En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...



Son günlerde, ülkenin bir numaralı ve üstelik ‘kangrenleşmiş’ sorununun çözüm rotasına girdiği ve çözümün çok yakın olduğuna ilişkin bir iyimserlik havası esmeye başladı.
12 Eylül referandum sonucunun oluşturduğu olumlu iklimde, hükümet-BDP temasının kurulmuş olması, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un beş yıl aradan sonra İmralı’ya ilk kez ayak basması, İmralı dönüşünde “Barış yakın, daha yakın” şeklinde bir ifade kullanması, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın apar topar Erbil’e gidip gelmesi...
Bütün bunlar, ‘barış’a ve ‘çok yakınlaşmış çözüm’e doğru giden ‘yol işaretleri’ gibi algılandı ve pek yakında ‘Kürt sorunu’nu tarihe havale edeceğimiz bir iyimserlik havası doğdu.
Pişmiş aşa su katmak istemem ama böyle bir durum yok.
Çünkü, ortada zaten ‘pişen bir aş’ yok.
Söz konusu gelişmeler, elbette ki çok olumlu ve hatta heyecan verici gelişmeler ama bunlardan ‘eli kulağında’ bir çözüm beklemek, çıtayı gerçekçi olmayan biçimde çok yükseğe koymak demek olur ve o yükseklikten düşülmesinin hayal kırıklığı da o ölçüde şiddetli olur.
O yüzden, iyimserlik besleyelim ama ihtiyatı elden bırakmamak ve hatta daha da arttırmak kaydıyla.
Gerçekçilikten ve gerçeklikten ayrılmamak kaydıyla.
Kökleri on yıllar gerisine giden, son 25 yıl içine kan karışmış, can almış ve ülke halkının içine ve en önemlisi zihniyet dünyasının içine dal budak salmış, karmaşık bir sorundan söz ediyoruz. Doğası ve özellikleri nedeniyle; bir-iki hafta, bir-iki ay içinde, hatta 2011 seçimlerine kadar bitecek bir sorun değil bu.
Sorunun, sevsek de sevmesek de, istesek de istemesek de, ‘entegral’ bir parçası haline gelmiş olan PKK ve PKK’nın silah bırakması boyutu dahi, bu kadar zaman içinde gerçekleştirilebilmesi mümkün olmayan bir durum. Gerçek değil, gerçekçi değil.
‘Açılım’ın ne kadar kırılgan olduğu, ‘açıldıktan’ üç ay sonra ‘Habur kazası’ ile ortaya çıkmıştı. Gerçi şimdi Habur ve son Hakkâri olaylarına rağmen, bir ‘hareketlilik’, ilgili tarafların barış rotasında bir tür ‘bağışıklık’ elde etmeye başladıklarını ortaya koyuyor ama sürecin hâlâ ‘kırılgan’ olduğu gerçeği ortadan kalkmıyor.
***
Prof. Mithat Sancar, önceki gün ‘Barış Güzergâhı’ başlıklı yazısında, “Şu an eşiğine geldiğimiz aşama ‘negatif barış’tır. ‘Negatif barış’la kastedilen, ‘savaşın veya sıcak çatışmaların yokluğu’. Bu hal, çatışmaları yaratan nedenlerin değil, sadece çatışmaların ortadan kalktığı bir ortamı ifade eder” diyor ve şu dikkat çekici değerlendirmeyi yapıyordu:
“Negatif barış, geçici bir durum ya da geçiş sürecidir. Asıl hedef, ‘pozitif barış’a geçmektir. Ancak hassas ve kırılgan bir çatışmasızlık hali olan negatif barış aşamasında, gerekli önlemler alınmazsa, eski durumun canlanması da ciddi bir ihtimaldir. Negatif barış sağlamlaştıkça, çatışmaların kaynağını oluşturan ‘esas sorunu’ çözecek adımları atmak çok daha kolay hale gelir. Lakin negatif barıştan pozitif barışa giden yol da zahmetsiz değildir; bu yolda zikzaklar, iniş-çıkışlar yaşanabilir.”
Devam edelim:
“Kürt sorununda negatif barışı yerleştirmek demek, PKK’nın silahsızlandırılması demektir. 1993’ten başlayarak, belli dönemlerde bunun için planlar hazırlandığı artık sır değil. Bu planlardan hangilerinin ne ölçüde uygulamaya geçirileceğini, esas olarak, silahlı örgütle yapılan görüşmeler belirleyecektir. Silahsızlandırma planının icrası aşamasında başka aktörler de ‘kolaylaştırıcı’ olarak devreye gireceklerdir. Ancak silahsızlandırma planlarının kaderi, bu planlara PKK’nın ikna olup onay vermesine bağlıdır. Bu noktada, PKK adına kararı kimlerin vereceği sorusu haklı olarak gündeme gelecektir, geliyor da.”
PKK adına karar vericilerin başında, kuşkusuz, örgütün lideri Abdullah Öcalan geliyor. Bunun dışında yani ‘İmralı’nın dışında, Kandil ve Kandil’de birden fazla ‘karar verici’, ayrıca Brüksel ve Diyarbakır ve cezaevleri var. PKK, ‘Fırat’ın batısı’ ve Ankara-İstanbul gibi ‘medya merkezleri’nde kamuoyuna sunulan ve inandırılmak istenen de çok daha karmaşık bir yapı.
Türkiye’nin resmi karar alma ve karar uygulama süreci, en az onun kadar karmaşık.
Bu olguları alt alta topladığınız vakit, ne sorunun çözümünün ne de ‘PKK’nın silahsızlandırılması’ konusunun öyle çok kısa bir geleceğin işi olmadığı görülür ve anlaşılır.
***
Peki şu anda neredeyiz? Nerede duruyoruz?
‘Negatif barış’ diye nitelenen sürecin ilk halkasındayız. O dahi, uzun bir zincir. Ve onun daha henüz ilk halkasındayız.
Habur’la 2009 sonbaharından itibaren tepetaklak olan ve yolun kenarına savrulan ‘açılım’, 12 Eylül referandumunun sonuçları sayesinde -en önemli sonuç Osmaniye’den başlayıp K.Maraş, Kayseri, Konya, Çankırı, Çorum, Amasya, Tokat üzerinden geniş bir yay çizerek, Sivas üzerinden Bayburt-Gümüşhane-Erzurum’a uzanan Anadolu’nun ‘Türk Heartland’ının güçlü bir ‘evet’ demiş olmasıdır- ‘açılım’ tekrar yola, hasar tespiti yapılmış ve tamir edilmiş biçimde oturdu.
‘Barış güzergâhı’nda seyahata başlamak için ‘yol şartları’ uygun hale geldi.
Daha oradayız. İşin daha çok başında, en başında bir yerdeyiz.
Şimdi bir ‘yol haritası’ gerekiyor. ‘Açılım’ın başladığı vakit, olmadığını fark ettiğimiz ‘yol haritası’.
Bir ‘yol haritası’ edinerek seyahate başlayabiliriz.
Uzun, hayli uzun bir yolculuk olacak.
Herkes ona göre hazır olsun...

radikal



Bu yazı 1,417 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,671 µs