Hafta sonu Diyarbakır'da pek çok gazeteci ve yazarla birlikte benim de katıldığım bir çalıştay yapıldı. Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un eşbaşkanlığını yaptığı bir sivil toplum örgütü olan DTK'nın düzenlediği bir toplantıydı bu.
Toplantıda "demokratik özerklik" meselesi tartışıldı. Ve esas olarak Kürt tarafının hazırladığı bir taslak sunuldu ve tartışmalar bunun üzerine cereyan etti.
Toplantı kapalı bir tartışma ve fikir alışverişi toplantısıydı.
Kapalı toplantıların dışarı aktarılması eksik, güdük, yarım olur. Ve bu aktarımın yarattığı hava ile gerçek arasında kaçınılmaz bir mesafe oluşur.
Nitekim yine öyle oldu.
Tartışma ve sunulan ham taslak, DTP eşbaşkanı Demirtaş'ın kimi çıkışlarının da katkısıyla "özerk Kürdistan, bayrak ve semboller..." gibi sözlere indirgendi.
Ve kimi sorumlular, sert ve siyaseten yanlış tepkiler verdi. Somut ve ayrı bir meclis önerisi taslakta yer almadığı halde, TBMM Başkanı Şahin, "başka bir meclis peşinde koşan sonuçlarına katlanır..." tarzı bir çıkış yaptı örneğin.
Kaldı ki yer alsa bile, bu durum özgürlük ortamı içinde her konunun tartışılabildiği, her önerinin ifade edilebildiği bir hale işaret eder. Bu duruma, siyaseten itiraz edersiniz, mücadele edersiniz, çözümü başka istikamete taşırsınız. Ama tartışmayı sınırlamak ise siyasetsizliğe, asayiş mantığına gönderme yapar.
Gelelim sadede, Diyarbakır manzarasına, ama daha çok demokratik özerklik meselesinin özüne...
İşin iki yönü var...
İlki şu:
Kürt siyasi hareketi Türkiye'nin, toplumun, siyasetçinin, devletin karşısına ilk kez somut taleplerine ilişkin açık ve net bir öneriyle çıkıyor.
Demokratik özerklik adını verdikleri bu öneri, Kürtlerin kültürel haklar yanında, bazı siyasi haklar talep ettiklerini, daha açık bir deyişle bir ölçüde kendilerini yönetmek istediklerini ifade ediyor.
Öte yandan bu talep, Türkiye'den ayrılmayı değil, mevcut sistemin içinde, bütünlük modeli dâhilinde yerel yönetimler üzerinden bir özerklik modeline işaret ediyor.
Kabul edelim ki bu bir barış projesidir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi esasına dayanan özerklik, dünyanın pek çok yerinde, İspanya'da, Fransa'da, İngiltere'de uygulanmış ya da tartışılmış, etnik-politik sorunlara iyi gelen bir reçetedir. Dolayısıyla bu öneri önemlidir.
İkinci yön şu:
Demokratik özerklik önerisi (ve Diyarbakır'da sunulan tartışma taslağı) sadece bir çözüm arayışını değil, bir siyasal-toplumsal alanın, Kürt alanının yeniden yapılanmasını, hatta tanımlanmasını içeriyor.
Bu noktada da özerklik projesi asli amacının ötesine geçiyor. Mevcut legal ve illegal Kürt örgütlerin Kürt toplumsal alanını denetime alma ve yeniden kurma projesi olarak karşımıza çıkıyor.
Kürt siyasi hareketi özerklik önerisini bir sorun çözme aracı olmak kadar, bir çatışma, çatışmayı yükseltme, fiilî alan genişletme aracı olarak da kullanmaktadırlar.
Bu durumda zamanlama ve kullanılan dil bir tür meydan okumaya dönüşmektedir.
BDP'nin eşbaşkanı Demirtaş'ın devleti beklemeyeceklerini söylemesi, bayrak, sembol vurguları, seçimlere 6 ay kala fiilî durum üretme gayretleri bu açıdan ciddi sorundur.
Zira özerklik bir kesim ya da partinin tek başına alacağı bir karar değil, merkezi otoriteyle uzlaşma ve işbirliği içinde gerçekleşebilecek bir durumdur.
Diyarbakır'daki metin ve tartışma aslında bu iki yönü de içeriyordu.
İlk yön, özgür tartışmanın ve birlikte yaşama iradesinin geldiği noktanın altını çiziyordu. Kürtlerin çoğulcu dokusunu gösteriyordu.
İkinci yön, bayrak, sembol, yeni bir siyasi ve ekonomik model gibi önerilerle daha tahakkümcü ve mesafeli bir siyasi duruşa işaret ediyordu.
Şunu söylemek gerek:
Bu ikinci yönü pek çok Kürt sahiplendiği gibi, yine pek çok Kürt bu yöne itiraz etti. Ve pek çok katılımcı bu yönü eleştirdi.
Bir katılımcının, taslak metnine işaret ederek "özerkliği tartışmak için İmralı karşısında da özerk olmak gerekir" sözleri tartışmanın ne denli önemli ve kıymetli olduğunu gösteriyordu.
Durum bu...
Diyarbakır savcılığı soruşturma açmış. Yanlış yapmış.
Gerçeklerden ve siyasetten korkmayın...
Unutmayın, demokratik olgunluk ve toplumsal çoğulculuğu siyaset üretecektir.
(Devam edeceğiz)...
yenişafak
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle