A. Edip Kayılı
0 0 0000
Sabır...Yine sabır
Son günlerde yaşadığımız felaket hepimizi derin den etkiledi… Milletçe yastayız. Ama aynı zamanda milletçe birlik ve dirlik mücadelesi de veriyoruz. Yapılan yardımlar, kurtarma çalışmaları, geride kalanların barınma ve gıda ihtiyaçlarını karşılamaya dönük çabalar umut veriyor.
Devletiyle milletiyle bu felaketi göğüsleme gayretindeyiz.
Kim ne derse desin, bu böyledir: Herkes üzerine düşeni yapıyor… Yüreğimiz yanık, gönlümüz kırgın; ama ümitsiz değiliz.
Esas olan ümittir, iyi niyettir, gayrettir. Bunların hepsinin bugün Van’da ve Erciş’te olduğunu görüyoruz. Lakin… İşte bir “lakin!” var ki, onu dile getirmek de istemiyorum… Ama getirmemiz de lazım.
Bunca gayrete, bunca çabaya, bunca iyi niyete rağmen güzel gelişmeleri göremeyen gözler var. Felaketi siyasetin malzemesi haline getiren odaklar… Hükümeti ve devlet üzerinden milletin birliğini ve dirliğini dinamitleme çabasında olanlar var. Bunları da seyrediyoruz; üzülüyoruz, mahzunluğumuz biraz daha artıyor.
Hangi vicdan felaketten siyasi nema kazanma çabasına girebilir? Nasıl böyle sıradanlaşırız? Nasıl? İnanın, asıl deprem budur. Asıl felaket bu… Bir yerde insanımız, kardeşimiz, vatandaşımız can çekişirken, malının ve canının telaşına kapılmışken, sen siyasetçi olarak, yazar veya kanaat önderi bir aydın olarak bunları mı yapmalısın? Yoksa kalkıp, gördüğün bir eksiklik var ise, onu gidermenin yollarını mı aramalısın? Bunu iyi düşünmek lazım.
Sen düşüne dur, ben söyleyeyim: Aklıselim düşeni kaldırmayı emreder. Mağdurun yanında olmayı, ona destek olmayı… Yıkıntılar arasında can arayan o kurtarıcı ekipleri, asker sivil memurlarımızı, gönüllü çalışanları seyrettikçe umudumuz artıyor, heyecanlanıyoruz.
Yaşadığımız felaket, ilmi bakış açısıyla tahlil edilmelidir. Neden bunca acılar yaşıyoruz? Kim bu yıkılan kamu binalarını yapan müteahhidimiz? Kim bu yıkılan binaların planını çizen mimar? Kim bu kontrol mühendisi? Bunlar bir başka ülkenin çocukları değil, bizim yurttaşlarımız. Bizim üniversitelerimizde okumuş, bizim ülkemizde ticaret yapmış, para kazanmış insanlar. Yaptığı kamu ve sivil işlerden çalan çırpan insanları başkası değil, biz yetiştirdik.
Evet, hakikat böyle… Bir başkası değil, biz onları yetiştirdik. Adaleti, hakkaniyeti, kanaati ve diğer insani değerleri yeniden yeniden konuşmak gerek… Nasıl bir eğitimimiz var? Nasıl bir insan anlayışımız?
Bendeniz, muhalefet partilerinin bunları sormasını, meselenin özüne inmelerini isterdim. Ama onlar felaketi ranta çevirmenin yollarını arıyorlar. Ne vahim!
Bendeniz, hükümetin devletin gücünü orada göstermenin, düşen yurttaşı kaldırma çabasının yanında, bazı kurumlarıyla da olsa meselenin bu yönlerine eğilmelerini isterdim. Şehircilik Bakanımız orada, Başbakan yardımcımız orada. Fakat neden Milli Eğitim bakanımızın, meselenin bu boyutuna dönük çalışmaları olmaz? Yoksa varda bizim mi haberimiz yok? Nerede bu milli eğitimimizin düzenini sağlayan Talim Terbiyemiz? Nerede YÖK’ün pek değerli üyeleri?... Beyler, bu mesele basit bir deprem meselesi değil, insanın kaybı meselesidir. Kaybettiğimiz insanı bulmanın zamanı gelmedi mi?
Konunun daha başka boyutları da var… Ekonomik sosyal ayağı. Lakin hiç birisi bu insan kaybı kadar ehemmiyetli olamaz. Bu konuda ciddi politikalar geliştirme zamanı gelmedi mi? Yoksa, her daim yaptığımız gibi, “sabır… yine sabır!” mı diyeceğiz?
Bu yazı 1,624 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
4 Kasım 2011
Kurban yakınlaşmadır
-
30 Ekim 2011
İyi ve güzel olanı görmek
-
27 Ekim 2011
Sabır...Yine sabır
-
28 Haziran 2011
Yükseliş Günü
-
9 Mart 2011
Kar yağıyor sokaklarına şehrin
-
21 Şubat 2011
Şehrin delisi
-
29 Eylül 2010
Yeni müftümüz Prof. Dr. Işıklı
-
4 Eylül 2010
Kadir kadrinizi yüceltsin
-
26 Mayıs 2010
Kerbela’nın İzinde
-
26 Nisan 2010
Hikmeti aramak
-
11 Ocak 2010
Arşivlerimiz ve kaybolan heyecan
-
17 Aralık 2009
Kuyular kazmak ve sevgiliyi anmak
-
23 Kasım 2009
Kaybolan safiyet
-
16 Ekim 2009
Sessiz gemi ve üç güzel yolcu
-
26 Eylül 2009
İçimizdeki şiddet
-
18 Eylül 2009
Güle güle Ramazan
-
14 Eylül 2009
Sel felaketi ve kaybolan insanlık
-
8 Eylül 2009
İsyancı ruhlara ihtiyaç var
-
2 Eylül 2009
Neden kendimiz olamıyoruz?
-
27 Ağustos 2009
Jose Mourinho müftü mü?
Yorumlar
+ Yorum Ekle