En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

Paradigmalar arası savaş



Epey uzun süredir toplum olarak garip bir durum yaşıyoruz.
Çok sayıda insan, olan biten her şeyin iki farklı kesim tarafından birbirine tamamen zıt iki farklı şekilde anlatılışı karşısında hayretler içinde kalıyor.

Ergenekon davası karşısında alınan tutum mesela... "Konuşan Türkiye"nin yarısı bu davayı AK Parti'nin sivil diktasını kurmak için orduyu dize getirme operasyonu olarak sunuyor, diğer yarısı da, derin devleti deşifre eden, vesayet rejimini kökünden sarsan tarihi önemde bir dava olarak...

Yarısı Anayasa Mahkemesi'ni (mevcut haliyle) demokratik parlamenter rejimin sigortası olarak görüyor; diğer yarısı bu rejimi zapturapt altına alan bürokratik bir üst yapılanma olarak...

Yarısı 27 Mayıs Anayasası'nı demokratik hak ve özgürlüklerin formüle edildiği, Türkiye'yi "ileri" taşıyan bir metin olarak görüyor, diğer yarısı askeri vesayetin çatısını çatmak, siyaseti bürokratik kuşatma altına almak üzere hazırlanmış bir metin olarak...

Yarısı YAŞ sonuçlarını AK Parti'nin ordunun iç işleyişini ve dengelerini bozan son derece zararlı bir girişim olarak görüyor; diğer yarısı siyaset-ordu ilişkilerini rayına oturtmaya yönelik hayırlı bir adım olarak...

Yarısı Türkiye'nin felakete doğru gittiğini söylüyor; diğer yarısı şimdiye kadar hiç olmadığı kadar iyi bir yola girdiğimizi...

Ve tabii, her meselede ortaya çıkan bu iki farklı bakış açısı dolayısıyla, yaşanan her olayda siyaset ve sivil toplum dünyamızın önde gelenlerinin yarısı yas tutuyor, yarısı bayram yapıyor. "Tasada ve sevinçte birlikte" olması beklenen bir yurttaşlar topluluğunda bir kesimin sevinci diğer kesimin tasası -veya tam tersi- oluyor.

Aynı olayı yaşıyor ama iki ayrı hikâye anlatıyoruz.

Aynı ülkede yaşıyor ama iki farklı ülke algılıyoruz.

Bu arada, bunun neden böyle olduğuna; neden her meselede karpuz gibi ikiye ayrılıp birbirine tamamen zıt iki farklı tablo çizdiğimize bir türlü akıl erdiremeyen bir kısım vatandaş da, ha bire, "Neden tartışıp belli konularda uzlaşmıyorsunuz? Neden hiçbir ortak nokta bulamıyorsunuz? Neden hiçbir konuda birbirinizi ikna edemiyorsunuz" diye yakınıp duruyor.

Bu sorunun en kısa cevabı, "yaşadığımız özel dönem yüzünden" olabilir ancak.

Toplumlar sürekli değişirler ama bu değişimin özel bazı dönemleri vardır. Biriken değişikliklerin niteliksel bir sıçramayla o toplumun temel paradigmalarını değiştirmek üzere olduğu dönemler... Böyle dönemlerde eski paradigmayla yeni oluşmakta olan paradigma kıyasıya bir savaşa girişirler. Ve paradigma kavramının mucitlerinden Thomas Kuhn'un dediği gibi, "Paradigmalar arası savaş ispatlarla kazanılabilecek bir savaş değildir." Çünkü eski paradigmanın savunucularıyla yeni paradigmanın savunucuları artık aynı dili konuşmaz, aynı kavramlarla tartışamaz hale gelmişlerdir. Kullanılan her kavram bir paradigmaya aittir ve o kavram farklı paradigmalarda farklı anlamlarla yüklüdür. Örneğin, iki taraf da barış der ama barıştan anladıkları şey bambaşkadır. İki taraf da istikrar ister ama istikrarın nasıl bir istikrar olacağı, hangi güçler dengesi üzerinde kurulacağı birbirinden tamamen farklıdır.

İşte bu nokta artık uzlaşmanın, orta yollar bulmanın mümkün olmadığı noktadır. Bu noktada, farklı bakış açılarının çatışarak birinin toplumun ezici çoğunluğunu kazanmasından ve ardından toplumun bütününün yeniden, galip gelen paradigma çerçevesinde yeniden ortak bir dil oluşturarak bir arada yaşamaya başlamasından başka çözüm yoktur.

Aslında geçenlerde yazdığım "Genç subay kardeşim, rahat mısın" yazısının amacı da bu paradigma farkını ortaya koyabilmekti. İçinde yaşadığımız paradigma çatışmasını somutlaştırmak ve gözlere sokmak istedim.

Demek istedim ki, bu mektup iki türlü de yazılabilir. Ve siz, artık bir tercih yapma durumundasınız. Hangi mektuba katıldığınıza, yazılması gereken mektubun hangi mektup olduğuna karar vermelisiniz. "İki mektupta da doğrular ve yanlışlar var; gelin ikisinin doğrularını bir araya getirip yeni bir mektup çıkaralım" demenin mümkün olmadığını anlamalısınız.

Tıpkı 12 Eylül'de sandık başına gittiğinizde "Şu maddeye evet ama bu maddeye hayır" diyemeyeceğiniz gibi...

Evet, bu referandumun anlamı üzerine çok yazıldı, çizildi. Ben bu anayasa değişikliği oylamasının özünü, yukarıda anlatmaya çalıştığım paradigmalar çatışmasında tarafını seçmek olarak görüyorum.

Herkes bir tercih yapacak. Eskiyen, çökmekte olan paradigmanın ite kaka bir süre daha sürdürülmesi yönünde mi oy kullanacaksınız; yoksa galebe çalmakta olan yeni paradigmanın bir an önce kurulması yönünde mi?..

Detaylara takılmanın zamanı değil. Vereceğimiz "evet" ya da "hayır"ların gelecekte hatırlanan tek anlamı bu olacak...



Bu yazı 1,334 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,456 µs