Ismet Berkan
0 0 0000
Hep aynı denklemin içine sıkışmak
Kürt sorunu çok daha eskilerden beri var ama PKK sorunu esasen 1984’te başlamadı. Gerçi PKK’nın kendisi, 1984’teki meşhur Eruh baskınını milat kabul ediyor ama bu örgüt daha 1979 yılında Siverek’te Bucak aşiretine saldırmıştı, sonra bölgedeki diğer sol Kürt örgütlerini teker teker yok etti.
Her neyse, konumuz PKK’dan çok Kürt sorunu. 20’li yıllara, daha Cumhuriyet bile kurulmamışken Ankara hükümetinin Kürt sorunuyla ilgili Ziya Gökalp’e yaptırdığı araştırmalara falan gitmeyelim.
Gelin biz miladımızı 60’lı yıllardan alalım. Daha o zamandan beri, Kürt sorununun çözüm reçetesi olarak önerilen ama devlet ve onu yönetenler tarafından hiçbir zaman kabul edilmeyen öneri, daha fazla demokratikleşme, Kürt kimliğinin tanınması yolunda adımlar atılması, yerleşim isimlerinin değiştirilmemesi, değişenlere eski isimlerin iadesi vs.
Fakat bunun karşısında kuvvetli bir görüş var: Kürtlerin talepleri ‘salam dilimi’ gibidir, bugün bu dilimi verirsiniz, yarın yenisini isterler, bu işin sonu bölünmeye kadar gider, yapmamız gereken ‘Kürt milleti’ni asimile ederek yok etmek, onlarda bir millet bilincinin oluşmasını engellemektir. Bu yüzden Kürtçe yasaklanmalıdır, resmi hiçbir düzeyde kabul görmemelidir, insanlar Türkçe öğrenmek zorunda tutulmalıdır...
Bu görüş tümüyle değilse de büyük ölçüde bugün bile savunucu buluyor. Türkiye nerelerden geldi bugünlere ama hâlâ gelinen nokta yeterli değil; çünkü yukarıda anlatmaya çalıştığım ‘resmi görüş’ü değiştirme uğruna çok enerji harcandı, harcanmaya devam ediyor.
80’li yılların sonlarında PKK’nın geçici değil kalıcı olduğu anlaşılıp bölgede sıkıyönetimin yerine OHAL rejimi kurulunca tartışma yeniden alevlendi. Bir grup insan hâlâ aynı şeyi söylüyordu:
Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla kültürel haklar, PKK ile Kürtlerin arasındaki mesafeyi açmak...
Devlet ise hâlâ ‘Onlar Kürt değil, dağda yürürken kart kurt sesleri çıkaran Türkler’ söylemine devam ediyordu.
Devletin sesinin ve görüşlerinin değişmesi için 90’ların ikinci yarısını beklemek gerekti. Bunun sebebi, 80’lerde PKK ile dağda mücadele etmiş ve konuya kafa yormuş komutanların 90’ların ikinci yarısında komuta kademelerine yaklaşmasıydı. Önce Kürtlerin varlığı kabul edildi ama ‘Üniter devlet içinde.’ Sonra meselenin kökeninde kültürel hakların varlığı kabul edildi ama ‘Haklar bireysel olabilirdi, kollektif değil.’ Kollektif olmayan hakkın ne demek olduğunu ben bunca zamandır hâlâ anlayamadım ve bilmiyorum.
Fakat bütün bu kısmi değişimin ima ettiği olumlu havaya rağmen gerçekte bir şey olduğu da yoktu. Denklem hâlâ aynıydı: Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla kültürel ve ekonomik haklar, kimliğin tanınması bir yanda, öte yanda ‘Bunlar bölücü hak verdikçe daha fazlasını isterler’ mantığı...
Bu pazarlıkçı ve ayıplı tutumun bugün bile sürdüğünü kabul etmeliyiz. Kürtler sokak gösterisi mi yaptı, hemen taş atan çocuklarla ilgili yasayı komisyona geri çekeriz. Habur’dan üniformalı girip zafer işareti mi yaptılar, onlarca belediye başkanını kelepçeler adliye önünde fotoğraf çektiririz...
Bugün de aynı denklem: Bir tarafta aman teröre kızıp açılımı bitirmeyin, demokratikleşmeye devam edin temennileri, bir yanda ‘Önce terör bitsin’ nidaları...
Bir ömür aynı tartışmayla geçer mi? Bir tartışma bir ömür boyu sürer mi?
Bu yazı 1,093 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
15 Temmuz 2012
‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
-
10 Mart 2012
Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
-
25 Haziran 2011
PKK dağdan nasıl iner
-
26 Şubat 2011
1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
-
26 Aralık 2010
Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
-
2 Kasım 2010
PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
-
31 Ekim 2010
‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
-
27 Temmuz 2010
Askeri vesayetin hukuki altyapısı
-
24 Temmuz 2010
Enerji stratejimiz var mı?
-
21 Temmuz 2010
Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
-
14 Temmuz 2010
İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
-
7 Temmuz 2010
Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
-
5 Temmuz 2010
Dindar solcular
-
3 Temmuz 2010
Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
-
26 Haziran 2010
Hep aynı denklemin içine sıkışmak
-
24 Haziran 2010
Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
-
13 Haziran 2010
Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
-
6 Haziran 2010
Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
-
24 Mayıs 2010
Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
-
4 Mayıs 2010
Eski defterleri açmak...
Yorumlar
+ Yorum Ekle