Nasuhi Güngör
0 0 0000
Türkiye’nin farkı ve terör
Başbakan Tayyip Erdoğan, gerek verdiği mesajlarla, gerekse birbiri ardına yaptığı görüşmelerle son derece kritik bir ziyaretin ardından Türkiye’ye döndü.
Öncelikle tarihe kaydedilmesi gereken, Türkiye’nin Filistin devleti konusunda verdiği eşsiz ve kararlı mücadeledir. Eşsiz; çünkü şu tarihe kadar meseleyi uluslararası zeminlerde bu düzeyde savunan, tezlerini açıklıkla dile getiren ve dahası, bunlara dünyanın önemli bir kesiminin kulak verdiği bir süreci yaşamamıştık.
Kararlı; çünkü Başbakan Erdoğan’ın mesajlarından da anlaşıldığı üzere Filistin ve genel anlamda bölgesel sorunlarda gösterilen duruş, günü birlik ya da rol kapma kaygısıyla ortaya çıkmış bir politika değil. Türkiye, barış ve istikrarın yolunun hangi köşe taşlarıyla döşeneceğini, bu sorunların çözümünde olmazsa olmazların ne olduğunu dünyaya anlatıyor. Anlatmakla kalmıyor, yol gösteriyor.
Burada model tartışmalarına girmek çok da yerinde değil. Hele Türkiye’nin bölgesel anlamda sahip olduğu dönüştürücü gücü, birtakım uluslararası hesapların uzantısıymış gibi göstermeye kimsenin hakkı yok. Atılan her adım, gösterilen her çaba, Ankara’nın farkı olarak ortaya çıkıyor.
Bu ziyaretlerin kendi bütünlüğü içinde daha anlamlı olan gelişme, Başbakan Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler gibi kritik roller üstlenen uluslararası kuruluşların karar mekanizmalarına getirdiği eleştiri oldu. Bu tavrın, kuşkusuz Türkiye’nin yükselen gücüyle ilgisi var. Ama aynı zamanda bu karar mekanizmalarının ortaya çıkardığı haksızlıklara ve beslediği yanlışlara duyulan tepkiyi de ifade ediyor.
Terör peşimizde
Tüm bunlar olup biterken, terör denilen illet peşimizi bırakmıyor. Adeta birileri, Türkiye’nin hamlelerini, sadece bölgesel anlamda değil, küresel ölçekte değer bulan adımlarını zayıflatmak, karşılıksız bırakmak için terörü yeniden formatlıyor. Bu ifadeyi özellikle kullanıyorum. Çünkü alışılmadık eylem tarzından tutun da, örgütün bugüne kadar pek de bilinmeyen asıl yüzünün fütursuzca ortaya serilmesine kadar, her şeyi göze almış bir karşı hamle sözkonusu.
Terörün bu yeni formatının kuşkusuz içeride karşılığı var, bölgesel destekleri var, hatta uluslararası düzeyde bile bu ilişkiden söz etmek mümkün. Hangi bağlantılar üzerinden devam ederse etsin, daha önceki gece Siirt Pervari’de ortaya çıkan saldırıda olduğu gibi, gerçekten canımız yanıyor.
En kötüsü de bu yangının ortasında, Türkiye’nin ne yapmaya çalıştığını ve neden bu saldırılara tekrar muhatap olduğunu anlatmak zorlaşıyor. Muhalefetin meseleye yaklaşımı da bunu beslemekten öteye gitmiyor.
Doğru anlamak ve anlatmak
Bu tür ortamlarda en fazla dikkat edilmesi gereken, kamuoyunu bilgilendiren, hatta zaman zaman yönlendiren kişilerin göstermesi gereken hassasiyet. Bunun en başta kendim olmak üzere herkes için geçerli olduğunu söylemeliyim.
Cuma günü yayınlanan son yazımda ve bir öncekinde, Türkiye’nin terörle mücadelesini, son dönemde artan ve doğrudan sivil hayatı hedef alan eylemleri doğru analiz etmemiz gerektiği üzerinde durmuştum. Bu arada bu konuyla ilgili bazı analizleri, özellikle de bazı akademisyenlerin tavrını eleştirmiştim.
Bu eleştirimin, maksadının ötesinde anlaşıldığına dair bazı tepkiler aldım. Zira orada ifade etmeye çalıştığım, terörle ilgili bazı analizlerin, meseleyi dar alana hapsettiği ve yanlış algılar oluşturduğu yönündeydi. Yoksa bunlar üzerinden bir kesimi hedef almam ya da suçlamam söz konusu bile değil.
Bir meselede söyledikleriniz yanlış anlaşılmaya müsaitse, onu doğru anlatamamışsınız demektir. Ben de söylediklerimi öyle kabul ederek bu cümlelerle yazıyı tamamlamış olayım.
star
Bu yazı 1,534 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Nisan 2013
Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
-
27 Eylül 2012
Ordu neden değişmek zorunda
-
21 Eylül 2012
Eylül ayının kara listesi
-
14 Eylül 2012
Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
-
13 Eylül 2012
Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
-
3 Eylül 2012
Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
-
30 Ağustos 2012
Ankara-Paris rekabeti
-
24 Ağustos 2012
İstihbarat zaafı var mı?
-
23 Ağustos 2012
BDP niçin çıldırdı?
-
17 Ağustos 2012
Fırsat treni telaşı
-
16 Ağustos 2012
Yola nasıl devam edeceğiz?
-
10 Ağustos 2012
‘Gergin Barış’ın sonu mu?
-
6 Ağustos 2012
PKK’nın intiharı
-
27 Temmuz 2012
Henüz vakit varken
-
20 Temmuz 2012
Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
-
19 Temmuz 2012
Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
-
28 Haziran 2012
Türkiye itibar mı kaybediyor?
-
22 Haziran 2012
Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
-
21 Haziran 2012
Müzakere akıldır, güçtür
-
14 Haziran 2012
Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi
Yorumlar
+ Yorum Ekle