Nasuhi Güngör
0 0 0000
Haşimi Operasyonu: Suriye’nin anahtarı
Irak’ta ABD’nin çekilmesiyle birlikte hız kazanan siyasi kriz, hem derinleşiyor, hem de bölgesel anlamda giderek daha tehdit edici bir özellik kazanıyor.
Irak Başbakanı Nuri El Maliki, ikinci iktidar döneminde İran’la dirsek temasını çok daha açık hale getirdi. Dahası, bu ülke üzerinden iktidar alanını genişletmekten ve bunun için son derece tehlikeli adımlar atmaktan da kaçınmıyor.
Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı ve önemli bir Sünni aktör olan Tarık Haşimi’ye yönelik operasyon, bu tablonun en açık örneği. Bu operasyonun asıl hedefinin Türkiye olduğunu, Tahran-Bağdat-Şam üçgenindeki gelişmelerin doğrudan Ankara’yı hedef aldığını daha önce değerlendirmiştik.
Dünya medyasında şu sıralarda Nuri El Maliki’nin ikinci bir Saddam Hüseyin olduğuna dair analizler yayınlanıyor. Amerika’nın askeri anlamda çekilmesiyle birlikte Irak’ta Şii iktidarının güç kazanacağını öngörmek için kehanete ihtiyaç yoktu, nitekim beklenen de oluyor.
Tasfiye edilen siyasi akıl
Sünni Arapların siyasi akıl olarak Irak’a hakim olduğu günler geride kaldı; hele bunu Baas anlayışı üzerinden yeniden inşa etmek neredeyse imkansız. Zaten Sünni Araplar açısından temel sorun da bu. Irak’ta yaşayanların önemli bir bölümü Sünni- Arap-Baas kadrosunun bu ülkeye nelere mal olduğunu unutmuş değil. Sünni Araplar ise bu güvensizliği aşıp, yeni bir siyasi model oluşturma konusunda henüz ciddi bir mesafe alamadı. Kaldı ki yıllar yılı siyasi sistemin dışında kalan Şiilerin iktidar açlığı ile siyasi merkezi işgal etmesine engel olacak güçleri de yoktu.
Irak Şiilerinin iktidara yürüyüş hikayeleri, elbette sadece İran desteği ile açıklanamaz. Şii siyasetinin önemli aktörlerinin uzun yıllar boyunca Londra’da ağırlandığını da bir kenara not etmekte fayda var.
Şii iktidarının köşeye sıkıştırdığı Tarık Haşimi, gerek Türk, gerekse dünya medyasına verdiği tüm demeçlerde aslında şunu söylüyor: Ben Türkiye’nin adamıyım ve beni korumakla yükümlü olan Ankara’dır.
Haşimi, elbette böyle bir ifade kullanmadı, ben sadece onun halini kendi bulunduğum yerden tercüme ediyorum. Yanılmadığımdan da eminim, zira Türkiye uzun yıllardır Irak’taki Sünni Arapları siyasi sistemin içinde tutmak için olağanüstü çaba sarfetti, doğrusunu yaptı; ama devamını da getirmek zorunda.
Irak ve Suriye parantezi
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve bölgesel yönetimin patronu Mesut Barzani, Haşimi’nin kendilerine sığınmış olmasından elbette çok memnunlar. Ellerinde Maliki ile pazarlık etmek için ciddi bir koz var. Aynı zamanda Ankara’yla masaya oturduklarında da avantajlı olacaklar. Her durumda Haşimi krizinde Kürtler kazançlı görünüyor. İran’la ortaya çıkabilecek gerginlik dışında elbette.
Türkiye, her zaman yaptığı gibi tüm taraflarla temas kurarak krizi önce kontrol altına alıp, sonra kendi lehine çevirmeye gayret ediyor. Bu yöntemi yanlış bulduğumu söyleyemem, ama sonuç alıcı olacağından emin değilim.
Bu süreç, kuşkusuz Türkiye ve Irak Kürtlerinin kader birliği konusunda beklenmedik sonuçlar üretebilir. Zaman zaman terör yüzünden gerilen ilişkilerin, Haşimi krizinde ortaya çıktığı üzere kaçınılmaz bir ‘entegrasyon’a doğru ilerleyeceğini söylemek yanlış olmaz. Şimdi asıl sorun Sünni Arapların bu denklemde nasıl bir yer bulacağı. Bu sorunun cevabı, bize aynı zamanda Suriye sorununun nasıl bir çözüme ya da kaosa doğru ilerleyeceğini de gösterecek.
Şöyle bitirelim: Ankara, bir yandan Irak Kürtleriyle bütünleşme sürecini, diğer yandan Sünni Arapları daha geniş bir çemberde yakınında tutmayı başarabilirse, aynı zamanda Suriye konusunda da tıkanan ve Türkiye’nin aleyhine dönen süreci tekrar kontrol imkanı elde edecektir.
star
Bu yazı 1,370 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Nisan 2013
Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
-
27 Eylül 2012
Ordu neden değişmek zorunda
-
21 Eylül 2012
Eylül ayının kara listesi
-
14 Eylül 2012
Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
-
13 Eylül 2012
Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
-
3 Eylül 2012
Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
-
30 Ağustos 2012
Ankara-Paris rekabeti
-
24 Ağustos 2012
İstihbarat zaafı var mı?
-
23 Ağustos 2012
BDP niçin çıldırdı?
-
17 Ağustos 2012
Fırsat treni telaşı
-
16 Ağustos 2012
Yola nasıl devam edeceğiz?
-
10 Ağustos 2012
‘Gergin Barış’ın sonu mu?
-
6 Ağustos 2012
PKK’nın intiharı
-
27 Temmuz 2012
Henüz vakit varken
-
20 Temmuz 2012
Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
-
19 Temmuz 2012
Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
-
28 Haziran 2012
Türkiye itibar mı kaybediyor?
-
22 Haziran 2012
Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
-
21 Haziran 2012
Müzakere akıldır, güçtür
-
14 Haziran 2012
Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi
Yorumlar
+ Yorum Ekle