En Sıcak Konular

Yasin Aktay


Yasin Aktay
0 0 0000

İçkinin siyasallaşması



Prof. Dr. Ömer Çaha'nın geçtiğimiz günlerde referandum sonuçları üzerine ezberleri bozan araştırmasının bulguları Star Gazetesi'nde yayımlandı. Bu araştırmaya dair izleyebildiğim kadarıyla bizim gazeteden Kürşat Bumin'den başka kimse yazmadı. Oysa dediğim gibi sonuçlar gazete haberinde "ezber bozan" olarak duyurulmuş. Bu tepkisizliği kimsenin kendi ezberleriyle ilgili bir derdi olmamasına mı yormak lazım acaba?

Bozulduğu söylenen ezberlerin başında anaysa değişikliğine "evet" diyenlerin eğitim seviyesi bakımından daha düşük seviyede olduğu... Buna mukabil "hayır" safında yer alanların daha bir "okumuş" oldukları referandum sonrası en çok tekrarlanan iddialardan biri oldu gerçekten de. Çaha'nın TÜİK verilerinden hareketle yaptığı karşılaştırma "evet" diyenler ile "hayır" diyenler arsında eğitim seviyesi bakımından anlamlı sayılabilecek bir fark olmadığını gösteriyor.

Doğrusu, Çaha'nın verdiği rakamlar, göz ardı edilebilir görülse de başka bazı gözlemler Türkiye'deki eğitim seviyesi ile demokratik değerlerin benimsenmesi arasında garip biçimde ters bir korelasyonun olduğunu gösteriyor. Yani eğitim seviyesi arttıkça demokratik değerlerin benimsenmesinde bir düşme kaydediliyor.

Bu durum şahsen yürüttüğüm başka araştırmalarda da ortaya çıkıyor. Bu da aslında Türkiye'deki eğitimin müfredatı göz önünde bulundurulduğunda hiç de tuhaf bir sonuç değil. Türk eğitim sistemi kendinden farklı olanlara karşı tolerans ve empati gibi değerleri aşılamaktan çok uzak. Aksine Türk milletinden başlayarak kendi bireysel varlığına kadar sirayet eden bir megalomani özensiz bir biçimde veriliyor. Kendi tarihini bir mitoloji diliyle kuran, tarihi şahsiyetlerini de mitoloji kahramanlarıyla eşdeğer resmeden bir anlayışla büyüyen çocuklar hayata atıldıklarında gerçeklerden epey uzak, makul olanın sınırlarını fersah fersah aşmış oluyorlar.

O yüzden eğitim seviyesi ile demokratik ve insani değerler arasında olumsuz bir ilişki belirgin hale geliyor. Bu durumda eğitimliler arasında "hayır" oylarının anlamlı derecede daha fazla çıkması aslında hiç de şaşırtıcı olmazdı.

Çaha'nın araştırmasında ezber bozan bir başka yaklaşım da hayat tarzlarını işaret eden bazı göstergelerle ilgili. Daha fazla sinemaya veya tiyatroya gitme veya sigara içme konusunda "hayır" oylarının en yüksek çıktığı illerden İzmir ile "Evet" oylarının en yüksek çıktığı illerden Konya arasında aynı şekilde anlamlı bir fark bulunmuyor. Muhafazakâr kesimler de sinemaya, tiyatroya gidiyor, sigara içiyor.

Çaha'nın araştırmasında iki kesim arasındaki anlamlı fark içki ve namaz-oruç konusunda çıkıyor. Evet diyenlerin anlamlı derecede önemli bir kısmı namaz kılıyor, oruç tutuyor ve anlamlı derecede daha az oranlarda da içki içmiyorlar.

Kürşat Bumin bu verilerden hareketle siyasetin belirleyici unsurunun sınıf, eğitim, kimlik gibi çok daha gerçek ve dünyadaki trendlere uygun ölçütler yerine "içki içmek" gibi "garip" bir kritere dönüştürülmesini haklı olarak umut kırıcı buluyor. Ama benim için de umut kırıcı olan bu unsurun giderek daha fazla simgesel bir nitelik kazandığını ve bundan dolayı da bir kimliğin göstergesi haline getirilerek "siyasallaştığını" da göz ardı edemeyiz sanırım. Refah Partisi belediyeciliğinden 28 Şubat muhtırasına, mahalle baskısı tartışmalarından orduevlerindeki başörtüsü-içki sembolizmine kadar bütün tartışmaların odağına içkinin nasıl yerleştirildiğini hatırlayalım. İslami camianın özgürlük mücadelesinin sembolleştiği araç başörtüsü ise Kemalist-laikçilerinki de "içki".

"İçkinin siyasallaşması". Söylerken bile tuhaf durduğunun farkındayım. Dolayısıyla ele güne anlatması gerçekten de zor bir durum ama Türkiye'de çatışmanın kökeninin sınıfsal olduğuna giderek inanmak zorlaşıyor. Daha önce değişik vesilelerle dile getirildi ya, seçkincilikle veya merkezin sahibi olmakla suçlanan yüksek yargı mensupları, hatta askeri bürokrasinin devlet otoritesini her fırsatta konuşturan mensupları eni sonu maaşlarıyla geçinen orta sınıf insanlar. Bu insanların hangi sınıfsal üstünlükleri korumaya çalışıyor olduğunu sormak da zaman zaman aydınlatıcı olmaz mı? Halbuki, kendilerine karşı merkezi korudukları çevre insanları da aşağı yukarı aynı sınıfsal seviyelerde. Karşılaştırmayı her düzeyde yaptığınızda mevzunun artık sınıf kavgası olmaktan çok uzaklaşmış olduğunu görürsünüz.

Tabii ki siyasal antagonizmayı tamamen "içki içmek veya içmemek" eksenine indirgemek mümkün değil. Elbette ki her şey içki içmek için yapılıyor değildir. Ama kabul edelim ki, içki, sınıf ekseninden ziyade yaşam tarzları ekseninde yürüyen bir gerilim içinde, giderek sembolleşen ve sembolleştikçe de her şeyin tek nedeniymiş gibi algılanmaya yüz tutan bir eylem. Zaten siyasal simgelerin kavganın ortasına düşen gölgeleri hep böyle çalışmaz mı? Kavganın gerçek sebebini unutturmak...

Sözkonusu olan içki olunca, fazla kaçırıldığında, kavganın gerçek sebebini unutturması kendi varlığının d tabiatı zaten.

yenişafak



Bu yazı 1,185 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 16 Temmuz 2012 Suriye bağlamında dış politika bilançosu
    • 9 Temmuz 2012 Suriye'nin geleceği Mısır'dan görünüyor
    • 30 Nisan 2012 YÖK'te Katsayı uygulaması mı hortlatılıyor?
    • 14 Nisan 2012 Soruluyor nitekim ve taşlar yerine oturuyor
    • 25 Mart 2012 Facebook devrim yapar mı?
    • 14 Ocak 2012 Darbelere karşı bile bir konsensumuz yokken
    • 9 Ocak 2012 Kafa karıştırsa da, halkın sesine kulak vermek...
    • 5 Aralık 2011 Konferanslar arasında Türkiye'nin değişen ufku
    • 14 Kasım 2011 Revaklar meselesi
    • 8 Ağustos 2011 Güç ve ahlak sorunu
    • 6 Ağustos 2011 YAŞ'ta hesaplaşma yerine helalleşme
    • 25 Temmuz 2011 Öcalan'ın anlama sorunu
    • 18 Temmuz 2011 Cahiliye
    • 25 Nisan 2011 Kalpsiz bir dünyanın kalbi: Kutlu Doğum
    • 14 Şubat 2011 Mısır'dan bakınca çeşitlenen Türkiye modeli
    • 31 Ocak 2011 Devrim dalgalarını sen, oyun mu sandın?
    • 24 Ocak 2011 Endişeler ve yaşanmış tecrübeler
    • 27 Aralık 2010 Almanya'ya işçi göçünün 50. Yılı
    • 20 Aralık 2010 Kürt meselesinde siyasetin dönüşü(mü)?
    • 22 Kasım 2010 İktidar hevesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,521 µs