En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Tahrir yeniden, ama neden?



Hepimiz bir şekilde Suriye’ye odaklanmışken, Mısır’da ortaya çıkan sıcak gelişmeler, olup bitenin sanıldığından çok daha karmaşık olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Şaka gibi ama gerçek. Aylar önce Tahrir meydanında toplanan kalabalıkların iktidardan indirdiği Hüsnü Mübarek’ten sonra, ülke fiilen Yüksek Askeri Konsey tarafından yönetiliyor. Şimdi Tahrir’in yeniden hareketlenmesiyle geçici başbakan İsam Şerif istifa etmek zorunda kaldı ve muhtemelen bu gelişme, Mısır’daki seçim takvimini sahici anlamda başlatmış oldu.

Mısır’da meydanların yeniden hareketlenmesini, yeni iktidar kavgasının yansıması olarak değerlendirenler var. Haklı olabilirler; ancak bugün ele almak istediğim boyut bu değil.

Aylar önce Tahrir’de kalabalıklar toplanmaya ve seslerini yükseltmeye başladığında, olup biteni açıklamak için elimizde bazı kalıplar vardı. Kimileri tüm bu gelişmeleri, Mısır’ı ve geniş bir coğrafyaya yayılmış pek çok rejimi yeniden düzenlemek isteyen uluslararası sisteme bağladı. Kimileri on yıllardır devam eden baskıcı rejimlerin, yükselen toplumsal muhalefete ve öfkeye artık karşı koyamayacak noktaya geldiğini savundu. İşin aslı, bunların her biri gerçeğin önemli parçaları.

Ancak Tahrir’in bundan ötesini söylediğini görmeden olup biteni anlamak mümkün değil.

Muhalefetin ötesindeki güç

Bir ülkede sayısı milyonu aşan bir kalabalık meydana çıkıp rejimin gitmesini istiyorsa, elbette bunda toplumsal muhalefeti örgütleyen yapıların, mesela siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının önemli katkısı vardır. Nitekim Mısır’da başta Müslüman Kardeşler olmak üzere pek çok farklı siyasi yapının bu süreçte rol oynadığı açık.

Ancak gelişmelerin kavranmasının en zor boyutu tam da burada. Bu ayaklanmaların ve sokağa çıkan insanların, sadece örgütlü muhalefetin uzantısı olarak orada bulunmadığı gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor. Daha açık konuşmak gerekirse, Mısır örneğinden hareketle, siyasi muhalefetin toplam gücü, tezleri ya da siyasi görüşlerinin çok ötesinde bir hareketlilik var tanımlanması gereken. Nitekim özellikle Mısır’daki muhalif yapılar, olup bitenin kendilerini aşan bu yönünü doğru okudukları, hatta bir parça da kendilerinin aşılmasından tedirgin oldukları için başından itibaren geri planda kalmayı tercih ettiler.

Tahrir meydanındaki yeni hareketlenme, kendisini oluşturan dinamiklerin mevcut anlayışları çoktan geride bıraktığını ilan edercesine gücünü gösteriyor. Sadece Mısır’da değil, tüm Ortadoğu’da, geniş anlamda İslam dünyasında, kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğini anlamaya çalışan herkesin üzerinde durması gereken bir gerçek bu.

Bizim kapımızı çalar mı?

Sol-sağ, İslamcı, sosyalist, liberal ya da muhafazakar kalıpların kuşatmaya, anlamaya yetmediği, dolayısıyla da geleceği üzerinde söz sahibi olamayacağı bir yeni dünyadan söz ediyoruz.

Şu günlerde Suriye üzerinden devam eden tartışmalar ya da Dersim gündemiyle ortaya çıkan tepkiler, öfkeler ve duruşlar, böyle bir dünyadan haberdar olmadığımızın kötü sinyallerini veriyor. Bugün uzakmış, bizde olmazmış görünen her şeyin, yarın kapımıza dayanmayacağından nasıl bu kadar emin olabiliyoruz, açıklamak gerçekten zor.

Evet, farklı bir tarihe, daha derin bir tecrübeye, daha güçlü bir medeniyet mirasına sahibiz. Bunların her birinin bize sağladığı avantajlardan söz edebiliriz. Ama bunların yetmediği, yetemeyeceği, bambaşka bir gelecek ve dünya tasavvurunun burnumuzun dibinde yükseldiğini gördüğümüzü hiç sanmıyorum.

Tahrir neden yeniden hareketlendi ve bu hareketlilik bildik tüm yapıları ve söylemleri nasıl yerle bir ediyor, daha özenle üzerinde durmalıyız.

star

Bu yazı 988 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,749 µs