En Sıcak Konular

Ahmet Taşgetiren


Ahmet Taşgetiren
0 0 0000

Yüksek profil riski



Türkiye'nin iddialı bir dış politika yürüttüğü açık.
Gül-Erdoğan-Davutoğlu üçlüsünün, Türkiye'yi dünyada etkin bir devlet haline getirmek amacıyla tahammül ötesi bir gayretin içinde oldukları görülüyor.
Geçen 8 yıl içinde bunun çok olumlu neticeleri de alındı.
Artık dünyada parlayan bir yıldız halinde "Türkiye olgusu" var.
Türkiye dış politika açılımında bunu, bir yandan Cumhuriyet dönemi dış ilişkiler hassasiyetini sürdürerek ama bir yandan da kendi bölgesindeki potansiyel stratejik derinliğini kinetik hale getirerek başardı.
Dengeli bir politika geliştirdi ama klasik dengelere de mahkûmiyet içinde hareket etmedi.
Bu arada, yürütülen dış politikaya yönelik "Eksen kayması", "Osmanlı Milletler Topluluğu", "Yeni Osmanlı" gibi tanımlamalar yapıldı. Türkiye bunları kabul etmedi çünkü bu tanımlamaların tamamı, Türkiye'yi tecrit amaçlıydı.
Türkiye bu tanımlamaları kabul etmedi ama bu tanımlamaları yapanların Türkiye'ye yönelik gözlemciliği de sona ermedi.
Şu kesin ki, dünyada birçok güç odağı, Türkiye'nin "gerçekte" ne yapmak istediğini okuma çabasındadır.
Ve şu kesin ki, dış politikada güvenden çok kuşku egemendir. Yani, hiç kimse hiç kimseden sonuna kadar emin olmaz, dış politika gözlemcisi hep kuşku ile sorgular.
Uluslararası mahfillerde Türkiye'nin dış politika yönelişlerinin de sorgulandığına kesin gözüyle bakmak gerekiyor.
Şu söylenebilir: Amerika'da da kuşku vardır, Avrupa başkentlerinde de, Rusya'da da, Çin'de de... Tabii ki, İslam dünyasındaki birçok başkentte de...
Osmanlı Milletler Topluluğu, Nasır-Erdoğan paralelliği gibi temalar neden gündeme düşer ki?
Eminim ki, Gül-Erdoğan-Davutoğlu, bu ince ayarın duyarlılığını taşıyan kişilerdir. Zaten bugüne kadarki duruşlarında, bu farklı kaygıları izale yönünde özen göstermişlerdir.
Ancak, acaba son zamanlarda, bir hassasiyet kırılması var mı gibi bir soru üşüşüyor benim zihnime...
Doğrusu, Türkiye'nin yıldızının parladığına ilişkin değerlendirmeler benim gibi herkesin de hoşuna gidiyor.
Bu, reel bir olgu haline geldiği ölçüde de, gerçekten bir ülke için kutlanacak bir gelişmedir.
Ancak, bunun Türkiye ve daha genelde İslam dünyası için uzun ve zor bir yolculuk olduğu da muhakkaktır. Zorluk, bu statüyü bu coğrafyaya dikte eden odakların, yeni statülere ne ölçüde razı olacakları meselesiyle ilgilidir.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu bir süre önce, büyükelçilere yaptığı konuşmada "Türkiye'nin akil ülke olacağından, düzen kurucu bir role yöneldiği"nden bahsetti.
Bunun için "İrademiz de gücümüz de vardır" dedi.
İradenin yanına gücü koymuş olması, onun derin strateji bilgisinin gereğidir. Yani bir konuda iradenizin olması yetmez, onu hayata geçirecek gücünüzün de bulunması gerekir.
Peki acaba gerçekten Türkiye'nin "akil ülke" ve "düzen kurucu rol" noktasında neye gücü yeter?
Tabii burada önce, akil ülke ile düzen kuruculuğun neye tekabül ettiğini, böyle bir rolün dışarıdan nasıl okunduğunu tasavvur etmek gerekiyor.
Katar gezisinde Başbakan Erdoğan'ın, İslam ülkelerinin kendi kendilerine yeterliği anlamında "Biz bize yeteriz" sözü manşetlere çıktı. Bu sözün, bizim medyamızda olduğu gibi İslam
coğrafyası ve Türkiye'nin dış politika tırmanışı ile ilgilenen dünya başkentlerinde de "manşetlik" bir söz olarak görüldüğünü tahmin etmek zor değil. Bu sözlerin, "one minute"den bu yana, Mavi Marmara'nın da katkısıyla, yükselen duyguları daha bir kanatlandırdığı da bir gerçek.
Her ne kadar Başbakan, bu sözlerin yanında, "Bizi Filistin ilgilendirdiği gibi Mısır'daki Kıptiler de ilgilendiriyor" diyerek, sırf İslam öncelikli bir duyarlılık içinde olmadığını ifade etmeye çalışsa da, dış politikada AK Parti açılımlarının, "İslam dünyası öncelikli" olduğuna dair bir algı oluşturduğu muhakkaktır.
Türkiye'nin İslam dünyasını, bir stratejik derinlik alanı olarak gördüğünü, bunun son derece tabii olduğunu söylemek de tabiidir.
Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, vizelerin kaldırılması adımları ve Şengen benzeri bir vizesiz dünya oluşturma dilekleri de artık reel gündem içinde.
Fiili anlamda geliştirilecek her pozitif ilişkiye, hiç kimsenin söyleyeceği bir şey olamaz.
Herhangi bir İslam ülkesi ile Batılı bir ülkenin kurduğu ilişkinin, belki daha derin ölçüde Türkiye tarafından kuruluyor olmasına yapılacak itiraz ancak kötü niyetle izah edilebilir.
Ama diyorum ben, söylem planında profil yükseltmelerin -popüler diplomaside hoşa gitse bile, şahsen bu dil beni de heyecanlandırsa bile- faydası sorgulanmalıdır.
Ben "meydan okuma"ya doğru evrilen bir üsluptan endişe ediyorum.
Bunu "gücünüz olsa bile" yapmamakta yarar var diye düşünüyorum.
Tabii ki var olan gücün gösterilmesi de bir diplomatik dildir ama güç gösterilerinin doğuracağı tepkiler de dikkate alınmalıdır.
 
