Şu soruları, yaşanan şartların doğru değerlendirilmesi açısından önemli buluyorum:
- Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın 32. Gün programında söylediği "Tüm Silahlı Kuvvetler'i Kandil'e göndersek terör örgütünü bitiremeyiz" sözü, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ne zamandan beri etkiliyor, hâlâ etkiliyor mu, nasıl etkiliyor? Böyle bir sözün, terör örgütünde nasıl bir karşılık bulduğu söylenebilir?
- Şu anda inisiyatif kimde, terör örgütünde mi, güvenlik güçlerinde mi? Alan hakimiyeti kimdedir?
- İnisiyatifin ve alan hâkimiyetinin güvenlik güçlerinde olduğu bir durum neyi gerektirirdi?
- Terör örgütünün "tehdidini ika (gerçekleştirir) eder durumda" olması bir devlet iktidarı açısından ne anlam taşımaktadır?
- Türkiye'nin gündeminde gerçekten bir "terör örgütü olgusu" ve onunla mücadele, onu tamamen etkisiz kılma gibi bir kararlılık var mı?
- Terör örgütü, "baskınlar"ı planlarken, karşısında nasıl bir savunma gücü bulunduğunu değerlendirmektedir?
- "Büyük şehit sayısı"yla sonuçlanan eylemler gerçekleştiğinde ortaya çıkan siyasi-askeri tepkiler, terör örgütü ortamında nasıl bir yankı oluşturmaktadır?
- Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'na verilen brifingde Tümgeneral Gürbüz Kaya "Görülenleri çoban köylü ya da kaçakçı zannettik" diyor. Bu değerlendirme, sınır birliğinde ve terörle mücadelenin göbeğinde komuta kademesinde, nasıl bir zihni kapasiteyi ortaya koyuyor?
Bu soruların tamamı, bendeki, "Terörle mücadelede zaaf" kanaatinin ürünü.
Habur'da yaşananı doğru anlamak lazım.
Habur'a gelirken, "Terör örgütü için yol bitti, uluslararası denklem PKK'ya hayat hakkı tanımıyor, işte dağdan inmeler başladı" iklimi vardı. Cumhurbaşkanı Gül, "Güzel şeyler olacak" derken, sanırım, bu uluslararası zeminden hareket ediyordu.
Oysa Habur'da, "yolun sonuna gelmiş" bir örgüt görüntüsünden çok, "Pişmanlık duymayan" ve "Barış" adını verdiği kendi hedeflerini gerçekleştirmek üzere düz ovaya inen bir heyet vardı. Ayrıca "Elçi"lerini gönderen "silahlı yapı" dağda durmaktaydı.
Bu görüntüyü kimileri "Bu bir zafer çığlığı değil, barış coşkusudur" diye, kimileri "Canım, onurları zedelenmiş halde gelmelerini beklemek olur mu?" yaklaşımıyla içimize sindirmemizi istedi.
Oysa bir yandan "silahlı misyon" dağda, bir yandan onun uzantısı olarak "Dağın temsilcileri" düz ovada, paralel biçimde çalışmalarını sürdürdüler. "PKK'nın 25 yıllık mücadelesi Ankara'yı açılım noktasına getirdi" gibisinden, tüm Kürtler nezdinde terör örgütüne prim sağlayan bir söylem yol buldu.
Bu dönemde devletin ve aydınların kafasının karıştığını düşünüyorum.
Gerçekte ne olmaktaydı?
Hakikaten "Açılım" bir sonuç verip, gerçek bir barışa doğru mu yürümekteydik, yoksa terör örgütü ve uzantıları, kademe kademe yükselen bir talepkârlık mı sergilemekteydiler?
Şu sıralar geldiğimiz psikolojik tıkanma, "Türkler'le Kürtler'in ayrışmaya başladığı" söylemidir.
Böyle bir şey varsa, herhalde bu da Ankara'nın istediği ya da Türkiye'nin hayrına olacak bir şey değildir.
Benim kanaatim şu anda, "Kürt sorunu" adına hiçbir şey, hükümetin ve devletin öngördüğü, benimsediği ve tasvip edeceği bir boyutta değildir.
Herkesin içinde yaşayan duygu tedirginliktir.
Ben bunun sadece "Şehit tedirginliği" olduğunu da düşünmüyorum.
Kandil'e teröristleri kovalamak üzere bin kişi gönderirsiniz, o yolda şehitler verirsiniz, bunun vereceği acıyla, bir terör grubunun karakol ya da askeri birlik baskınında şu kadar insanı katletmesinin verdiği acı aynı değildir.
Ne demek:
- 200 kişi geldiler, vurdular, 11 kişiyi şehit ettiler, karanlığa karışıp gittiler...
Arkasından dağları bombaladık.
Bu söylemlerin Kandil'de bıyık altından gülümsemelere yol açtığını düşünen var mı Ankara'da bilmiyorum.
"Sürecin kontrolünü kaybediyoruz, bir şeyler elimizden kayıyor" tedirginliğidir yaşanan.
...
Bana göre yapılması gereken şuydu:
- Teröre asla göz açtırılmamalıdır. Elinde silah olan kabul edilemez. Silahlı olmak asla bir tayin edici rol üstlenme anlamına gelmemelidir.
- Kürt vatandaşlarımızın ve Doğu-Güneydoğu'nun yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi için her türlü sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi tedbirler alınacaktır.
- Bunun için terör örgütü dışında ambargo uygulanmaksızın en geniş konsensüs sağlanmalıdır.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle