En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

İki Türkiye; ikisi de Türkiye...



Yaz bitecek neredeyse ama Türkiye’nin dış politika doğrultusuna ilişkin uluslararası forumlarda nefes tüketmemiz bitmeyecek. Bu kez Berlin’deyiz. ‘Türkiye Yeni bir Bölgesel Güç mü?’ başlıklı Alman Güneydoğu Avrupa kuruluşunun (Südosteuropa Gesellschaft) düzenlediği toplantıda.
Berlin, yakın tarihte Türkiye’nin geleceği ve kaderini birinci dereceden etkilemiş bir şehir. Geçen yüzyılın ilk döneminde bugün Washington ne ise, öyle rol oynamış bir şehir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde de, sonrasında da.
Savaşın kaybedilmesine ve onunla birlikte koca bir İmparatorluk devletinin sonunun gelmesine yol açan İttihatçı şefler de kapağı Berlin’e atmışlardı. Enver Paşa, Orta Asya macerasına başlamak için yola Berlin’den koyulmuş, Talat Paşa 1915’in ‘intikamı’na burada uğramış ve can vermişti.
Berlin, geçen yüzyıl başında Türkiye’ye ilişkin bu rolünü, bu yüzyılın başında Washington’a kaptırdı kaptırmasına ama Avrupa Birliği’nin en güçlü, merkezi ülkesi olarak Türkiye ile yine de ‘birinci derece’den ilgili. Biraz gecikmiş ve arkadan gelerek de olsa, Türkiye ‘bir bölgesel güç mü?’ sorusuna cevap aramaya başlamış.
Berlin’e uçarken, yolda geçen hafta Washington’da aldığım Stephen Kinzer’in ‘Reset- Iran, Turkey and America’s Future’ adlı kitabına göz gezdiriyorum. Bir süre İstanbul’da New York Times’ın temsilciliğini yapmış olan Kinzer, Amerikan politikasının ‘reset’ edilmesi gerektiği ve bugüne dek ‘İsrail-Suudi Arabistan’ üzerine şekillendirdiği Ortadoğu (bölgesel) politikasının ‘Türkiye-İran’ üzerine oturtulması üzerinde duruyor.
Şu an için ‘gerçekçiliği’ pek olmayan, hayli ‘fütürist’ bir görüş ilk bakışta.
Ancak, bu yaklaşım kendiliğinden Türkiye’nin rolü bir başka ülke tarafından asla üstlenemeyecek bir ‘bölgesel güç’ olduğunu ifade ediyor.
***
Türkiye, geçen yüzyılın dörtte üçünde -Kinzer’in doğru tanımıyla- ‘Osmanlı geçmişini inkâr etti ve o geçmişten saklandı’.
Berlin’i ‘mazisine gömdükten’ sonra, bu değerlendirmeyi Berlin’de okumak ve bilgisayarın başına oturarak yazmak tuhaf bir duygu.
Türkiye’nin ‘bölgesel güç’ olarak ortaya çıkması ‘Amerika’nın yörüngesi’ni terk etmesiyle mümkün oldu ama bu ‘olgu’ paradoksal olarak Amerika’nın ‘stratejik çıkarları’ ile örtüşüyor.
Türkiye’nin ‘bölgesel güç’ olarak yeni yüzyılda özellikle eski Osmanlı coğrafyası üzerinde- yeniden yükselmesine kanıt olarak Stephen Kinzer’in hatırlattıklarını hatırlamakta yarar var:
“Yeni dünya haritasında, Türkiye herhangi bir şeyin kenarında değil. Tersine, bir kez daha bu coğrafya ezelden beri olduğu gibi; muazzam Avrasya kara kütlesinin tam merkezinde. Türkiye’nin yeri, Osmanlı mirası ve İslam ve demokrasiyi başarılı biçimde kaynaştırması ona,sadece kendisi için değil Amerika ve Batı’nın da yararlanabileceği müthiş bir stratejik potansiyel sağlıyor.
Türkiye, arabulucu, uzlaştırıcı ve hakem rolünü üstlendi. Dünyanın böyle bir rolü üstlenecek bir ülkeye ihtiyacı var. Pek az ülke bunu Türkiye’den daha iyi yerine getirecek donanıma sahip.
İsrail, Suriye ile gizli görüşmeleri başlatmak istediği vakit, bunu düzenlemesi için Türkiye’ye başvurdu. Irak’ta Sünniler seçimleri boykot etmeye karar verdiklerinde, bu düşüncelerini değiştirmeleri ve katılmaları için onları Türkiye ikna etti. Türk yetkililer acı biçimde bölünmüş, Lübnan ya da Pakistan veya Afganistan gibi ülkelere ayaklarını bastıklarında, o ülkelerdeki her fraksiyon onlarla görüşmeye can attı. Türkiye, İran ve Amerika, Suriye ve Irak, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki gerginlikleri gidermeye çalışıyor. Türkiye’den gayrı hiçbir ülkenin diplomatı hem Tahran hem de Washington’da, hem Moskova ve hem de Tiflis’te, Şam ve Kahire’de hüsnü kabul görmüyor. Hiçbir ülke, İsrail, Lübnan ve Afganistan hükümetleri ile iyi ilişkilerini korurken, Hamas, Hizbullah ve Taliban tarafından saygıyla karşılanmıyor.”
Bu satırların yazıldığı Türkiye ile son bir ayın Türkiyesi’nin fotoğrafı elbette ki aynı değil.
İsrail ile içine girilen durum bir yandan, BM Güvenlik Konseyi’ndeki İran oylamasında Türkiye’nin ‘Hayır’ oyu vermesi diğer yandan, bu fotoğrafı çizdi.
Obama ile Erdoğan arasında Toronto’da yapılan görüşmelerin durumu yakın geçmişteki fotoğrafa geri çevirdiği de söylenemez. Toronto’nun bir ‘yeni sayfa’ açıp açmadığı hükmünü vermek için henüz çok erken.
Bununla birlikte, sık sık altını çizdiğimiz bir hususu bir kez daha dile getirmeliyiz: ‘Konjonktürel’ olan ile ‘stratejik’ olanı ayırmalıyız.
Türkiye’nin ‘yeni uluslararası sistem sahnesi’nde bir ‘bölgesel güç’ ve ‘canlı-etkili bir küresel aktör’ olarak belirmesi ‘stratejik’tir. İsrail ile içinde bulunulan durum ve İran konusunda Washington ile ilişkilerde yaşanan ‘buruk damak tadı’ ise ‘konjonktürel’dir.
***
Obama’nın Türkiye’ye ‘stratejik bakışı’nı ortaya koyduğu TBMM konuşmasının üzerinden şunun şurasında 14 ay geçti; Obama ‘eksen kayması’ tartışması daha tedavüle sokulmadan, bunu öncesinden reddedecek şekilde şunları söylememiş miydi?
“Türkiye’nin geleceğini tartışanlar, bir yöne ya da bir başkasına çekilip çekilmeyeceğinizi merak ediyorlar. Kanımca anlamadıkları şudur: Türkiye’nin büyüklüğü, her şeyin merkezinde bulunabilme yeteneğinizdir.
Burada (Türkiye) Batı ile Doğu birbirinden ayrılmıyor. Burada bir araya geliyorlar.”
Türkiye’nin ‘küresel rolü’ne engel ‘içinden’ geliyor. Bunu, Stephen Kinzer, ‘Türkiye, dünyanın vazgeçilmez güçlerinden biri olma yolunda olmakla birlikte, aşması gereken önemli bir engel var. Uluslararası ihtilaflarının hemen hepsini çözmüş olmakla birlikte, şimdi evinin içini düzene sokması gerekiyor. Türk hukuku hala ifade özgürlüğünü sınırlıyor. Asker hâlâ bir demokratik ülkede kabul edilemeyecek cinsten siyasi rol oynuyor. Kültürleri onyıllardır
resmi baskı altında zulüm gören Kürtler bir yana, azınlıklar hâlâ tümüyle korunmuyor...’
Kürt sorununu aşamayan, ‘iç barış’ı sağlayamayan bir ülke ‘stratejik ufukları’ndan hiçbirine varamaz.
‘Kürt sorunu’ çevresinde son günlerin tartışmalarından, Ulaştırma Bakanı’nın internet yasaklarına dair saçma sapan açıklamalarına uzanan ‘iç gündem’ tartışmalarında bir de bu açıdan bakın.
‘Dış göz’le bakmayı deneyin.
Çok şey, yerli yerine oturabilir...



Bu yazı 1,290 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,011 µs