Nasuhi Güngör
0 0 0000
Karizmatik liderlik bitiyor mu?
Neresinden bakarsanız bakın Arap Baharı diye adlandırdığımız süreç, uzun ve sancılı bir geçiş döneminin başlangıcı. Kuşkusuz seçim sandığı, bahse konu ülkeler açısından her zamankinden çok daha farklı anlamlar taşıyor. Ancak yine de sandıktan hemencecik temsil derinliğine sahip iktidar modelleri çıkacağını düşünmek hayal olur. Aralarında siyasi tecrübe ve devlet geleneği farkı olsa da Mısır’dan Tunus’a, Libya’dan diğer ülkelere kadar geniş bir alanda bu durum geçerli.
Buradan baktığınızda demokratik tecrübesiyle öne çıkan ve sıkça ‘model’ tartışmalarına konu olan Türkiye’nin, şu sıralarda tekrar ‘iç hesaplaşma’ girdabına kapılması cidden endişe verici. Özellikle tekrar vurgusu yaptım; zira uzun zamandır değişim sürecinde hayli kararlı bir siyasi irade, toplumsal olgunluk ve sağduyu ile yol alıyordu Türkiye.
Oysa bu süreci çok daha verimli ve yapıcı tartışmalarla ele almamız daha yerinde olur.
***
Değerli düşünce adamı Erol Göka, dün ‘Karizma geri çekildiğinde’ başlığı altında bir yazı kaleme almış. (Zaman, 14 Aralık 2011) Kuşkusuz önemli bir yazı; ancak ne yazık ki görüşlerine önemli ölçüde katılmadığımı da ifade edeyim.
Göka’nın temel tezi, karizmanın, daha doğrusu karizmatik liderliğin önemine işaret ettikten sonra, ona duyulan ihtiyacın, modernleşme ve demokratikleşme anlamında kurumsallaşma eksiğinin sonucu olduğu. Yani karizma varsa, henüz demokrasi ve modernleşme kurumsallaşmasını tamamlayamamıştır diyor özetle.
Özetlediğim için beni bağışlasın, yerim onun kadar geniş değil. Lakin Göka’nın karizmaya yüklediği anlamdan başlayarak yollarımız ayrılıyor. Bir toplumsal dönüştürücü olarak önemsiyor olsa da, karizmayı bir ‘aşama’ gibi görüyor ve ‘kurumsallaşma’nın eninde sonunda onu aşacağını öngörüyor. Şu ifadelerini aktarmak istiyorum:
‘Gönlümüzden geçen odur ki, Recep Tayyip Erdoğan, kendisinden önceki tüm karizmatik liderlerin, zamanlarının ruhuna uygun olarak başarıyla yaptıkları millete hizmet görevini artık karizmatik liderler dönemine son vererek taçlandırsın. Millet, onun şahsının simgeselliğinde vatandaş olmanın hazzını yaşadı; bu hazzın süreklilik kazanabilmesi için yeni bir anayasayla güvence altına alınması, demokrasimizin artık yeni vasilere ihtiyaç duymayacak bir şekilde kurumsallaşması gerekiyor.’
Kuşkusuz zarif bir anlatım; ancak Erdoğan’ın liderliği ve üstlendiği rol, bundan daha fazlasına karşılık geliyor.
***
Okuyucuyu boğmadan kendi düşüncemi ifade edeyim. Şahsen karizmatik liderliğin bir dönüştürücü güç olarak geçici değil, sahici ve kalıcı bir rolü olduğuna inanıyorum. Çokça savunulduğunun aksine bu tespitimi, alışageldiğimiz Doğu-Batı ikilemine de dayandırmıyorum.
O nedenle Göka’nın savunduğu ‘Demokrasiyi kurumsallaştırarak karizmatik iktidarını, halkın ona bahşettiklerini yeni bir karizmaya ihtiyaç duyurmayacak bir biçimde halka devretmek’, üstelik bunu ‘son karizma’dan yani Tayyip Erdoğan’dan beklemek, kelimenin tam anlamıyla karşılığı olmayan bir talep.
Bu yaklaşıma dönemsel olarak da itirazım var. Zira ister Avrupa’da yaşanan kriz üzerinden alın, isterseniz Türkiye’nin bölgesel anlamda üstlendiği yeni rolden bakın. Karizmatik liderliğin çağının bittiği filan yok, aksine yeni başlıyor.
Yanlış anlaşılmasın. Karizma ve demokrasi arasında aşamalı bir ilişki kurulmasına karşıyım. Kurumsallaşmaya ya da anayasal sistemin doğru dürüst yerine oturmasına değil. Biri diğerini inşa edip kenara atılacak bir araç olmadığı gibi, ‘tarihi kahramanlar yapar’ tezinden hareketle, ‘Biri olmadan ötekini ayakta tutmanız imkansızdır’ diyerek bitirelim.
star
Bu yazı 3,240 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Nisan 2013
Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
-
27 Eylül 2012
Ordu neden değişmek zorunda
-
21 Eylül 2012
Eylül ayının kara listesi
-
14 Eylül 2012
Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
-
13 Eylül 2012
Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
-
3 Eylül 2012
Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
-
30 Ağustos 2012
Ankara-Paris rekabeti
-
24 Ağustos 2012
İstihbarat zaafı var mı?
-
23 Ağustos 2012
BDP niçin çıldırdı?
-
17 Ağustos 2012
Fırsat treni telaşı
-
16 Ağustos 2012
Yola nasıl devam edeceğiz?
-
10 Ağustos 2012
‘Gergin Barış’ın sonu mu?
-
6 Ağustos 2012
PKK’nın intiharı
-
27 Temmuz 2012
Henüz vakit varken
-
20 Temmuz 2012
Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
-
19 Temmuz 2012
Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
-
28 Haziran 2012
Türkiye itibar mı kaybediyor?
-
22 Haziran 2012
Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
-
21 Haziran 2012
Müzakere akıldır, güçtür
-
14 Haziran 2012
Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi
Yorumlar
+ Yorum Ekle