İbrahim Karagül
0 0 0000
Hesaplaşma: Kim kimi tasfiye edecek?
Biz önümüzdeki günlerde Suriye'de fırtınalar kopacak diye beklerken asıl fırtına evimizde koptu. Dün tam anlamıyla alarm durumundaydı Türkiye...
MİT, Emniyet, özel yetkili savcılık, KCK operasyonları, Ergenekon tasfiyesi birbirine karıştı. Öyle bir iç hesaplaşma duruma geldik ki; bu ülkenin Başbakanı dahil herkesin çok kolay bir şekilde hesaba çekilebildiği, çok kolay bir şekilde suç isnad edilerek değersizleştirilebileceği bir ülkede yaşadığımızı farkettik.
Tanık olduklarımız aslında kendimize, ülkemize, kurumlarımıza güvenin ne kadar kolay sarsılabildiğini, görev ve yetkilerin kontrol dışına çıkmasının hepimizi nasıl bir kaosa sürükleyebildiğini, güç-iktidar hesaplarının nasıl da Türkiye'nin ortak iyiliğinin önüne geçebildiğini, devlet iktidarı üzerine hesap yapanların nasıl da asabileştiğini gösterdi.
Daha dün bu ülkenin ordusunu yönetenler terörist olabiliyor, bugün bu ülkenin güvenliğinden sorumlu isimler "ihanete varan" ithamlarla karşılaşabiliyor. Ülkesi için mücadele edenler, o dar iktidar hesaplarına ters düştüğü anda çok kolay bir şekilde kurban edilebiliyor.
Hiçbir gücün, çevrenin, zümrenin kendi özel hesaplarını ülke çıkarlarıyla, ülke savunmasıyla örtbas edip servis etme özgürlüğü yoktur, olmamalıdır. Bu ülke, onlarca yıl ayrışma ile, ayrışmadan doğan çatışmalarla kan kaybetti. Devlet iktidarı üzerindeki güç mücadeleleriyle yıllarını yitirdi. Bu mücadeleler yüzünden bu milletin önemli kesimleri düşman, hain ilan edildi. Benzer bir durumu yeniden mi yaşayacağız?
Hesaplaşma çizgisine doğru sürükleniyoruz. Devleti şeffaflaştırırken, kötülüklerden temizlerken, normalleştirirken yürütülen operasyonlara destek verenlerin kafalarında kocaman soru işaretleri belirdi. Artık bir çokları bu soru işaretlerinden hareketle bakıyor gelişmelere. Bir süre sonra, sıradan, normal olan bir müdahale, operasyon ya da uygulama bile "acaba"larla sorgulanacak.
Demokratikleşiyoruz, özgürleşiyoruz, normalleşiyoruz derken, sürece alabildiğine destek verirken demokratikleşme yerine hesaplaşmaya mı gidiyoruz? Eğer böyleyse büyük bir hayal kırıklığı hatta infial yaşayacağız demektir. Elbette hukukun, adaletin, güvenliğin gerekliliğini biliyor, bu amaçla yürütülen özverili çabaları destekliyoruz. Ama sanki bu aşamayı geçtik. Devlet içinde yeni devletçiklerin oluştuğunu görüyoruz. Daha önce de böyleydi. Yıllardır mücadele edilen şey buydu. Yeni devletçikler, sanki intikam hırsıyla hareket ediyor. Bakıyorum da, düşman-kötü hanesine Türkiye'nin büyük bölümünü sığdırıyorlar. Böyle bir ülke hayal etmemiştik.. Kötülüklerden arınırken yerine adaleti, doğru olanı koymayı amaç edinmiştik. Ama bugün başka amaçların varlığını da farkettik.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve ekibine yönelik suçlamalar, kafa karıştırıcı ithamlar birçokları gibi benim kafamda da kocaman soru işaretleri doğurdu. Elbette, suç işleyen herkes hesabını vermeli. İlke budur... Ama son yaşananların bir ilkeyle, prensiple alakası olduğunu sanmıyorum.
Fidan'a yönelik ilk reaksiyon, daha göreve gelir gelmez başlamıştı bile. Ehud Barak, o tuhaf açıklamayı yapmıştı. Tarihte ilk kez bir ülkenin yöneticilerinden biri bir başka ülkenin istihbarat başkanı hakkında ağır ithamlarda bulunuyordu. O günden bu yana, benzer operasyonlar hep devam etti. Bazılarından haberdar olduk bazılarından olamadık ama devam etti. Öyleyse burada tuhaf bir durum var.
Elbette son gelişmeler için bir dış unsuru adres gösteriyor değilim. Son Uludere saldırısı ve öncesinde, terör üzerinden bir çok okuma yapabildik. Ne gariptir ki, bu okumalarda alakasız görünen bir çok şey arasında bir tür illiyet bağı farkediliyordu.
Bunlar bir tesadüf mu? Söylediklerimin aslı olmayabilir. Ama bu ülkeden yaşayan milyonlarca insandan biri olarak aklıma gelebiliyorsa, bir çoklarının aklına da gelebiliyordur. Ortada bir operasyon var sanki. Sadece PKK meselesi ile sınırlı olduğunu hiç sanmıyorum. Tam da Türkiye, Suriye yönetiminin devrilmesi için "farklı bir girişim" için temaslara başladığı bir dönemde oluyor bütün bunlar. Tesadüf işte!
Dünkü değerlendirmelere bakıyorum da, operasyonun doğrudan Başbakan'ı hedef aldığına dair neredeyse bir ortak kanaat oluşmuş bile... Bu kadar insan yanılıyor olamaz değil mi!
Hepimizin kafası karışık bugünlerde... Yeni fırtınalar bekliyoruz...
yenişafak
Bu yazı 1,467 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Nisan 2012
Türk-Kürt-Sünni..
-
30 Mart 2012
Suriye satrancı, İsrail'e askeri üs
-
16 Şubat 2012
En tehlikeli ihtimal: Ya savaş tersine dönerse!
-
10 Şubat 2012
Hesaplaşma: Kim kimi tasfiye edecek?
-
2 Aralık 2011
Bitti Esad, gerçekten bitti..
-
18 Kasım 2011
Artık, Suriye ile savaş halindeyiz!
-
9 Eylül 2011
Evet, Tahrir'de konuş! Tarihi değiştir! De ki...
-
18 Ağustos 2011
İran-Suriye ve PKK: O 'kart' yine masada..
-
10 Ağustos 2011
Altı saat ne konuştular?
-
27 Temmuz 2011
Ölüm koalisyonu Haçlı savaşçıları..
-
22 Temmuz 2011
Avrupa Birliği parçalanıyor..
-
29 Nisan 2011
Cuma, öfke, kan...
-
10 Şubat 2011
Barış beklerken savaş gelmesin!
-
31 Aralık 2010
Bir casusa bu kadar para veriliyor mu!
-
29 Aralık 2010
İki not ve bir kirli ittifak!
-
24 Eylül 2010
İsrail-PKK bağlantısı bu işi bozabilir mi?
-
3 Şubat 2010
Bu toplantı hiç de hayra alamet değil!
-
17 Aralık 2009
İran-Suudi savaşına doğru mu gidiyoruz?
-
8 Aralık 2009
Reşadiye'den kim ne mesaj veriyor?
-
28 Ekim 2009
Birileri tarih yapıyor, bunu kimler yazacak?
Yorumlar
+ Yorum Ekle