Ardan Zentürk
0 0 0000
SURİYE: Savaş yeni başlıyor...
Suriye’de yükselen silahlı direnişin artık başkent Şam çevresinde bazı bölgelerde kontrolü ele geçirmeye başlaması önemli. Şam’ın fakir mahalleleri yakınlarında silah sesleri duyulurken Arap Birliği’nin bu ülkedeki gözlemci uygulamasını durdurması da farklı bir işaret. Suriye, nihai hesaplaşmaya henüz yeni rotalanıyor.
Gelişmeler Türkiye açısından “hayati” önemdedir...
Çünkü yaşanılanlar, Suriye üzerinde kritik bir “küresel cepheleşme” olduğunu gösteriyor. Bir yanda NATO, diğer yanda Rusya-Çin-İran üçgeninde şekillenen “Asya İttifakı...” Bu ittifaka son dönemlerde, bölgedeki varlığını İran desteğine dayandıran Irak’ın Şii Başbakanı Nuri el-Maliki’nin de katıldığı dikkat çekiyor...
Türkiye, NATO üyesi ülke olarak bu cepheleşmedeki yerini belirlemiş durumda. Beşar Esad’ın şiddete dayalı siyasetini reddediyor ve ülkenin bir an önce daha fazla kan dökülmeden normal demokratikleşme sürecine girmesini arzu ediyor.
Acı gerçek, Suriye açısından “barışçı dönüşüm” şansının artık çok gerilerde kaldığıdır. Bu ülke, tıpkı Irak gibi kanlı hesaplaşmaya, hatta dağılmaya rotalanmış görünüyor.
Giderek netleşen görüntü, Rusya-Çin-İran üçlü ittifakının Beşar Esad’ın Şam’daki ömrünü bir süre daha uzatabilecekleri, bunun kan dökülmesini artıracağı ama Baas rejimini sonuna kadar koruyamayacakları yönünde...
Konuya bölgesel açıdan baktığımızda Ahmedinecad-Esad-Maliki üçlüsünün kader birliği içinde bilinmeze doğru sürüklendiklerini söyleyebiliriz.
İran, Hürmüz Boğazı gerginliğinde, “gücünü aşan manevra gerçekleştirmenin” acı sonuyla karşı karşıya...
Bugün Basra Körfezi’nin tamamı Amerikan donanmasının kontrolündedir ve hiçbir bölgesel güç, buradan petrol akışını durdurabilecek kapasiteye sahip değildir...
Filistin davasının önemli örgütü HAMAS’ın, bu süreçte karargahını Şam’dan taşıma kararı alması ve örgütün lideri Halid Meşal’in görevden ayrılma açıklamasıyla birlikte Katar veya Ürdün’e taşınma yönünde adımlar atması Batı Asya’daki (Ortadoğu) bütün dengelerin değiştiğini gösteriyor.
Suriye’nin Lazkiye limanına yanaşan İran bandralı gemiler bu ülkenin sivil hareketler karşısında ihtiyaç duyduğu cop, göz yaşartıcı gazlar veya ses bombaları gibi “öldürücü olmayan güvenlik silahlarını” Beşar Esad’a destek amacıyla depolara boşaltabilirler... Ama alınan bilgiler, HAMAS’ın Filistin’deki varlığını koruyabilmek için gerekli yıllık 900 milyon dolarlık desteğin artık Tahran’dan gelmediği yönünde. Suriye’deki derin istikrarsızlık ve İran’ın Batı’dan gelen ekonomik ambargonun etkisini artan bir şekilde hissetmesi, Lübnan’daki Hizbullah gibi HAMAS’ı da çaresiz bırakmış görünüyor.
Türkiye’de yayınlanan bir raporda, Türk istihbarat birimlerinin 34 yurttaşımızın hayatını kaybettiği Uludere Olayı’nda, “yurtdışından komplo izlerini” gördüklerini açıkladığı gün İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in bir anda ortaya dökülmesi anlamlı. Peres açıklamasında Türkiye’nin HAMAS’a yıllık 300 milyon dolarlık mali yardım sözü verdiğini belirtti.
Aynı açıklamaya göre, Filistin örgütünün ihtiyaç duyduğu 600 milyon dolar da Katar başta Körfez Ülkeleri’nden gelecek!.. İsrail Cumhurbaşkanı, Türkiye ve Körfez Ülkeleri’nin bu politikasının Ortadoğu’da terörizmi cesaretlendirecek adımlar olduğunu savunuyor. Oysa, daha düne kadar İran’ın dış politika hedefleri doğrultusunda hareket etmek zorunda kalan HAMAS’ın, Türkiye ve Körfez Ülkeleri gibi “ılımlı-terörizme karşı” rejimler tarafına geçmesinden memnun olmuyor...
HAMAS, 2006 yılında yapılan Filistin seçiminden zaferle çıkmış, ama bu demokratik başarısı İsrail ile Batı ülkeleri tarafından asla tanınmamış, sanki, radikalleşmesi zorlanmış bir partidir. 2006’da yapılan bu hata olmasaydı ne Filistin bugüne kadar bu ölçüde kan kaybedecek, ne de Batı Asya yüksek bedel ödemeyecekti...
Eğer İsrail yönetimi, “terörist” kabul ettiği HAMAS’a dönük Türk desteğinin acısını PKK desteğiyle çıkarma, Uludere’de olduğu gibi “ağır komplolar” ile Ankara’ya mesaj vermek yolundaysa, bu, ağır hatadır!..
Çünkü, HAMAS, PKK değildir...
2006 yılında demokrasi içinde girdikleri bir seçimde kazandıkları zafer cezalandırılmış, Gazze’ye dönük acımasız İsrail saldırıları karşısında da kendilerini savunmaktan başka bir çare bulamamışlardır.
Geçelim... Şam’a dönelim...
Şam’ın çevresindeki fakir mahalleleri artık Esad için kabustur... Suriye ordusundan devam eden firarlar ve askerlerin cephe değiştirmeleri bu ülkede her şeyin hızlandığını gösteriyor...
Açık konuşmak gerekirse, zor bir dönem...
star
Bu yazı 1,363 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Eylül 2012
Bir garip Türkiye portresi
-
27 Ağustos 2012
Ortadoğu’ya hoş bulduk!
-
26 Temmuz 2012
Rusya-Suriye-Almanya Kimyasal silah
-
23 Temmuz 2012
AB’nin ''gerçek'' yolu...
-
7 Haziran 2012
Clinton ile buluşma ve terör
-
30 Nisan 2012
Öldürülecekler listesi...
-
5 Nisan 2012
Sürgündeki milletin acısı
-
29 Mart 2012
Suriye-Lübnan: Her şey yeni başlıyor...
-
26 Mart 2012
İran katliama katıldı!..
-
19 Mart 2012
Türkler Arap öldüremez!..
-
12 Mart 2012
Yarı-başkanlık sistemine doğru...
-
1 Mart 2012
Esas mesaj ‘diaspora’ya
-
30 Ocak 2012
SURİYE: Savaş yeni başlıyor...
-
23 Ocak 2012
Sarkozy’nin işi bitti...
-
5 Ocak 2012
İran’la dans
-
29 Aralık 2011
2012: Savaş yılı
-
8 Aralık 2011
İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı var
-
5 Aralık 2011
Araplar ‘Türk modeli’ne soğuk!..
-
28 Kasım 2011
‘Felaket senaryosunu önlemeye çalışıyoruz...’
-
17 Kasım 2011
SURİYE: Yüksek risk!..
Yorumlar
+ Yorum Ekle