En Sıcak Konular

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta



Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
0 0 0000

Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime



Önce iki değerli meslektaşımdan gelen e-mektupları -imlâ hatalarını düzeltmek dışında- ‘aynen’ yayınlıyorum. Daha sonra benim bu mektuplara cevabımı okuyabilirsiniz.


İlk e-mektup Dr. Gökhan Ünalan’ dan:

Hocam deli gibi firmaları yeriyorsunuz. Hayatımızda bize mutlu anları sağlayan bu insanlar. Doktor da adam olsun bilgili olsun ve yanıltıcı reklâma kanmasın. AKP de yanıltmıyor mu hep bizi. Tüm medyayı ele geçirmiş. Ve Cem Uzan tek bir kanalla % 8 oy almamış mıydı? Kanmayacaksın, bilgili olacaksın. Bırak sinek gibi gezinsin firmalar. Bırak sponsor olsun firmalar. Yoksa doktorlar ne sosyal olabilecek ne de rehabilite olabilecek. Sizde de ciddi bir patoloji ve garip hezeyanlar hep sezdim, seziyorum.  Doktorlar hakkında yazdığınız laflar sonucu nice zor durumda kaldı doktorlar. Bence siz kınanması gereken bir insansınız. Siz ud çalın bırakın bu işleri. Bu arada ben hayatta ilaç firmaları ile ilişkisi olmayan bir doktorum. Üzülüyorum öğrenciniz de oldum. Bu günler sizin günleriniz. AKP günleri. Doktorlar arasında yegâne sevilmeyen birisi olduğunuzu bilin. Yaptığımız her şey için maddi kaygı duyan insanlar bize saldıran hastalardan sorumlusunuz. Muayenehane ve akademik hayatınızda para kazanamadığınız için hırslanmanızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Başarısızsınız. Ve bundan sonrada ilişkide olduğum medya gruplarına sizin hayatınızı yazmayı düşünüyorum. Başlık KAZANAMAYANLAR olacak.


İkinci e-mektup ise Dr. Cengiz Işık’ tan:

Sayın hocam,
Kongrelere bakış mantığınızla o zaman hiçbir bilimsel gelişmeye itibar etmeyeceğiz; zira neredeyse tamamı ilaç firmaları tarafından yapılıyor. İstesek de istemesek de bir şekilde onlara para kazandırıyoruz çünkü bütün referans kaynaklarının nerde ise tamamı onların çalışmalarına dayanıyor. Ayrı bir husus da madem bu kadar dikkat edeceğiz, firmalara ait hiç bir promosyonu da kabul etmememiz lâzım. Kalemden bloknotuna kadar. Peki aylığı 1700 lira olan bir kardiyolog ya da dahiliyeci ne yapacak hocam, sadece interneti mi takip edeceğiz? Bilimsel gelişme takibi sadece akademisyenlerin hakkı mıdır? Her sorun internet üzerinden çözülebilecek midir? Daha söylenecek o kadar şey var ki buna vakit yetmez.



Birisi, benim deli gibi yerdiğim ilaç firmaları sayesinde mutlu, sosyal ve rehabilite olan; diğeri 1700 liraya bir ay gece gündüz çalışan bu iki genç meslektaşımın e-mektupları biz doktorların hal-i perişanını fazla söze gerek bırakmadan çok güzel ortaya koyuyor. Bu tür eleştirilere samimi olarak çok memnun oluyorum ama bunların beni üzen bir tarafı olduğunu da açık yüreklilikle belirtmek istiyorum. O da benim suçlanmam, kınanmam veya bana hakaret edilmesi değil; tabii ki kem söz sahibine aittir. Beni ‘Derdimi meslektaşlarıma bile iyi anlatamamış olmak.’ üzüyor.


Bu iki e-mektubun sahibi arkadaşıma bana meselemizi tekrar anlatma imkânı verdikleri için de teşekkür ediyorum. Ben de bir doktorum, hayatımı bu işten kazanıyorum ve hiçbir meslektaşımla da alıp veremediğim yok. Benim kavgam, biz doktorları bir kaleme, bir bloknota bile muhtaç duruma düşüren sisteme karşı ama bu mektuplardan da belli oluyor ki düşüncelerimi herkesin anlayabileceği şekilde ortaya koyamıyormuşum. Müsaadenizle bu eksikliğimi gidermek istiyorum:


BİR: Elbette doktorları eleştirdiğim yazılarım da var ama tüm yazılarımı ve kitaplarımı dikkatle okuyanlar benim asıl ‘tıptaki yozlaşmayı’ ve bunun en önemli sebeplerinden biri olarak gördüğüm ‘tıbbın ilaç endüstrisinin tahakkümü altına girmiş olmasını ve kimsenin de buna ses çıkarmamasını’ hedef aldığımı kolayca göreceklerdir. Her zaman belirttiğim gibi, bu yozlaşma ülkemizin bir meselesi de değildir; moda tabiriyle ve tam mânâsıyla bir ‘küresel sorundur’. Dolayısıyla da bu sorunu sadece bizim halletmemiz mümkün değildir fakat yapabileceğimiz de pek çok şey vardır.


