Kürt sorunu 70'li yıllarda daha çok sol siyasetlerin ve devletin kafa yorduğu bir sorundu. Kendisini sol ve sosyal demokrat diye niteleyen CHP geleneği bile sorunu 1989 sonrası gündemine aldı.
Merkez sağ hiç oralı olmadı. Merkeze yakın duran İslamcı siyasetler ise "din" ekseninde soruna bakıp, ileri bir tarihe ertelediler.
Devlet meseleye inkar ve asimilasyon ekseninde bakarak hep zor kullandı. Sol siyasetler ise uzun yıllar "sömürge mi ilhak mı?" tartışmalarıyla meşgul oldular.
12 Eylül askeri darbesinin devreye girmesiyle de sorun iki taraflı şiddetle buluştu.
O günden sonra da Türkiye toplumu bu meseleyi görmezlikten geldi ve devlete "sorunu çözmesi" için her türlü desteği verdi.
Ana dilin yasağına bile ses çıkarmadı. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan etmek isteyen devlete itiraz etmedi. Faili meçhul cinayetler işledi görmezlikten geldi. 4 bin köy boşaltılırken sustu.
İşkence ve zulüm, sıradan hayatın bir parçası haline getirilirken sadece izledi.
Dahası devletin, en modern savaş araçları alınması için her türlü desteği vermekten geri durmadı.
Peki, ne oldu?
Sonuç ortada, 40 bin insanımız öldü. Bir hesaba göre 400 milyar dolar para dağlara taşlara harcandı.
Kirlenmemiz, yaşadığımız travmalar ve kaybettiğimiz enerji bir yana "kan" girdi aramıza ve "düşmanlık" tohumları atıldı topraklarımıza...
Şu halimize bakın, dünya devleti olmaya hazırlanırken kendi aramızdaki bir sorunu çözemiyoruz.
30 yıl sonra bile hâlâ şiddet hayatımızı, umutlarımızı tehdit ediyor ve hâlâ teröre karşı mücadele yöntemlerini tartışıyoruz. Bunda bir yanlışlık yok mu?
Başka bir yol olmalı.
Var ve denemediğimiz o yol demokrasi yoludur. Bir kez olsun, bunu denesek çözümü bulacağız. "Demokratik Açılım" bu nedenle önemliydi.
O noktadan Silvan'daki kanlı saldırının yarattığı "kırılma" ya gelmek acı veriyor. Ama vazgeçmemeliyiz ve cesaretle üzerine gitmeliyiz. PKK saldırıya geçmeden 4 saat önce telsizlerden şu bilgi geçiyor:
"Askerler önünüzden geçiyor. Ne bekliyorsunuz?" Arazideki PKK'lıların görmediğini telsiz başındaki PKK'lı nasıl görüyor? Daha ilginci yetkililer bu bilgiyi 4 saat önce almalarına rağmen neden askerlere yardım gitmiyor?
Kamuoyu bu soruların cevabını bekliyor.
Bekliyor çünkü pusuda bekleyen kirli aklın nerede ne yapacağı hiç belli değil. Bakın İstanbul Zeytinburnu'nda günlerdir bir şeyler yaşanıyor. Ege'de sinsi bir hazırlıktan söz ediliyor. Burada bir dakika durup geriye bakalım.
Eğer Hatay Dörtyol'da kimlerin provokasyon yaptığını ortaya çıkartabilseydik, bugün İstanbul Zeytinburnu'nda görmek istemediğimiz olaylar yaşanmazdı.
Toplumdaki bu yüksek gerilimi siyaset sadece izlemekle mi yetinecek? Zeytinburnulu bir yurttaşımızın çağrısı adeta "imdat" çığlığı gibi:
"Siyasetçiler bu tansiyonu düşürün."
Sanat eseri gibi hediyelik eşya
Önceki gün Beyhan Bağış'ın İstanbul Ortaköy Esma Sultan Yalısı'ndaki davetine katıldım.
Bağış'ı bir iş kadını olarak İstanbul tanıyor ama eminim yakında Türkiye'de tanıyacak. Tabii siyasetçi eşi AB Bakanı Egemen Bağış nedeniyle değil, bir iş kadını kimliğiyle...
Çünkü Beyhan Bağış, o tarihi Esma Sultan Yalısı'nda karşımıza tarihle günümüzü buluşturan yeni bir projeyle, "Hikayesi olan hediyelik eşya..." projesiyle çıktı.
Siyasetçi eşlerinin, işleriyle ön plana çıkmalarına pek rastlanmaz. Kolay da değil. Ama sözünü ettiğimiz New York'ta nazar boncuğu satan Beyhan Bağış olunca işin rengi değişiyor. Amerika'da okuyan orada iş kadınlığına adım atan Bağış, Türkiye'ye döndükten sonra da iş hayatından uzak durmadı. Önce Harvey Nichols'ta yöneticilik ardından kendi işlettiği Vakko mağazaları geldi. Şimdi yükselen trend olan "Yeni Türkiye"de "sanat eseri gibi tasarlanan" ve bir hikâyesi olabilecek hediyelik eşya işini üstleniyor. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Gülname Turan gibi akademisyenlerle çalışan Bağış, hedefini şöyle özetliyor:
"Olmayanı tasarlamak ve üretmek istiyoruz. Hedefim, değişim içinde, gelenekleri yaşatmaya çalışarak ilerlemek..."
sabah
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle