En Sıcak Konular

Aslı Aydıntaşbaş


Aslı Aydıntaşbaş
0 0 0000

PKK’da neler oluyor?



PKK, Öcalan’ın daha önce gönderdiği ateşkes mesajını görmemezlikten geldi. Öcalan, PKK’nın lideri mi bir sembol mü?

Memlekette garip şeyler oluyor. İmralı’daki Abdullah Öcalan, iki haftadır “gemi bozuk” diye avukatlarıyla görüşemiyordu. Sonunda araya Adalet Bakanlığı girdi ve 100 TL’ye bir koster kiralandı. Sanki devletin bir kanadı Öcalan’ı referandum ve PKK’yla mücadele sürecinin dışında tutmaya çalışırken, bir başka kanat da acilen devreye sokup referandum öncesi dağ kadrolarına ateşkes sinyali vermesini istiyordu. 
Sonunda adaya giden avukatlar, Öcalan’ın ateşkes mesajıyla geri döndü. PKK anında “çatışmasızlık” ilan etti.
Gerçekte, sadece devlet içinde değil, bir süredir PKK içinde de şahinler ve ılımlıların farklı tellerden çaldığı bir “oyun içinde oyun” sergilenmekte. Aslında Öcalan, haftalar önce, 23 Temmuz’da da avukatlarına ateşkes sinyali vermiş; ancak dağdaki komuta kademesi bir şekilde bu mesajları “görmemezlikten” gelmişti.
23 Temmuz’da PKK lideri “çatışmasızlık ortamının oluşturulmasına ihtiyaç var” demiş ve BDP’nin referandumdaki katı Hayır’cı havasına “Kimsenin iradesine ipotek koyamayız.  Referandumda evet ile hayır atbaşı gidiyor. BDP burada kilit konumdadır. BDP’nin tavrı referandum sonucunu etkiler” sözleriyle ince bir ayar vermişti.

“PKK?beni dinlemiyor”
Belli ki Öcalan, BDP ve PKK’nın referandumda “hayır” bloğuna katılmaktansa, açılım sürecinin yeniden başlatılması için devletle sıkı bir pazarlık öneriyordu. Ancak ilginçtir ki PKK bu çağrıyı neden görmemezlikten geldi ve saldırıları arttırdı.
Bunun üzerine Öcalan, 30 Temmuz’da artan saldırılarla ilgili “Bu gelişmelerden rahatsızım ve bunları aşmaya çalışıyorum. Devlet de PKK de bildiğini okuyor. İşte görüyorsunuz iki taraf da beni dinlemiyor, aldıkları kararları uyguluyorlar” dedi.
Basında sık sık Öcalan’ın avukatları aracılığıyla PKK’yı yönlendirdiği görüşü hakim. Oysa son haftalarda konuştuğum güvenlik yetkilileri, örgütün günlük işleyiş ve komuta açısından Öcalan’ın kontrolünde olmadığını; gerçekte örgütü yöneten dağ kadrosunun kitleleri hareketlendirmek için Öcalan’ı sadece  bir “sembol” olarak kullandığını söylüyor.
Peki dışarıya her fırsatta “Öcalan muhatap alınsın” diyen örgüt, neden ateşkes konusunda Öcalan’ın sözlerini hiçe saymıştı? 
Ben bu konuda hükümet çevreleri ve yandaş medyada revaçta olan “PKK’yı derin devletteki Ergenekon uzantıları yönlendiriyor” ya da “PKK belli bir mezhebin eline geçti” gibi teorileri ikna edici bulmuyorum.

Şahinlerin gücü
Muhtemelen asıl neden, açılımda umduğunu bulamayan PKK dağ kadrolarının yeni bir şiddet dalgasıyla bundan sonraki süreçte pazarlık güçlerini arttırma isteğiydi. PKK’nın merkez yürütme komitesinde şahinler, nispeten daha ılımlı bir çizgisi olan Murat Karayılan’a karşı ağır bastılar.
Burada “dağ kadrosu” ya da “komutan” derken, büyük strateji dehaları değil, uzun yıllardır dağlarda yaşayan, dünyadan izole, sıkı bir hiyerarşik yapı içinde sadece şiddet dilini bilen insanlardan söz ediyoruz.
PKK yönetimi muhtemelen şiddet dalgasını arttırmanın, dağılmaların başladığı örgütü yeniden motive edeceğini ve Mavi Marmara ve Türkiye’nin İran konusunda BM’deki “Hayır” oyu sonrasında uluslararası arenada karanlık aktörler ve yabancı güçlerin ilgisini çekebileceklerini düşündü. O hesapla yeniden kan dökmeye başladılar. 

1000’e yakın Suriyeli var
Güvenlik güçleri tarafından yapılan analizlerde, şiddetin artmasında bir diğer unsurun da PKK içinde Suriyeli Kürtlerin artan gücü olduğu söyleniyor. Örgütteki 4500 civarındaki gerillanın yaklaşık 1000’e yakını Suriye asıllı. Aralarında operasyonel yetkisi olan orta kademe komutanlar da var.
Suriye’deki Kürt nüfus, uzun yıllardır büyük baskı altında. Hükümet, Kürt kimliğini tanımak bir yana, vatandaş  kimlik kartı vermeyi bile reddediyor. Bu yüzden savaş dışında gidecek yerleri olmayan Suriyeli kadrolar, PKK içinde en kanlı saldırgan emirleri verenler.
Bir süre önce sohbet ettiğim üst düzey bir güvenlik yetkilisi “Bu topraklara aidiyet hissiyle bağlı olmadıkları için, daha da acımasız olabiliyorlar”  yorumunu yaptı.  Güvenlik güçleri telsiz konuşmalarında Suriyeli komutanların “Yakın o ormanı!” gibi emirleri kolayca verebildiğini görüyor. Reşadiye saldırısında da Suriyeli kanadın rolü vardı.

Devlet Öcalan’la hep görüştü
Abdullah Öcalan’ın İmralı’da avukatlarına ateşkes mesajını verdiği görüşmenin Adalet Bakanlığı’nın devreye girmesiyle gerçekleşmesi, uzun zamandır fısıltı gazetesinde kulaktan kulağa yayılan “Devlet Öcalan’la pazarlık yapıyor” iddiasını bir kez daha gündeme getirdi.
Hatta geçen haftalarda Meclis’te CHP’li bir vekil, “MİT Müsteşarı Öcalan’la görüştü mü?” diye soru önergesi bile verdi.
Yeni MİT Müsteşarı Hakan Fidan günün birinde Öcalan’la görüşür mü bilemiyoruz ama hemen belirtelim ki devletin güvenlik birimleri, yakalandığı 1999 yılından bu yana çeşitli defalarda İmralı’da yatan Abdullah Öcalan’la görüştü.
Tabii Öcalan’la görüşmek, PKK’yla pazarlık yapmak anlamına gelmez. Geçmişte üst düzey askeri yetkililerin de, istihbaratçıların da “Türkiye’nin elindeki bu kozu, terör ve Kürt sorununun çözümü için nasıl kullanabiliriz?” düşüncesiyle PKK liderinin hücresine şöyle bir kafayı uzatmışlığı var.
Bunda şaşılacak bir durum da yok. Yakın zaman önce görüştüğüm emekli bir üst düzey komutan bile “İstihbarat görüşür. Çok normal. Onların işi bu” dedi. İstihbarat örgütleri, devletin resmi kanallarının yapamayacağı işleri yapmak, giremeyeceği deliklere girmekle mükellef oldukları için, el-Kaide’den PKK’ya her yere uzantıları olması gerekir.
Yakalandığı ilk yıllarda Öcalan’ın ziyaretçileri, askeri istihbarat kanadındandı. Ardından 2006’da Şenkal Atasagun’un MİT müsteşarlığı döneminde, Müsteşar Yardımcısı konumundaki Emre Taner’in İmralı’ya giderek Öcalan’la görüştüğü basına yansıdı. Daha sonraki yıllarda da istihbarat birimleri gerek görüldüğü ölçüde Öcalan’la temasta bulundu.
Bu görüşmelerin içeriğinden haberdar olan kaynaklar, Öcalan’la yapılan temasların “pazarlık” değil, Nevruz öncesi şiddeti önlemek, PKK’nın ateşkes sürecini teşvik etmek ya da PKK’nın dağdan inmesini sağlamak gibi somut hedeflere yönelik olduğunu hatırlatıyor. Habur’da PKK’lıların teslim olması öncesinde de bir dizi benzer temas yaşandı. Sürecin kontrolü Avrupa’daki PKK’lılarda olsa da nihai “Teslim olun” çağrısı, Öcalan’dan geldi.
Son yıllarda yapılan temaslar büyük ölçüde PKK’nın silahı bırakarak dağdan inmesini öngören “açılım” sürecine zemin hazırlamak için tasarlanmış önemli adımlardı.
Öcalan, neredeyse tüm temaslarda hücresi ve tutukluluk koşullarıyla ilgili şikayetlerde bulundu. Örneğin 2007’de yattığı şiltenin delik olması, nem ve koğuşuna bakan özel harekatçıların servis yaparken çayı dökerek ve soğuk getirmeleri gibi konular da bu görüşmelerde gündeme geldi. Muhtemelen son dönemde televizyon konusundaki taleplerini de gündeme getirdi.
Ancak bu görüşmeler Öcalan için hiçbir zaman “yeterli” olmadı; bu sebeple üstüne basa basa “Beni muhatap alın” dedi. Çünkü görüşmeler bir al-ver üzerine kurulu pazarlıktan ziyade, Öcalan üzerinden PKK’nın silahı bırakmasına yönelikti.
Öcalan 2006’de üst düzey bir güvenlik yetkilisiyle yaptığı görüşmede, “Peki benim durumum ne olacak?” diye sordu. Ancak hiçbir zaman tutukluluk durumunun değişebileceği, bir gün salıverileceği yönünde bir perspektif ya da umut verilmemiş olması, PKK liderini huzursuz etmeye devam etti.

CHP, Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kalıyor
Zarfı açınca, masaya kuşe kağıda basılmış 3 broşür dökülüverdi. Bir tanesi “Neden Hayır?” yazan bir kitapçık; diğer ikisinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kravatlı milletvekili fotosunun altında “Oyunuz Hayır’lı Olsun” diyor.
“Hah!” dedim kendi kendime, işte Deniz Baykal’ın söz ettiği kitapçıklar. CHP’nin dev hamlesi!
Şaka bir yana, hatırlayalım Baykal, bir süre önce CNN Türk’e verdiği röportajda, CHP yönetimini eleştirerek “Referandum konusunda geç kalındı. Kurumsal olarak bütün parti gücünün daha etkili bir şekilde harekete geçirme mecburiyetimiz vardır. Sadece genel başkan büyük bir iyi niyetle geziyor dolaşıyor elinden geleni yapıyor. Daha broşürlerimiz çıkmadı argümasyonlarımız kitapçıklara dönüşmedi , sloganlarımız çıkmadı, afişler hazırlanmadı” demişti.
Deniz Bey’i sevin ya da sevmeyin, ancak eski genel başkan CHP teşkilatlarının hantallığı ve CHP’nin referandumda devasa bir “AK Parti dişlisi” karşısında sönük kaldığı konusunda yerden göğe kadar haklı. Birkaç hafta önce CHP’de genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun enerjik yurt gezileri dışında pek bir hayat belirtisi görmediğimi yazmıştım. AK Parti, reklam kampanyalarıyla, kadın kollarıyla, internetteki varlığıyla, bakanlar ve milletvekillerinin yurt gezileriyle “Evet” için Türkiye’yi karış karış arşınlarken, CHP’de lider dışında ciddi bir kampanya havası esmiyor.
Referanduma bir ay kala durum pek değişmiş değil.
Kemal Bey’in çabasını ve halkla kurduğu ilişkiyi küçümsemiyoruz. Taşköprü’den Alaplı’ya 47 il ve sayısız ilçeye yaptığı ziyaretler, siyasetin, muhalif ruhun Türkiye’nin her yerine yayılabileceğini gösteriyor. Üstelik “Recep Bey” söylemiyle Tayyip Erdoğan’ı mindere çekmeyi başardı.
Ama siyaset örgüt işi. Partisinin lidere ayak uydurması, broşürlerin ötesinde bir varlık göstermesi, kitle iletişim imkanlarını kullanması ve en önemlisi, referanduma hazırlanırken bir yandan da 2011 için gerekli vizyon ve vitrini ortaya koyması gerekir.
Huuu... duyan var mı?

milliyet



Bu yazı 1,405 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 12 Ağustos 2012 ‘Esad sonrası’ için adımlar
    • 19 Ekim 2011 Hamas’lıları neden aldık?
    • 3 Ekim 2011 Alman vakıfları Türkiye’yi bölecek mi?
    • 1 Kasım 2010 Öcalan Kandil’den ne istiyor?
    • 28 Ekim 2010 Önder Bey, apartman yöneticiliği mi bu?
    • 16 Ağustos 2010 PKK’da neler oluyor?
    • 17 Mayıs 2010 CHP, CHP’ye karşı
    • 26 Ağustos 2007 Bilmeyenler ülkesi
    • 28 Haziran 2007 Büyükanıt ne demedi?
    • 24 Haziran 2007 Amerika'yı bile böldük
    • 30 Mayıs 2007 F16 olayı ve komplolar
    • 17 Mayıs 2007 AK Parti'ye yapılan teklif
    • 15 Mayıs 2007 Washington "AK Parti kazanır" diyor
    • 17 Aralık 2006 Baykal neden Lübnan'da?
    • 12 Aralık 2006 Bir siyasi krizin anatomisi
    • 28 Kasım 2006 Washington gerçekten darbe mi istiyor?
    • 14 Kasım 2006 Kongreden, gelecek için ipuçları
    • 1 Ekim 2006 Herkesin sorusu: Neler oluyor?
    • 19 Temmuz 2006 Washington'la PKK dansı
    • 24 Mayıs 2006 Washington'dan görünen manzara

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,883 µs