Taha Kıvanç
0 0 0000
Ben meraklı bir insanım, özür dilerim
Eski Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in internete düşen konuşmasından haberdar olduğumda verdiğim ilk tepki “Bu bir özeleştiri” olmuştu. Hem TV’de, hem de yazılarımda. Paşa’nın açıklamasını öğrenen dostlar, “Paşa senden ‘vicdan sahibi yazar’ diye söz etti” diye tebrik kuyruğuna girmesinler mi?
Cümlesi tam şu Org. Koşaner’in: “Ancak bu konuşmalar, vicdan sahibi bazı yazarlarımızın da belirttiği gibi, bir ‘itiraf’ değil, tamamen bir ‘özeleştiri’ ve personelimi, TSK’nın geleceği açısından önemli gördüğüm bazı konularda onların dikkatini çekme, son derece hassas bir dönemde hata yapmamaları konusunda kendilerini uyarma ve motive etmeye yönelikti...”
“Yok canım” dedim, “Ben değilimdir.”
Mehmet Barlas da konuşmaya ‘özeleştiri’ tespiti ile yaklaşanlardandı. “Herhalde odur” dedim, ama tartışa tartışa sonunda ‘vicdan sahibi yazar’ın kim olduğunu bulduk: Milliyet’ten Fikret Bila... Işık Paşa birkaç günü bulan suskunluğunu bozmaya, Milliyet yazarının konuya ilişkin geç kalmış yazısını okuyunca karar vermiş olmalı.
Bila da, Barlas ve ben gibi, konuşmanın ‘özeleştiri’ anlamı taşıdığı tespitinde bulunanlardan...
Paşa’nın gazeteciler için kullandığı, “Bunlar analarını bile satarlar” sözlerinden alınmıştı Fikret Bila, yazısına da şu sözcüklerle yansıtmıştı alınganlığını: “Gazetecilerle ilgili sözlere gelince. Eğer konuşma Koşaner’e aitse, ‘Analarını satar, haber diye koyarlar’ ifadesi yakışıksız, eleştiri haddini çok aşan bir söylem. Bu sözler Koşaner’e aitse, eski Genelkurmay Başkanı’nın basına bir özür borcu olduğu da açıktır.”
Koşaner’in, “Virgülünün arkasındayım” diye konuşmasına sahip çıktığı açıklamasında ‘özür dileme’ye en fazla yaklaştığı bölüm, ‘gazeteciler’ ile ilgili şu satırlar: “Eleştirel anlamda maksadı aşan ifadeler, benzetmeler olabilir, nitekim gazetecilerle ilgili ifadeler bu çerçevede değerlendirilebilir. (..) Bu ifadeler kesinlikle ‘hakaret’ amaçlı söylenmemiştir.”
Ne yalan söyleyeyim, rahatladım.
Genelkurmay karargâhı acaba benim kadar rahat mıdır, özellikle “Bu bir özeleştiridir” açıklamasından sonra? İnternete düşen kayıttan öğrendiğimiz, eleştirilerin daha önce pek çok resmi ortamda tekrarlandığı: “İfade edilen konuların tamamı, devletin ilgili kurullarında, üst düzey devlet yetkilileriyle yaptığım görüşmelerde de kendileriyle paylaştığım, hukuki olarak gereğinin yapılması için emir verdiğim konulardır. Kimseden kaçırdığımız, sakladığımız ve gizlediğimiz konular değildir.”
“Virgülüne kadar hepsinin arkasındayım” dendiğine göre, internete düşen ve durumu “Tam bir kepazelik” diye özetleyen konuşmada ifade edilen sorunların hepsi ‘gerçek’ demektir.
Meselâ şu: “Bizi sıkıntaya sokan konulardan bir tanesi emir komuta birliğini bazen sağlayamıyoruz. (..) Önümüzde örneği var. (..) İşte bu Hantepe mantepe olayında operasyon yapan komutan, daha doğrusu sorumlu komutan, Birinci Tugay Komanda Tugay Komutanı idi ve kendisi arazideydi. Ama ekrana bakan komutanlık civardaki komutanlığımız ona müdahale yetkisi yoktu. Böylece bir koordinesizlik oldu, zamanında müdahale edemedik.”