bugün

Bu yazı 1,008 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 25 Eylül 2012 Vesayet tortusunu silmek...
    • 20 Eylül 2012 Ana gündem: Terörü yok etmek
    • 12 Eylül 2012 Gültan Kışanak kaçırılsa...
    • 11 Eylül 2012 AK Parti formatının önemi
    • 9 Eylül 2012 Ne kadar çok ''keşke'' diyoruz
    • 7 Eylül 2012 ''Akil adam'' enstrümanı
    • 28 Ağustos 2012 MGK ne yapacak?
    • 26 Ağustos 2012 Düşme, düşersen üzerine çullanırlar
    • 19 Ağustos 2012 Bayram nostaljisi
    • 14 Ağustos 2012 Aygün ve bölgenin çıplak gerçeği
    • 12 Ağustos 2012 115 asker ölseydi...
    • 9 Ağustos 2012 ''Güvenlikçi politika''
    • 7 Ağustos 2012 Şemdinlili bir ananın Karayılan'a mektubu
    • 2 Ağustos 2012 ''Daha büyük harita''
    • 27 Temmuz 2012 Ortak mutluluğu planlamak
    • 26 Temmuz 2012 Ortadoğu'da ne oluyor?
    • 24 Temmuz 2012 Bölgesel Kürt yapılanması
    • 19 Temmuz 2012 Erdoğan'ın kurgusu ne?
    • 18 Temmuz 2012 Kılıçdaroğlu için son raunt
    • 27 Haziran 2012 Türkiye sınanıyor

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,259 µs