Bilal Kemikli
0 0 0000
Dar kalıpları aşarak
Hükümetin eğitim sistemindeki değişim önerilerine ilişkin tartışmalar, ideolojik ve ön yargılı siyasi malzemenin parçası haline geldi. Oysa toplumsal ihtiyaçları ve insanı merkeze alan bir tartışma ortamının olmasını beklerdik.
Şartlı refleksler geliştirmek yerine, makul bir zeminde sorunun ele alınması gerek. Evvelemirde şu sorulara cevap aranmalı: Eğitimle alakalı sorunlarımız nelerdir? Bu sorunlar, sistemin eksiklikleri ve kusurlarından mı kaynaklanmaktadır? Sistemde eksiklikler ve kusurlar var ise, bunlar nelerdir? Çözüm önerileri nelerdir? Diğer ülkeler ve kültürler bu tür sorunları nasıl çözmektedir?
Bu türden soruları daha da artırabiliriz; ama öncelikli meselemiz tespittir… Tespit olmadan, çözüm de olmaz. Sağlıklı bir tespit için de soruları afakı cevaplamak yerine, eğitim kadrolarından raporlar alınmalı. Belki bunlar yapılıyordur; doğrusu bilemiyorum… Fakat basına yansıyan haberlere bakılırsa, siyasi tartışmaları yönlendirecek ön hazırlıkların yapılmadığı görülüyor. Elbette ilgili kurumların ve örgütlerin konuyla alakalı tespitleri ve önerileri vardır; muhtemelen bu tespit ve önerilerden hareketle hükümet bir değişiklik önermektedir. Özellikle malum süreçte yeniden yapılandırılan eğitim sisteminin ara eleman ihtiyacını karşılamaktaki yetersizliği ve katsayı oyunlarıyla geniş bir kitlenin mağdur edilmesi gibi sebepler hükümeti önlem almaya itmiş olmalıdır.
Eğitim sorunu, şiddet, istismar, terör, ekonomi, işsizlik ve sağlık gibi sorunlardan bağımsız değildir. Özellikle son yıllarda daha da arttığı gözlemlenen bağımlılık hastalığı, eğitim sistemini yeniden düşünmeyi ve bu alanda yeni politikalar üretmeyi zorunlu kılar. Bütün bunları sağduyulu ve bilimsel temelli tartışmak gerekir. Yoksa bir zamanlar yapıldığı gibi, tarafgir ve cevabı önceden verilmiş önermelere istinat eden raporlar hazırlamak, sonra da bu raporları esas alan çalışmalar yapmak kalıcı çözümler getirmez. Keza eğitime destek vermek amacıyla kurulduğu kamuoyuna duyurulan, bu yüzden de itibar kazanan ve bu maksatla yardım toplayan kimi örgütlerin yaptığı gibi, sistemin içinde eğitim veren bazı devlet okullarının etkinliklerini azaltmayı amaç haline getirmemek de gerekir.
Mesele, her şeyden önce eğitim sorununu ideolojik dar kalıplardan kurtarma meselesidir. Konuya buradan baktığınızda, öncelikli olarak toplumun ve insanın huzurunu tesis edecek, insanı kendi değerlerinin yanında evrensel olanla buluşturacak, ona geniş bakış açısı ve vizyon kazandıracak bir eğitim sisteminin kurulmasını arzuluyorsunuz. Bu bir ütopya mı? İdeolojik reflekslerle bakarsanız, evet bir ütopyadır. Lakin gelinen noktada şunu da söylemek gerekiyor: Bırakın insanları şu bu kategoriye zorunlu olarak sokma ve tek tip yurttaş yetiştirme çabasını, insanlar kendilerini huzura erdirecek dini ve milli değerlerini rahatça öğrenerek istedikleri bir alanda uzmanlaşıp ülkeye hizmet etsinler. Müdahil olmak yerine, empati yaparsak; yargılayıcı olmak yerine, müsamahalı olursak, çözüm arayışlarına kalıcı katkılar sağlamış oluruz. Aksi takdir de değişen bir şey olmaz.
Bunun için yeni sistem arayışlarının temelinde, kendi gerçekliğinin farkında, kendine yetinen özgüveni gelişmiş, ayağı yere basan, umutla yarınlara bakabilen, ait olduğu kültüre aşina bir neslin yetişmesine hizmet edecek bir ilk ve orta öğretim ideali olmalıdır. İdealizm, özellikle ilköğretimin mantığında vardır. Elbette bu idealizmin mahiyetini eğitimciler tartışacaktır. Ama en azından güven duygusuna sahip saygı ve sevgi esasına bağlı nesiller yetiştirme gayretimiz olmalıdır. Bu meyanda geçtiğimiz hafta bir vesileyle haberdar olduğum Yalınayak Koleji adlı projeden söz etmek isterim. Bu Hindistan’da hayata geçirilmiş bir projedir… Projenin sahibi ve koordinatörü olan konuşmacı, imkânsızlıklar sebebiyle örgün eğitimden yararlanamayan yoksul çocuk ve yetişkinlerin nasıl yetiştirildiğini anlatıyor. İlgililer mutlaka bu projenin anlatıldığı video-konferansı bulup seyredeceklerdir; fakat şu kadarını söyleyeyim: Bu proje sebebiyle, bırakalım gençleri ve çocukları, yaşı altmışa gelmiş okuma ve yazması olmayan babaanneler birer mühendis ve mimara dönüşmüştür. Kendi okullarının planını kendileri çizmiş, mühendisliğini, ustalığını ve işçiliğini kendileri yapmış ve yine kendi geliştirdikleri yöntemle güneş enerjisiyle ısınma ve aydınlanma sistemini kendileri kurmuştur. Kurdukları kampus içinde, hayatı kolaylaştırıcı daha başka keşifler ve buluşlar da yapmışlar.
Şimdi eğitimle alakalı kendi gündemimize bakıyoruz, hala ideolojik dar kalıpları aşamadığımızı görüyoruz… Çoğu zaman yaratıcı aklı, üretilen korkularla ve kalıpçı eğitim sistemleriyle köreltmişiz. Velhasıl yanlış önermelerden ve yanlı tespitlerden yola çıkılarak oluşturulan sistemler yanlış kurulan saatler gibidir. Doğru zamanı göstermeyen saatimizi nasıl ki yeniden kuruyorsak, toplum dokusuna uymayan ve insan doğasını tahrip eden sistemleri de değiştirmemiz gerekmez mi? Elbette; ama ideolojik ve önyargılı dar kalıpları aşarak…
Bu yazı 2,636 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle