BM Güvenlik Konseyi’nin İran’ı yaptırım altına alan 12’ye 2’lik skoru, beklendiği gibi Türkiye’nin küresel konumlanması üzerine bir tartışma başlattı.
“Eksen kayması” ve “tanımı” üzerine ilk kalem oynatanlardan biri olarak Washington’daki “ikiliğin” de Ankara’nın bastığı yer üzerinde belirsizlik yarattığını söylemeliyim…
* * *
Son 48 saat içinde Ankara, Beyaz Saray’ın “hayır” oyunu “doğru” algılaması konusunda hassasiyete kapılmış durumdaydı.
“Hayır”ın bizzat “ABD’ye hayır” demek olarak görüneceği bir pozisyonda Türkiye; Amerika’nın ve Batı ülkelerinin İran’a yönelik “güven” sorununu anladığını, bu mânada aynı fikirde olduğunu, Tahran Anlaşması sürecinde gelinen noktada eğer Türkiye “evet” derse, İran ve tüm bölge ülkelerinin Ankara’ya güveninin sarsılacağı gibi İran’ın yine masadan kalkacağını, diplomasi için Türkiye’nin yüzüne ihtiyaç bulunduğunu Amerika’ya tekrar tekrar söylendiği, Obama’ya Başbakan Erdoğan tarafından anlatıldığı görülüyor.
İki gariplik burada başlıyor bana göre…
İran’a yönelik bu kararlara ellerini kaldıran; Rusya ve Çin’in hatta İngiltere ve Fransa’nın, ABD’ye rakip olmadıklarını söyleyebilir miyiz?
Ben rahatlıkla söyleyebilirim ki; bir çok spesifik konuda anlaşsalar da Moskova, Beijing ve İngiltere, bazen küresel bazen bölgesel denklemlerde ABD’nin şiddetli rakibidir.
Bu ülkeler neden “evet” dediler?
İşte “realist dış politika” denilen bu.. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ayrı..
Belki Çin’in Suudi Arabistan’la son dönemde hızla değişen enerji/petrol alış-veriş dengelerine bakmak gerekiyor. Belki, yine iki ülke arasındaki yeni nükleer gelişmelere bakmak gerekiyor…
Belki Rusya’nın şimdi çoktan unutulmaya yüz tutmuş, Avrupa sınırlarına dikilmeye çalışılan füze kalkanlarına, Gürcistan savaşına, Ermenistan-Azerbaycan tercihlerine, Türkiye enerji yollarına bakmak gerekiyor.
Londra için de durum farklı değil..
İlk Irak Savaşı’ndan başlayarak Ortadoğu’dan atılışının, artık tek miğfene dönüşmüş Hazar ve Basra hesaplarından silinişinin rövanşını aramadığını söyleyebilir miyiz?
Bu mânada o da ABD’nin rakibi.
İşte bir başka realist dış politika (!) örneği..
Viyana Grubu’nun (ABD, Rusya, Fransa) Tahran Anlaşması’na yanıtlarını oylamanın olacağı güne denk düşürmeleri, hesaplı değil mi?
Her birinin ayrı yanıtı var, her biri farklı bir üslupta ama son sözleri aynı. Bunu kim ayarladı?
Veya İsrail’in Gazze üzerindeki ablukasını tam da aynı zamanda gevşetmesi..
Peki Türkiye?..
Kıyasla, ABD'nin müttefiki mi değil mi?
Irak, Afganistan, enerji yolları, İsrail-Suriye görüşmeleri ve hatta İsrail-Türkiye çatışmasında kimin paralelinde?
* * *
Bunların hepsi bir takım tespitler ama uluslararası ilişkilerde her şey her zaman göründüğü gibi olmayabilir…
Türkiye’nin bir eksen kaymasına uğradığı ve bu yüzden yavaş yavaş Doğu'ya kayarak Batı’yı terk ettiği fikri de incelenmeli.
Dediğim gibi, eksen kayması ve tanımı üzerinde hayli erken durmuş biri olarak, yine farklı bir açı yaratmak gerektiğini düşünüyorum.
1) Eğer özne ABD ise; bu ülkede Türkiye’nin bir eksen kaymasına uğradığı zikrini dillendiren kesimler kimlerdir?
2) Dün bütün dünyanın gözleri BMGK’da iken, Bush döneminden Obama’ya miras ABD Savunma Bakanı Robert Gates İngiltere’deydi. Sütun aralarına gömülmüş sözleri şöyledir: “AB’nin Türkiye ile bağları artırmak konusundaki isteksizliği Ankara’yı Doğu’ya doğru itti. Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin de zaman içinde düzelmesini umuyorum.”
3) İlk bakışta ne kadar parlak değil mi? Gates’e iki yanıt geldi.. Birincisi AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’un (AB Dışişleri Bakanı sayın) sözcüsü Maja Kocijiancic; “AB’nin hem Türkiye hem de İsrail ile ilişkileri çok iyi. İkisi arasındaki ilişkiler AB’yi bağlamaz.”
4) İkinci yanıt ise Devlet Bakanı Egemen Bağış’tan; “Gates’in iddiası doğru değil.” Ama hangi iddiası? Türkiye’nin Doğu’ya kaydığı mı buna AB’nin sebep olduğu mu? Yoksa Gates'in iddiası doğru değil ise, ABD'de kimin fikri doğru?
5) Tekrarlayalım: ABD’de Türkiye’nin bir eksen kaymasına uğradığını savunanlar kimler? Örneğin Obama ve ekibi bu konuda ne düşünüyor? Eğer Beyaz Saray Türkiye’nin hâla Batı ile beraber olduğuna inanıyorsa, dün Türkiye’nin verdiği “hayır” oyunun anlamı o kadar çok değişir ki!
6) Ve bence önemli bir nokta.. “Ritmik diplomasi ritmik savaşları önleyebilir mi” diye formüle edebiliriz... Türkiye, bölgesinde neredeyse periyodik olarak tekrarlanan savaşlardan bir yenisinin İran’da tekrarlanması halinde alacağı tutumu şimdiden gösterdi, kendini bağladı. Bunun üzerine düşünülerse savaş isteyebileceklerin manevra alanlarının nasıl daraldığı hesap edilebilir.
7) Öte yandan Washington’un (ama hangisinin?) “bu yıl sonuna kadar” Ortadoğu’da-bana sorarsanız İsrail-Filistin denkleminde-ciddi gelişmeler beklediğini yazmalıyım.
8) Tüm bunları rağmen, Türkiye eksen kayması yaşıyor olabilir mi? Mümkün. Ben sadece farklı açılar yaratmaya çalıştım.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle