En Sıcak Konular

Nuh Gönültaş


Nuh Gönültaş
0 0 0000

Liderlik cesareti...



Hiç öğle eğip bükmeyeceğim. Buna gerek görmüyorum.

Çünkü hiç kimse hiçbir siyasi partiyi desteklemek mecburiyetinde değil.

Kimsenin ama hiç kimsenin oyu herhangi bir yakınlık sebebiyle -ki buna kardeşlik de dahil- "çantada keklik" kabul edilemez.

"Madem öyle şu partiyi desteklemek zorundasınız" diyebilmek hiçbir ölçü ile izah edilemeyecek kadar kaba ve aynı ölçüde insan özgürlüğüne yönelik "küstah" bir tavırdır!

Bir seçmen olarak siyasi yelpazedeki bütün siyasi partileri değerlendirir, ölçer-biçer, çarpar-böler bir karara varırım.

Oyumu bir siyasi partiye beni yönetmesi için verirken yaptığım tercih sadece beni ilgilendirir. Hiç kimseyi bağlamaz.

Seçmenin sorumluluğu şahsidir. Ama çoğunluğun oyunu alarak seçilenin sorumluluğu şahsi değil, küllidir.

Seçildikten sonra artık sorumluluk daha büyüktür ve seçilenden adaletle, cesaretle ülkeyi yönetmesi beklenir.
 
Kendisini seçen veya seçmeyen herkese eşit muamele "adaleti", seçmenin verdiği oy ile halkı ve seçilen hükümeti antidemokratik müdahalelere karşı korumak da "cesareti" gerektirir.

Antidemokratik olmayan herhangi bir müdahale karşısında seçtiklerimiz tırsarsa biz seçmenlerin yapabilecek çok fazla seçeneği kalmaz.

Önde gelenlerden birisi tankın üstüne çıkacak ki kitleler seçtiği kişiyi sahiplenme cesaretini bulabilsin.

Hem seç hem ülkeyi yöneten konuma getir hem de korumak adına arkasını topla...

Madem böyle her şeyi halk yapacaksa o zaman seçilenler o makamlarda ne yapacaklar?

Bir siyasi halkını antidemokratik müdahalelere karşı korumayacak-koruyamayacaksa asli görevini yerine getirmiş olabilir mi?

Rahmetli Adnan Menderes, diyelim ki bir şekilde devrildi ama mahkeme safhasında dik duruş sergilese, mesela mahkemeyi tanımasa, onlara "siz cuntanın mahkemesisiniz, beni yargılayamazsınız" deseydi, yaptığı gibi "ezik" davranmak yerine "asil" davransaydı sonraki darbeciler için bu cesaret kırıcı olurdu.

Süleyman Demirel her seferinde şapkayı alıp gitmeseydi, az da olsa bir direnç gösterseydi halkın kendisine verdiği oyun hakkını verebilmiş olsaydı darbeciler bir daha gelmeye cesaret edebilir miydi?

Edemezdi!

28 Şubat bir hükümet darbesidir. Bunda şüphe yok. Bu darbe bir korkutma ve psikolojik harp süreci ile geliştirildi.

Onun için bugün 28 Şubat'ta darbenin en önemli ayağı medyanın antidemokratik tutumunun cezalandırılmasını isteyenlere karşı yapılan "Başbakan tankın üzerine çıktı da biz onu görmedik göstermedik mi" sözü de bir gerçeği ifade ediyor.

Medyaya açıklama yaparken başbakana küfreden generallere bir şey olmadığını, kamuoyu önünde ve hatta arkasında herhangi bir cevap, bir söz, bir sitem bile yapılmadığını gören halk ne yapacaktı?
Halkın verdiği oyu her fırsatta denize döken, lider yerine fareli köyün kavalcısı gibi davranan siyasiler için alkış mı tutmalıyız?

İşte 27 Nisan Muhtırası...

Seçtiklerimiz dik durdu, muhtırayı tanımadılar.

Eğer 27 Nisan'da dik durulmasa, hatta arkasından "Madem öyle seçim" denilmeseydi, bugün ne 12 Eylül'ü ne 28 Şubat'ı ne de hazırlanmış fakat becerilememiş darbeleri yargılama cesaretini kimse kendinde bulamazdı.
Seçtiklerimiz cesur olacak ki, biz de onların arkasında durabilelim. Tersi tarihin hiçbir döneminde görülmemiş.
Seni yemeye gelmiş kurda merhamet gösterirsen, kurt hem seni yer hem de arkasından ailenden ve tabii seçmenlerinden dişinin kirasını ister.

Seçtiklerimizin bizden daha cesur, daha adil, daha demokrat tavırlı olmasını beklemeye hakkımız yok mu?

Değilse niye seçiyoruz ki?

bugün


Bu yazı 1,236 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 8 Temmuz 2012 Delikli demir ile mertlik arasındaki ilişki...
    • 5 Temmuz 2012 İki arada bir derede ölüm!
    • 28 Haziran 2012 Dessas-ı ehli dünyanın hafiyeleri veya satılık kalemler...
    • 26 Haziran 2012 Kılavuzu NATO olanın...
    • 17 Haziran 2012 Davet ile davete icabet...
    • 5 Haziran 2012 AK Parti celladına gülümserken...
    • 31 Mayıs 2012 Kürtaj emanete ihanettir!
    • 13 Mayıs 2012 28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
    • 26 Nisan 2012 CHP'nin tarihi en yumuşak yeri...
    • 24 Nisan 2012 Vatana ihanetin yasal dayanağı olur mu?
    • 19 Nisan 2012 Peki, AK Parti iktidarı bin yıl sürecek mi?
    • 17 Nisan 2012 Çevik Bir nefreti, Tayyip Erdoğan sevgisi...
    • 14 Nisan 2012 Adaletin rövanşı...
    • 8 Nisan 2012 İçimizdeki darbeciler yüzünden...
    • 29 Mart 2012 Gazete kapatmak çağ dışı bir çözümdür...
    • 22 Mart 2012 Talimatla akreditasyon olur fakat demokrasi olmaz...
    • 13 Mart 2012 Liderlik cesareti...
    • 8 Mart 2012 Stratfor ve WikiLeaks gazeteciliği!
    • 1 Mart 2012 Bu ülkede 28 Şubatlar bitmez!
    • 26 Şubat 2012 15 yıl sonra yeniden ''şubat soğuğu!''

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,404 µs