Mümtaz'er Türköne
0 0 0000
Şike ve darbe
Bu satırların yazarı tam bir futbol cahilidir. Sebep, akademik hayata başlarken benimsediğim ve hiç taviz vermediğim bir prensip.
Futbola ayıracağım zamanı daha faydalı işlere ayırmak adına bir mesafe koymuştum. Bugün geriye dönüp baktığım zaman entelektüel birikimimin önemlice bir kısmını bu prensibe borçlu olduğumu söyleyebilirim. Sonuç: Futboldan hiç anlamam. Takımların 11 kişiden oluştuğunu, üç direkli ve arkası fileli dikdörtgen alanın içine top girince gol olduğunu biliyorum. Nelerin faul olduğunu, ofsaytın neden uygulandığını tam olarak anlayamıyorum; bu İngilizce kelimelerin Türkçe karşılıklarının neden kullanılmadığını da. Maç taktiklerinin nasıl işlediğini dikkatle dinlediğim zaman da kavrayamıyorum. Denemedim ama, bana öyle geliyor ki bu kadar cehaletle çok orijinal futbol yorumları yapabilirim.
'Şike'yi biliyordum; 'teşvik primi'nin ne anlama geldiğini yeni öğrendim. Şike yasası ile ilgili tartışmalara, futbola uzak bir pencereden bakıyorum.
Futbol, siyaset gibi bir iktidar alanı. Büyük paralar dönüyor. Şan, şöhret ve itibar getiriyor. Hem kulüplerin kendi içinde, hem de kulüpler arasında dişe diş bir mücadele sürüyor. Sadece bir kısmı futbol sahalarına yansıyabilen bu mücadele, seçmenlerin gözü önünde yürüyen demokratik rekabet gibi, futbol tutkunlarının takdiri ve desteği ile her sene bir sonuca varıyor. Çekiciliği, siyaset gibi açık, adil ve centilmence yapılmasına bağlı.
Devlet içindeki çetelerin darbe yapmak için giriştikleri provokasyon tezgâhları ne ise, kulüp yöneticilerinin 'şike' ve 'teşvik primi' ile maçın sonucunu belirlemeleri aynı kapıya çıkıyor. Bir takımın gücünü, başarısını artık sahadaki futbolcu veya antrenörün taktikleri değil, şike tezgâhı ile kulüp yöneticisi tayin ediyor. Başörtüsü için yapılan 411 oylamasını Meclis televizyonundan takip eden genelkurmay başkanı veya kuvvet komutanı ile satın aldığı maçı şeref tribününden izleyen bir kulüp başkanının yüzde yüz aynı duyguyu paylaştığını düşünebilirsiniz. Birincisi, maçın Anayasa Mahkemesi'nde istediği gibi sona ereceğini biliyor. İkincisi ise birincisi gibi sahada oynayan futbolcuların, seyircilerin hiçbir anlamı olmadığının farkında. O kadar kanun, kural, hazırlık, emek ve gösteri boşuna. İkisi de kendilerini çok özel kılan bu farkındalığın getirdiği güçle sarhoş. Genelkurmay başkanı için bir milletvekili ve parti başkanı ne ise kulüp başkanı için futbolcu ve antrenör aynı anlama geliyor. Seçmenler ve futbol taraftarları da aynı. Kötülük şurada: Her iki durumda da iyi olanın kazanma şansı yok. Çünkü iyi olan kazanırsa darbeci generale de, şike yapan kulüp yöneticisine de ekmek, yani iktidar alanı yok. Demek ki her ikisi de memleket için zararlı.
Meclis'in elindeki şike yasası, anlayabildiğim kadarıyla yedi ay önceki yasaya göre sadece cezaları hafifletiyor. Cezalar hafiflediği için yargı yeri ağır cezadan, asliye cezaya iniyor. Ancak kulüp yöneticileri şikeden ayrı 'çete' suçuyla da yargılandıkları için dava ağır cezada görülmeye devam edecek. Meclis sadece adalet mabudesinin elindeki teraziye konulan dirhemi azaltıyor; yargı ise iddianameyi kabul edip davayı başlatarak elindeki teraziye sahip çıkıyor.
Darbeci, provokasyon planları ve teşebbüsleri ile iş üzerinde yakalanınca; yargıya, yasamaya ve hükümete kendileri üzerinde tasarruf yapacakları geniş bir iktidar alanı açıyor. Artık eline silah teslim edilenlerin kendilerine verilen gücü istismar etmelerini önlemek için her türlü denetimin ve düzenlemenin yapılmasına kimse itiraz edemez. Benim elimdeki oy hakkıma dayanan iktidarın gasp edilme ihtimali zayıflıyor.
Futbolun -benim hiç kavrayamadığım- estetiğini ve heyecanını seyircinin veya taraftarın elinden alan ve bu seyirlik oyunu bir 'bul karayı al parayı' düzenbazlığına çevirenlerin mahkûm edileceği yer belli. Hükümete, Futbol Federasyonu'na, yasama organına ve yargıya tanınan yetki, futbol taraftarının aldatılmasını engellemek için. Satın alınmış bir maçta takımı için saçını başını yolan, bağırmaktan sesi kısılan taraftarın mağduriyetini önlemek için. Bir de futbol üzerinden güç, para ve iktidar mücadelesini engellemek mümkün olacak.
Futbolun 'sadece futboldan ibaret olmadığı' doğru; siyaset de öyle.
zaman
Bu yazı 3,091 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
30 Eylül 2012
Bu sefer çözülecek mi?
-
16 Eylül 2012
Din eğitiminde devlet tekeli kalkıyor
-
14 Eylül 2012
Siyaset, artık dine alet edilmiyor!
-
13 Eylül 2012
CHP, PKK ile müzakere yapabilir mi?
-
9 Eylül 2012
Merkez Sağ'ın son noktası
-
7 Eylül 2012
Başbakan sertleşmekte haklı mı?
-
28 Ağustos 2012
Hükümet haklı çıktı
-
26 Ağustos 2012
Kawa ve Ergenekon
-
24 Ağustos 2012
Terör sorunu ayrışıyor
-
17 Ağustos 2012
Hem şiddet üreten, hem barış isteyen bir örgüt
-
16 Ağustos 2012
'Paralel devlet'in iflası
-
12 Ağustos 2012
Kürt, Türk, Alevî ve Sünni olmak
-
10 Ağustos 2012
Yangını kim söndürecek?
-
5 Ağustos 2012
Ordulaşan partiler ve partileşen ordular
-
22 Temmuz 2012
Davutoğlu haklı çıkarsa?
-
17 Temmuz 2012
'Hücre yenilenmesi'
-
29 Haziran 2012
ÖYM'leri kaldırması için hükümete yetki verdiniz mi?
-
24 Haziran 2012
Türkiye savaşa girer mi?
-
21 Haziran 2012
Teröre teslim olmak
-
19 Haziran 2012
Çözüme yakın mıyız?
Yorumlar
+ Yorum Ekle