Bir noktayı belirtmekte yarar var. Bugüne kadar CHP’yi çıkmaza sokan yalnız Baykal’ın şahsı, kendisi değildi.
Baykal’ın siyaset anlayışıydı.
Baykal’ın bu ülkenin hallerine bakışıydı.
Baykal’ın politikalarıydı.
CHP bu yüzden yıllar yılı seçim kazanamadı.
İktidar alternatifi olamadı.
Türkiye’nin muhalefet boşluğunu dolduramadı.
Şimdi Baykal gitti, parti yönetimi baştan aşağı değişti, büyük bir heyecan dalgası kabardı.
Peki, dertler bitti mi?
Şöyle de sorulabilir:
CHP eğer gerçekten değişmez ve kendini yenilemezse, yani Baykal’sız Baykal politikaları ile idare etmeye devam ederse, nereye kadar yol alabilir?
Bu soruyu iyi düşünmek lazım.
Baykal gitti ama onun siyaset anlayışıyla Türkiye’ye bakışı yerli yerinde durursa, bir kenara lütfen not edin, CHP’ye umut bağlayanların yeni hayal kırıklıklarına uğraması çok yakın ihtimaldir.
Geçmişte de, 1970’lerin Ecevit döneminde de yaşandı bu. Karaoğlan efsanesi ile akın akın CHP’ye oy verenler sonra büyük düş kırıklığına uğradılar.
Evet, bir noktanın farkındayım.
CHP önümüzdeki seçimde, fazla bir şey yapmasa da, sadece Baykal gittiği için oylarını arttırıp örneğin yüzde 30’u yakalar.
Bu o kadar güç olmayabilir.
Böyle bir sonuç, Ak Parti’yi de tek başına iktidar olmaktan alıkoyabilir.
Ancak, Halkçı Kemal çıtayı yüzde 40’a koymuş durumda. Bu nedenle, Baykal’ın CHP’yi yıllar boyu niçin iktidar alternatifi yapamadığını ‘yeni kurmayları’yla fazla gecikmeden gündemine almalıdır.
Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Kürt sorunu’nun adını henüz koyabilmiş değil. Kürt sözcüğünü ağzına almaktan kaçınıyor. Ve kimlik boyutunu gözardı ederek, sorunu neredeyse yalnızca aş ve iş meselesine indirgiyor.
Ecevit de böyleydi, Baykal da...
Oysa Kürt sorununu görmezlikten gelinerek, Türkiye’de işsizlik ve yoksulluk sorunu da, demokrasi ve hukuk sorunu da doğru dürüst çözülemez.
Uzun yılların acı deneyimi budur.
Kılıçdaroğlu hiç kuşkusuz içtenlikle demokrasi ve hukuk çıtasını yükseltmekten, yoksulluk ve işsizlikle mücadele etmekten söz ediyor.
Bu konuda kararlı gözüküyor.
İyi güzel.
Ama eğer Kürt sorununun adını bile koyamazsa, bizden söylemesi, büyük bir hayal kırıklığı kendisini bekliyor demektir.
Yine Kılıçdaroğlu, Türkiye’de demokrasi ve hukuk çıtasını halisane niyetlerle yükseltmekten yanaysa, birkaç konuda daha Baykal’a eleştirel yaklaşması gerekir.
Bunlardan biri ‘asker sorunu’dur.
Baykal ve Onur Öymen gibi sözcüleri, askerin demokrasiye karşı anayasal suç işleyerek 2007 yılında verdiği 27 Nisan Muhtırası’ına neredeyse selam durmuşlardır.
Bu ne sosyal demokratlığa, ne de demokratlığa sığar.
Bunun gibi Baykal baştan beri ‘Ergenekon avukatlığı’na da soyunmuştur. Ergenekon soruşturmasıyla davasını sadece Erdoğan’ın ‘muhalefeti sindirme komplosu’na indirgemiştir.
Bu da hatalı bir bakıştır.
Dava sürecinde yaşanan bazı adaletsizlik ve aşırılıklar elbette eleştirilmelidir. Ama bunu yaparken davanın özünü gözardı etmek demokrasi ve hukuk açısından yanlıştır.
Türkiye 2000’lerin başından, yani Ak Parti’nin tek başına hükümet olmasından beri sürekli olarak darbe tertipleri yaşamıştır. Askeri müdahale ortamı yaratmaya yönelik karanlık kumpasların içinden geçmiştir.
Bunlar hayal değildir, sanal ortamın ürünleri değildir.
Öte yandan, özellikle askerden kaynaklanan bu tertiplerin Ak Parti’yi hedef almış olması, bunların demokrasi ve hukukla bağını koparmaz.
Kılıçdaroğlu eğer demokrasi ve hukuk çıtasını gerçekten yükseltmek istiyorsa, yaşanmış olan siyasete yönelik askeri müdahale tertiplerini, Ergenekon’u ve ‘asker sorunu’nu görmezlikten gelmemelidir.
Eğer gelirse, bir zamanların, 1950’lerin, 1960’ların ya da Baykal’ın ordu+CHP=iktidar gibi demokrasiye hiç sığmayan formüllerin gölgesinde yine halktan uzaklaşır, yine seçim sandığında düş kırıklığına uğrar.
Eğer demokrasi ve hukukun üstünlüğü diyorsak, Avrupa’daki gibi birinci sınıf demokrasi istiyorsak, bürokratik oligarşi engelini aşmak zorundayız.
28 Şubat’lara, 27 Nisan’lara, 367’lere selam çakarak, üniversitede türban yasaklarına yeşil ışık yakarak birinci sınıf demokrasi ve hukuk devleti de olmaz, çağdaş sivil anayasa da...
Kılıçdaroğlu daha yolun başında.
Elbette kendisine zaman tanımak lazım.
Geçen akşam Kanal D’de Deniz Baykal’ı izledim, Mehmet Ali Birand’ın sorularını yanıtlarken. Müthiş öfkeliydi, tepki doluydu, gerili bir yay gibiydi.
Tipik Baykal’dı.
Ayrıntıya girmek istemiyorum. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun kucağında bir sorun daha var:
Baykal sorunu...
milliyet
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle