha baskın hale geliyor.
Sözgelimi Suriye konusunda iki ülkenin ortak bir yol haritasında anlaşması kolay değil. Belli ki Ankara tarafından bu konuda dile getirilenler, Tahran’daki muhataplar tarafından sıcak karşılanmıyor. Nisan ayının hemen başında, yani önümüzdeki Pazar günü İstanbul’da gerçekleşecek ‘Suriye’nin Dostları’ toplantısına bu görüş ayrılığı doğrudan yansıyacak. Mesele toplantıya kimin katılıp katılmadığı değil. Çin ve Rusya davetli oldukları halde katılmıyor, İran zaten davetli listesinde yok. Ama Suriye konusunu bu aktörlerin dışında ele alıp çözüme kavuşturmak sanıldığından çok daha zor.
Suriye konusunun sadece Türkiye ve İran arasında kilitlenip kaldığını düşünmek fazlaca abartılı olur. ABD Büyükelçisi’nin beyanlarına tekrar dönersek, bizzat uluslararası sistemin ana aktörünün Suriye konusunda kafasının ne denli karışık olduğunu da görebiliriz.
‘ Türkiye ve ABD Suriye konusunda askeri seçeneğin en son seçenek olduğunu biliyor. Bu sorun uluslararası hukuka uygun, diplomatik bir süreçte çözümlenmeli. Bu konunun cevabı kolay değil, basit değil. Sihirle de ortadan kaybolmayacak. Bu sorunun çözümü için birlikte çalışıyoruz.’
Başbakan’ın İran ziyareti tamamlandığında ve hemen ardından Suriye’nin Dostları toplantısı gerçekleştiğinde, resmi biraz daha net görme imkanımız olacak. Ama sadece biraz daha. Nasıl bir coğrafyada yaşadığımızın farkında olanlar, bu işlerin daha çok su kaldıracağını da gayet iyi bilirler.
Nasuhi Güngör / Star
Bu yazı 1,451 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Nisan 2013
Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
-
27 Eylül 2012
Ordu neden değişmek zorunda
-
21 Eylül 2012
Eylül ayının kara listesi
-
14 Eylül 2012
Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
-
13 Eylül 2012
Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
-
3 Eylül 2012
Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
-
30 Ağustos 2012
Ankara-Paris rekabeti
-
24 Ağustos 2012
İstihbarat zaafı var mı?
-
23 Ağustos 2012
BDP niçin çıldırdı?
-
17 Ağustos 2012
Fırsat treni telaşı
-
16 Ağustos 2012
Yola nasıl devam edeceğiz?
-
10 Ağustos 2012
‘Gergin Barış’ın sonu mu?
-
6 Ağustos 2012
PKK’nın intiharı
-
27 Temmuz 2012
Henüz vakit varken
-
20 Temmuz 2012
Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
-
19 Temmuz 2012
Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
-
28 Haziran 2012
Türkiye itibar mı kaybediyor?
-
22 Haziran 2012
Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
-
21 Haziran 2012
Müzakere akıldır, güçtür
-
14 Haziran 2012
Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi
Yorumlar
+ Yorum Ekle