Deniz Ülke Arıboğan
0 0 0000
Nükleer Güvenlik Zirvesi ve Suriye
Güney Kore'de düzenlenen 2. Nükleer Güvenlik Zirvesi 53 dünya liderini bir araya getirdiği gibi, birçok bakan, üst düzey bürokrat, Interpol ve istihbarat teşkilatlarının başkanlarını da aynı çatı altında buluşturdu. Bundan 2 yıl önce Washington'da yapılan ilk zirvenin ardından önemli ilerlemelerin sağlanmış olması memnuniyet verici. Ancak özellikle Kuzey Kore'nin uzun menzilli fırlatma araçları geliştirmesi, İran'ın uluslararası regülasyonlara direnen tutumu ve küresel teröristlerin nükleer silah edinme arzularının devam etmesi gündemi sıcak tutuyor.
Özellikle nükleer maddelerin teröristler tarafından edinilebilir olması ve kullanılabilmesi konusundaki endişe, nükleer devletlerin sayıca artıyor olmasından daha belirgin. Tartışmalar nükleer yatırımları olan devletlerin silah geliştirmesinin engellenmesine odaklansa da, esas kaygı üretilen nükleer silahların kontrolsüz grupların eline geçmesi. Eldeki teknoloji ve üretim imkanları, en küçük çatışmada bile bu tür silahların kullanılabilme riskini artırıyor. Kısaca konu ölümcül derecede önemli.
Nükleer güvenlik zirvesi bu kadar lideri bir araya toplamışken günün en sıcak gündem maddesi Suriye. Nitekim son derece dostane bir havada geçen Obama-Erdoğan görüşmesinin bir bölümü de buna ayrılmış gibi. Suriye konusunda BM ve Arap Birliği'nin özel temsilcisi olan Kofi Annan'ın hazırladığı planın dün Suriye hükümeti tarafından kabul edilmiş olması ciddi bir adım. Lakin planı kabul etmek kadar planı uygulayabilmek de önemli. Birçokları Suriye hükümetinin planı kabul etme gerekçesinin zaman kazanmaktan ibaret olduğu inancında. Hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Suriye'nin plana uygun hareket etmemesi halinde ise durum daha da kötüleşecek. Zira tüm yollar tüketilmiş, uluslararası temsilcinin inisiyatifi de hiçe sayılmış olacak. O zaman yaptırımların daha da ağırlaşması ve hatta askeri bir müdahalenin gelmesi olasılığı artıyor. Bugüne kadar bunun yapılmamış olması ise bazı hesaplara dayanıyor. Kısaca özetleyelim.
1- Suriye üzerinde başlayan bir çatışmanın tüm bölgeye yansıyan bir mezhep kavgasını körükleyeceği düşünülüyor. Yan etkileri hesaplanmadan girişilecek bir saldırı, bugün beğenilmeyen ortamı ve istikrarı mumla arar hale getirebilir. Mezhepsel gerginlik bölgenin şu aralar en korkulu rüyası. Yüksek dozda bir silahlanma yarışı var. İran, Suriye ve çevresi ile S. Arabistan, Katar ve diğer Sünni Arap ülkeleri arasında ikiye ayrılmış bir görüntü var. Mezhepsel terör ise tavana vurmuş durumda. Her hafta onlarca, yüzlerce ölüm haberi geliyor. Mezheplere göre ayrılmış bir Ortadoğu ve olası bir Sünni-Şii çatışması Türkiye'nin de en büyük endişesi.
2- ABD'de seçimler yaklaşıyor ve kriz sonrası ekonomi tam düzlüğe çıkmışken, bir savaş dalgasından en azından kasıma kadar uzak durmak Obama'nın tercihi. Şu sıralar Amerikalılar zafer değil, ekmek peşinde. Bazı seçimlerde savaş işe yarasa bile bu seçimde bunun tam tersi görünüyor. Özellikle ortada girilen gereksiz savaşların bedelini ödeyen bir toplum ve ekonomik zorluklar var ise bazı seçimlerde çatışmalardan uzak durmak gerekiyor. Bu dönem de öyle zamanlardan.
3-Suriye üzerinde büyük güçler arasında bir konsensüs sağlanamamış olması ve BM'den karar çıkartılamaması uluslararası düzen açısından bir kırılma noktası olabilir. Özellikle Soğuk Savaş sonrası Doğu ile Batı arasında gelişen ilişkiler böyle bir sebepten bozulsun istenmiyor. Bu nedenle Rusya ve Çin'in Suriye'ye müdahaleye karşı oluşu, olması gerekenden daha çok önemseniyor. Her iki taraf da 21. yüzyılın bir savaşlar ve gerginlikler çağı olmasından yana değil. Herkes masada ve pazarlık sürüyor.
4-Suriye'ye müdahale Esad rejiminin yerine yeni bir düzenin kurulması anlamını taşıyor. Yeni düzenin bölünmüş bir Suriye getirmesi de mümkün. Böyle bir durumda uluslararası Kürt meselesi bakımından yeni bir durum ortaya çıkacaktır. Kürt meselesi konusunda hassas olan ülkeler ve elbette Türkiye açısından meseleyi 2 kere düşünmeyi gerektirecek bir nokta bu. Kanımca Suriye'ye müdahale ülkeyi dağıtacak değil, toplayacak bir düzen getirmediği müddetçe oldukça zor görünüyor. Diğer taraftan, eğer Esad rejimi kanalıyla ülkenin dağılmasının engellenemediği görülürse de, müdahale ihtimalinin artacağını söyleyebiliriz.
akşam
Bu yazı 1,629 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
21 Eylül 2012
Düşünce ve ifade özgürlüğünden nefret söylemine
-
17 Eylül 2012
Ciddi bir temizlik harekatı yapılıyor
-
31 Ağustos 2012
Terörle mücadele meselesi!
-
29 Ağustos 2012
Neymiş bu sıfır sorun?
-
27 Ağustos 2012
Suriyeli mülteciler ve tampon bölge
-
17 Ağustos 2012
Hüseyin Aygün'ün kaçırılması konusu
-
13 Ağustos 2012
Türkiye'de iç siyasetin dönüşümü
-
3 Ağustos 2012
Dünya nereye gidiyor?
-
4 Temmuz 2012
Kürt sorunu mu?
-
8 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu-Erdoğan görüşmesi
-
6 Haziran 2012
Suriye'de son tango!
-
2 Mayıs 2012
Yeni Ortadoğu'nun İsrail'i
-
20 Nisan 2012
Dış politikada ilkeler
-
28 Mart 2012
Nükleer Güvenlik Zirvesi ve Suriye
-
23 Mart 2012
Ekonomik kriz milliyetçiliği besleyecek mi?
-
21 Mart 2012
Afganistan ne için?
-
7 Mart 2012
Putin'in üçüncü dönemi
-
22 Şubat 2012
Xi Jinping Türkiye'de!
-
10 Şubat 2012
Devlet devletin kurdu mu?
-
8 Şubat 2012
Suriye sadece iç meselemiz mi?
Yorumlar
+ Yorum Ekle