Adamın Biri Doktora Gitmiş… Gidiş O Gidiş! isimli kitabım da doktorları değil modern tıbbı ve tıptaki yozlaşmayı eleştirmektedir. Acı ama gerçektir ki, tıptaki bu yozlaşmadan sanıldığı gibi sadece hastalar değil, tüm sağlık çalışanları (hemşireler, eczacılar, laborantlar… ve elbette doktorlar) büyük zarar görmektedir; hatta belki de bunlar içinde en olumsuz etkilenen grup doktorlardır!


Yazılarımın amacı, çok zor şartlar altında görevlerini lâyıkıyla yapmak için fedakârca çalıştıklarını ama ne maddi ne manevi olarak tatmin olmadıklarını, tam aksine suçlanıp hakarete uğradıklarını, zaman zaman dayak yediklerini, hatta öldürüldüklerini çok iyi bildiğim doktorların –tabii bu iki mektup sahibinin de- haklarını savunmaktır. Bunların içine bıçak parası alan, muayenehanelerini hasta yatırmak için kullanan doktorları da katabilirsiniz. Çünkü 150-200 lira bıçak parası veya yatırma parası alırken suçüstü yakalanan doktorlar da tıptaki yozlaşmanın sebebi değil kurbanlarıdır. Asıl suçlu, doktorları 200 lira para almaya muhtaç eden sistem ve bu sistemdeki hatalarıdır. Elbette bunları görmeyen, görmek istemeyen veya bunlara ses çıkarmayan, tepkilerini dile getirmeyenler de bir o kadar suçludur.


İKİ: Ben 31 yıllık hekimim ve hâlen muayenehanemde çalışmaya devam ediyorum. Bu iki meslektaşımın beni ‘doktor düşmanı’ ilan etmeleri gibi, medyada da benim için zaman zaman ‘ilaç düşmanı’ veya ‘aşı karşıtı doktor’ şeklinde nitelendirmeler yapılıyor. Bunlar da elbette ki doğru değil:


Modern tıp okumuş ve binlerce doktora modern tıbbı öğretmiş, her gün onlarca hastaya ilaç yazan bir hekim ve de ilaç kullanan bir hasta olarak ilaca karşı olmam nasıl mümkün olabilir ki zaten? İlaca karşı olan değil tam tersine ilaca çok saygı duyan bir hekimim. İlaca değil, gereksiz ilaç kullanımına karşıyım. İlacın sıradan bir ticari tüketim ürünü muamelesi görmesine karşıyım. İlacın tanıtımına, reklâmına karşıyım. İlaç tüketiminin özendirilmesine karşıyım. İlaç tedavilerinin dayatılmasına karşıyım.


Gayet tabiidir ki ilaç ve aşıya olduğu gibi ilaç endüstrisine karşı olmam da akıl ve mantık dışıdır; aksine onların yanındayım, onların en büyük destekçisiyim. Yeni ilaç bulmak, hâlen kullanılanları daha etkili ve daha az zararlı hâle getirmek için daha çok çalışılması, daha çok araştırma ve inceleme yapılması ve daha çok para harcanması gerektiğine de yürekten inanır ve bunu da her zaman her yerde savunurum. İlaç endüstrisinin varlığını sürdürebilmesi için mutlaka kâr etmesi gerektiğini de bilirim.


Bir ilacın ona yapılan ‘tıbbi harcamalar ve verilen emekler yüzünden’ çok pahalı olması da beni hiç rahatsız etmez. Ancak, bir ilacın pazarlama masrafları, sponsorluklar, hediyeler, rüşvetler, reklâmlar, promosyonlar gibi ‘tıbbi olmayan harcamalar’ yüzünden pahalı olmasını ise asla kabul edemem. Şüphesiz ki, ilaç endüstrisinin daha çok ilaç satmak, daha çok kâr etmek için yaptıkları pazarlama faaliyetlerinde de ilaç endüstrisi ile doktorlar arasındaki karşılıklı çıkar ilişkilerine de şiddetle karşıyım.


ÜÇ: Bir kongrede ulaşabilecek her türlü bilgiye o kongre ile ilgili yayınlardan üstelik de daha kongre yapılmadan bile sahip olmak mümkündür. Bunun için binlerce kilometre uçmaya, birkaç bin dolar masrafa girmeye gerek yoktur. Özellikle internete erişimin yaygınlaşması ve kolaylaşmasıyla bence kongrelerin mânâsı kalmamıştır.

Kongrelere karşı çıkmamdaki ikinci önemli sebep de ‘kongrelerin çok pahalı olması, bunların genellikle turistik yerlerde yapılması ve bir kongreye katılanların neredeyse tamamının ilaç şirketlerinin davetlisi olması’ dır.

İlaç şirketlerinin kesesinden kongreye gidilmesini çok yanlış daha doğrusu ‘gayrı ahlaki’ buluyorum çünkü kimsenin kimseye menfaati yoksa bir kuruş vermediği bir dünyada bu şirketlerin bu harcamaları daha sonra kat be kat çıkarmak için yaptıklarını bilmek için çok akıllı olmaya gerek yok.

Kongrelere karşı çıkmamdaki bir başka sebep de bu tür kongrelere katılımların akademik kariyer yapmak isteyenler için neredeyse olmazsa olmaz şartlardan biri olmasıdır. Yeni başasistan girmiş genç bir akademisyenin ilerleyebilmek için bu tür kongrelerde sözlü-yazılı bildiriler sunmak, konuşma yapmak gibi faaliyetlerde bulunması gerekiyor. Ancak karnını doyurmaya yetebilen maaşıyla da bunu başarması imkânsız olduğundan hayatının baharında ilaç endüstrisinin kucağına oturmak zorunda kalıyor.

Özetle, bugünkü şekliyle bu tür tıp kongreleri artık ‘bayi toplantısı’ ndan başka bir şey değildir.

Birkaç bin kişinin katıldığı bir kongreye gitmek yerine teşhisle ilgili yeni bir girişimin nasıl yapıldığı, yeni bir aletin nasıl kullanıldığı, bir laboratuarın nasıl çalıştığı, yeni bir ameliyat tekniğinin nasıl uygulandığı, bir kliniğin nasıl yönetildiği... gibi bizzat görüp yaşanmadan anlaşılması, kavranması ve öğrenilmesi çok zor ve belki de imkânsız olan şeyler için yurt içi veya yurt dışı merkezlerin ziyaretini ve buralarda belirli süre çalışılmasını daha doğru buluyorum.


Gelelim neticeye

Sevgili meslektaşlarım, kafamızı kumdan çıkaralım; biz doktorlara birçok cepheden -kişiliğini yitirmiş üniversiteler, ilaç endüstrisinin pazarlama kuruluşları haline dönüşen tıp dernekleri, popülist siyasetçi ve bürokratlar, politikaya bulanmış tabip odaları, gözü daha çok kâr etmekten başka bir şey görmeyen tıp endüstrisi- uygulanan orantısız gücü, asimetrik psikolojik harekâtı artık görelim. Bunlara karşı birlik olup hep beraber mücadele edelim; yoksa bu günleri de arayacağımıza hiç şüpheniz olmasın.

Bana gelince:

İsteyen beni kınayabilir, isteyen suçlayabilir, isteyen hakaret de edebilir; ama bunların karşılığını ve cevabını da alır. Doğru bildiklerimi yazmaya ve söylemeye devam edeceğim; tabii udumu da elimden bırakmıyorum:

Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben hâlime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime



Bu yazı 1,797 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 31 Ekim 2014 Günde 3 bardak süt kemik kırığı ve ölüm riskini artırıyor
    • 14 Mayıs 2013 Akademik sahtekârlık geleneğinin kime ne zararı var
    • 11 Aralık 2012 Yakında ruh hastası olmayan kalmayacak
    • 9 Ekim 2012 Bir Türk tıp alanında Nobel alabilir mi?
    • 3 Ekim 2012 Burun damlaları ile aldatılıyor muyuz?
    • 2 Ekim 2012 Kimi kime şikâyet edelim?
    • 1 Ekim 2012 Türkiye'de mamografi taramaları rezaleti
    • 16 Eylül 2012 Mamografi taramalarına karşıyım
    • 10 Eylül 2012 Modern tıbbın son numarası: Aşırı teşhis
    • 8 Eylül 2012 Mamografi kanser riskini arttırıyor
    • 7 Eylül 2012 Benzer ilaç nedir?
    • 28 Ağustos 2012 Meme taraması saç taramaya benzemez
    • 14 Ağustos 2012 Antibakteriyel ürünlerdeki büyük tehlike
    • 6 Ağustos 2012 Sağlıklı suda hiçbir mikrop olmamalıdır
    • 30 Temmuz 2012 Enerji içecekleri yasaklanmalıdır
    • 23 Temmuz 2012 Damacana mı musluk suyu mu?
    • 10 Temmuz 2012 İlaç tanıtımında bundan iyisi Şam'da kayısı
    • 23 Haziran 2012 Bir sağlık haberi skandalı
    • 13 Haziran 2012 Ot-Çöp tüccarlarından alacağımız dersler de var
    • 17 Nisan 2012 Sönmez gene döndü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,042 µs