Ya da şu: “Benim tim komutanım, unsur komutanı diye koyduğum arkadaşım önce mevzide silâhını bırakıp da kaçarsa, biz bu işi yürütemeyiz. Biz bu eğitimi yapmamışız, yetiştirememişiz demektir. Rütbesi de var kolunda, o orada silahını bırakıp da mevzisini kaçarsa tabii ki mevzimiz çöker, tabii ki zayiat veririz. 2 tane adam geliyor karşıdan. 30 kişiyi kaçırıyor geri gidiyoruz, yav rezalet.”
‘Özeleştiri’ şöyle devam ediyor: “En acısı da silâhını da bırakıp gidenler. Roj TV silâhın numarasını da beraber gösteriyor. Ben olsam o rütbelinin yerine insan içine çıkmam. Ama utanmıyor adam. (..) Ondan sonra mevzimize de girilir, bir sürü de şehit veririz. (..) Böyle timi mimi sahip olmazsa, orada bir tane karaltı görür tak diye ateş eder. Başlar sesi duyan herkes ateş eder, basıldık diye. Arkadaşımızı, bir erimizi alnından vururuz. Vurduk mu, haberiniz var mı, var değil mi?”
Dediğine göre, Işık Paşa bunları her ortamda tekrarlamış, durumu herkes biliyormuş...
İyi de, patlayan ve can alan mayınların araziye asker tarafından döşendiğini anlatırken kullandığı şu ifadeyi nasıl anlamalıyım: “Bunlar çok tehlikeli şeyler, bunları kim döşemiş, biz. Şimdi ben desem ki yetkililere ‘Yav bizimkiler mayın döşemişlerdi. 10 - 20 sene evvel. Başıboş bırakıp gitmişler.’ Ne derler. Döşerken aklınız neredeydi derler. Maalesef döşeyen yine biziz değil mi?”
Bir tek bu son ‘gerçeği’ mi saklamış ‘yetkililer’den?
star
Bu yazı 1,558 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
17 Eylül 2012
Hem okudum, hem de yazdım
-
4 Eylül 2012
CIA başkanı neden geldi?
-
16 Temmuz 2012
Vicdanım buna da elvermiyor
-
2 Temmuz 2012
Suriye nasıl bir ülke, Suriyeliler nasıl insanlar...
-
21 Mayıs 2012
Bir geziden ilk notlar
-
15 Mayıs 2012
‘Yeni CHP’ nihayet sözcüsünü buldu
-
16 Nisan 2012
Hangi patron, hangi yönetici, hangi yazar içeri alınır?
-
23 Mart 2012
Ben demedim, o dedi
-
13 Mart 2012
Köşemi bugün Cumhurbaşkanı Gül’e bırakıyorum
-
9 Mart 2012
TR325 kodadlı becerikli uzman...
-
20 Şubat 2012
‘Operasyon’ diye ben buna derim
-
30 Ocak 2012
Davos’ta Türkiye dersi
-
27 Aralık 2011
Bu yılın Cumhurbaşkanlığı büyük ödülü...
-
12 Aralık 2011
Ak Parti üzerine hesaplar
-
9 Aralık 2011
Gül vetoya ne zaman karar verdi?
-
14 Kasım 2011
Kriz çıkaranlar gidiyor, ama yerlerine gelenler de yabancımız değil
-
24 Ekim 2011
Kaddafi’nin son demleri...
-
3 Ekim 2011
Dr. Sallaso’nun kunduzunun izinde
-
29 Ağustos 2011
Ben meraklı bir insanım, özür dilerim
-
26 Ağustos 2011
Bütün kepazeliklerin anasını açıklıyorum
Yorumlar
+ Yorum Ekle