Mümtaz'er Türköne
0 0 0000
2012 algımız
Bugün, hayatımızın doğal bir parçası haline gelen koca bir yılı geride bıraktık.
İçinde nefes alıp verdiğimiz, koşuşturduğumuz, mutlu olduğumuz, zaman zaman isyan ettiğimiz ama en kolayından bir alışkanlığa dönüştürdüğümüz 2011 yılı artık yok. İmkânsız olan yegâne şey onun geri gelmesi. Tıpkı tam bir yıl sonra 2013 yılının ilk gününü idrak ederken, bugün önümüzde uzanan 2012 yılına geri dönüşün imkânsız olacağı gibi. Geçen zamana geri dönemeyiz, dün dünde kaldı; ama önümüzde uzanan zamanın efendisi biziz.
Dünya ölçeğinde boşluk kabul etmeyen, acımasız bir cambazlık devam ediyor. Kucağına sıkıştırdığı kazançların üzerine yenilerini eklemek için cansiperane bir rekabete girişenler tökezlediler. 2008 yılından beri dünya ekonomisinin hassas dengeleri altüst oluyor. ABD'de ve Avrupa'da % 1'e karşı isyan eden % 99, artık denizin tükendiğini ilan ediyor. Finans alanında başlayan kriz daha sonra reel sektöre sıçradı. 2011 yılı, bu krizin artık toplumu içine alıp sağa-sola savurduğuna şahit oldu. Derinleşen bu krizin içinden çıkış için en küçük bir umut ışığı görülmüyor. Avrupa, önündeki on yılın kayıp olduğunu ilan etti. Daha sonrası ise belirsiz. Serbest piyasa düzeninin geleceği hakkında ciddi kuşkular var.
Türkiye yeni milenyuma krizlerle kavrulup pişerek girdi. Aradan geçen on senede büyük ilerlemeler kat etti. Dünya derinleşen bir krizle yerinde sayarken, hatta küçülürken Türkiye aldığı payı inatla büyütüyor. Cumhuriyet tarihi ilk defa uzun bir altın çağ yaşıyor. Güçlü bir ekonomi ile desteklenen proaktif dış politika Türkiye'yi dünya siyasetinin oyun kurucuları arasına yerleştirdi. Her şey bizim irademize bağlı değil; bazen hesaplar tutmuyor, bazen de kontrolden çıkıyor. Ama şu soruya insaf ölçüleri içinde cevap verelim: Boş bıraktığımız bir alan var mı?
Dinamizmimizi, sorun çözme yeteneğimizi kilitleyen askerî vesayet prangalarından tam olarak 2011 yılı içinde kurtulduk. Siyaset üzerinden darbe kâbusu, ekonomi üzerinde rantiye tahakkümü kalkınca kanatlandık. Başardığımız mucizeler, son elli yılda darbe maceraları yüzünden nelerden mahrum kaldığımızı da gösterdi. Artık işler yoluna girdi. Beyinle kaslar arasındaki sinir sistemi çalışıyor. Karşılaştığımız her durumda sağlıklı tepkiler verebiliyoruz. Terörle mücadelede devlette sağlanan vahdetin getirdiği başarılı sonuçlar ortada değil mi? Her on generalden biri hapiste ve Türkiye'nin askerî performansı neredeyse on kat arttı.
2012 senesi, yaşadığımız köklü değişimin final yılı olacak. Türkiye yeni bir anayasa yapacak ve artık siyasî düzenimiz için 2012'den önce ve 2012'den sonra ayırımı yapılacak. Sivil bir anayasayı ortaya çıkartacak halk iradesi yasaklarla ve baskılarla azdırılan etnik sorunu çözme gücü de gösterecek. Ne olursa olsun bir çözüm bulacağız. Çözüm dediğimiz şey ise atla deve değil. Sadece her ferdinin eşit ve onurlu vatandaşlar olarak kendini gerçekleştireceği bir Türkiye istiyoruz. 2012 yılında geçmişe bir sünger çekip yeni bir başlangıç yapacağız.
Algı, gerçeklerin yerine geçiyor; sonra algımızı gerçek zannetmeye başlıyoruz. Gündelik siyasetin tüketici gündemleri arasında algılama hatası yapmayalım. Türkiye iyi bir yerde. Gücü-kuvveti ve aklı yerinde. Her sorunun üstesinden gelecek donanıma, tecrübeye ve özgüvene sahip. Bizi bekleyen bir tehlike yok. Başımızı kuma gömmek yerine ayağımızı yere sağlam basıp, gelişmelere vaziyet edeceğiz.
Algı, gerçeğin önüne geçince algıladığınız şey gerçeğe dönüşür. Dünyanın yaşadığı ekonomik krizin gerçeklerden değil algılardan kaynaklanması bu durumun yakın örneği. Algımızı oluşturan unsurları tek tek gözden geçirmek, hatamızı düzeltmek için yeterli. Türkiye'nin bölünme tehlikesi yok. Çünkü Türkiye'yi bölebilecek bir güç ortada yok. Korkuların yerini güvenin ve dayanışmanın alması yeterli.
2012 yılı, gelecek kuşakların hayırla yad edeceği parlak bir dönüm noktası olabilir. Her şey gerçeği doğru algılamamıza bağlı. Kendimize ve bu ülkede yaşayan herkese güven duymamızı sağlayacak algılarımız, doğru algılar olacak. Bu özgüven oluşunca, yılın 365 günü önümüzde kim durabilir?
Yeni yıl hepimize hayırlar getirsin.
zaman
Bu yazı 1,156 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
30 Eylül 2012
Bu sefer çözülecek mi?
-
16 Eylül 2012
Din eğitiminde devlet tekeli kalkıyor
-
14 Eylül 2012
Siyaset, artık dine alet edilmiyor!
-
13 Eylül 2012
CHP, PKK ile müzakere yapabilir mi?
-
9 Eylül 2012
Merkez Sağ'ın son noktası
-
7 Eylül 2012
Başbakan sertleşmekte haklı mı?
-
28 Ağustos 2012
Hükümet haklı çıktı
-
26 Ağustos 2012
Kawa ve Ergenekon
-
24 Ağustos 2012
Terör sorunu ayrışıyor
-
17 Ağustos 2012
Hem şiddet üreten, hem barış isteyen bir örgüt
-
16 Ağustos 2012
'Paralel devlet'in iflası
-
12 Ağustos 2012
Kürt, Türk, Alevî ve Sünni olmak
-
10 Ağustos 2012
Yangını kim söndürecek?
-
5 Ağustos 2012
Ordulaşan partiler ve partileşen ordular
-
22 Temmuz 2012
Davutoğlu haklı çıkarsa?
-
17 Temmuz 2012
'Hücre yenilenmesi'
-
29 Haziran 2012
ÖYM'leri kaldırması için hükümete yetki verdiniz mi?
-
24 Haziran 2012
Türkiye savaşa girer mi?
-
21 Haziran 2012
Teröre teslim olmak
-
19 Haziran 2012
Çözüme yakın mıyız?
Yorumlar
+ Yorum Ekle