Ali Bayramoğlu
0 0 0000
Soykırım ve yasa
Sarkoyz'nin isteğiyle ve özel baskısıyla Fransız Senatosu'ndan geçen "negasyonizm" yasası yarın Fransa meclisinde oylanacak. Yasa 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmeyenleri, bunu inkar edenleri cezalandırmayı öngörüyor.
Türkiye'nin bu yasaya gösterdiği büyük tepkiyi günlerdir izliyoruz. Buna rağmen yasanın onaylanma ihtimali büyük ve Türkiye-Fransa ilişkileri görülmemiş büyük krize girmeye aday.
Resim bu...
Ancak çeşitli katmanları var.
"İlk katman"da yasanın niteliği ve Türkiye'nin verdiği tepki var.
Bu tepkinin haklılığı tartışmasız şekilde açıktır. Hiçbir ülkede parlamentonun yasalar üzerinden tarih yazma, tarihe müdahale etme hakkı yoktur, olmamalıdır.
Tarihe müdahale yanında tarih hakkında fikir beyan etmeyi, araştırma yapmayı, olanlarla ilgili olarak farklı sorular sormayı engelleyen yasalar, bilim özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan yasalardır. Yasanın niteliği de budur...
Fransa'da "negasyonizm yasası" 2006 yılında gündeme gelmiş, iki meclisli Fransa'da, senato tepkiler üzerine yasayı gündemine almayarak "uykuya yatırmıştı".
Evet, bu yasaya verilen tepkiler sadece Türkiye'den 1915'in soykırım olduğu iddiasını resmi olarak reddeden, siyasi çıkarlarını bu istikamette tanımlayan Türkiye'den gelmiyor. Tepki o günlerde en saygın Fransız entelektüellerinden, Fransız tarihçilerinden de gelmişti ve bu çıkışlar senatonun yasayı uykuya yatırmasına katkıda bulunmuştu.
Jean-Pierre Azéma, Elisabeth Badinter, Marc Ferro, Jacques Julliard, Pierre Milza, Pierre Nora, Mona Ozouf, René Rémond, Jean-Pierre Vernant gibi önemli tarihçi akademisyenler, yayınladıkları bildiriyle yasayı, "gerçek bir tahrik" olarak tanımlamışlar, tarihte yaşananları ve yaşanan acıları bir kenara koyarak, tarih yazmanın parlamentoların işi olmadığı söylemişler ve bu yasayla düşünce ve ifade özgürlüğünün yara alacağını ilan etmişlerdi.
Aynı tarihlerde Türkiye'den Hrant Dink'in aralarında olduğu bir grup aydın "Liberation" gazetesinde ortak bir metin yayınlamış ve benzer görüşleri dile getirmişti.
"1915 vahşetini, insan olduğunu söyleyen hiçbir kişi inkâr edemez. Bu konuda neden ve amaç aramak nafiledir" diyen bu metinde şu sözler yer alıyordu:
"Böyle bir yasa, tarihi ve ortak belleği sorgulama sürecine zarar verecektir. Fransa'da özgür tartışmayı engellemesinin yanısıra, Türkiye'de benzer ve çok daha güçlü bir etki yapacaktır.
İki farklı ve 'ulusal' bellek aynı olayı zıt algılamaya başladıkları zaman, bu kutuplaşma karşılıklı monologları daha da güçlendirir; Fransa bunu çok iyi bilmesi gereken bir ülkedir. Bu durumda herkes içgüdüsel olarak kendi takımına hak vermeye başlar. Türklerin ve Ermenilerin kısır biçimde karşı karşıya gelmelerini aşmamız, iki belleğin karşılıklı olarak birbirine aktarılması suretiyle bunun 'insani' bir diyaloğa ve ortak tarihe dönüştürmemiz gerekiyor. Bu amaca ancak ifade ve tartışma özgürlüğüyle, bilgilerin, tüm bilgilerin serbest dolaşımıyla ulaşabiliriz..."
Evet, ilk katman budur. Gerek yasanın kabul edilemez niteliği açısından 2006'dan 2011'e ortada hiçbir değişiklik yoktur.
İkinci katmana gelince...
Türkiye'nin verdiği tepkinin "özgürlük, etkileşim, demokrasi çerçevesi"ne oturması için, bizim yasalarımızın, uygulamalarımızın da aynı hassasiyetleri taşıması gerekir.
Ne var ki, 1915 yılında yaşananları "soykırım" olarak nitelemek Türk Ceza Hukuku'nda hâlâ suçtur. Pekçok kişi 301. Madde'den "olmamış bir olayı oldu göstererek Türk milletine hakaret" gerekçesiyle mahkum edilmiştir. Bu durumun şekil, düşünce ve ifade özgürlüğü, serbest tartışma ortamı açısından Fransa'daki durumdan hiçbir farkı yoktur.
Bu yasanın onaylanması tarihte ne olduğunu göstermeyecek. Ancak onaylanmaması halinde de, tarihte yaşananlar yok sayılmayacak...
Türkiye aydınıyla, toplumuyla, devletiyle 1915'te olup biteni görmek, anlamak ve kabul etmek istemedikçe, resmi açıklamalara sığındıkça siyasi olarak bu tür sıkıntıları yaşamaya devam edecektir...
Ancak asıl sıkıntı siyasi olan değildir, vicdani olandır...
Tartışarak, düşünerek, öğrenerek bir gün bunu anlayacağız ve aşacağız...
Üçüncü katman da işte budur...
yenişafak
Bu yazı 1,311 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
15 Eylül 2012
Sorgulama vakti...
-
28 Ağustos 2012
Kürt sorununda yeni safha...
-
25 Ağustos 2012
Kürtlerin şiddeti...
-
30 Haziran 2012
Anter'in katili yaşlanmış mı?
-
12 Mayıs 2012
Solun şiddetle hesaplaşması
-
3 Mayıs 2012
Yeni Türkiye'nin doğum belgesi...
-
21 Şubat 2012
Dink davası ''sil baştan''...
-
18 Ocak 2012
İkinci cinayet zamanı
-
17 Ocak 2012
Hrant'a sözüm var...
-
21 Aralık 2011
Soykırım ve yasa
-
3 Aralık 2011
Dönme dolap...
-
30 Eylül 2011
Yazıcıoğlu ve jandarma...
-
8 Eylül 2011
Aydının şiddetle sınavı...
-
1 Ağustos 2011
İstifaların anlamı ve yarını: Pek iyi...
-
28 Temmuz 2011
Parlamentoda bir terörist...
-
5 Temmuz 2011
Futbolda temizlik, ülkede temizliktir
-
10 Haziran 2011
Yeni CHP ha! Hadi oradan...
-
24 Mayıs 2011
MHP'de yaşananlar ve perde arkası
-
19 Mayıs 2011
Askere ''leş'' toplatmayan generaller iş başında
-
19 Nisan 2011
Militarist-ulusalcı batak...
Yorumlar
+ Yorum Ekle