Kısa adı BDP olan Barış ve Demokrasi Partisi, anayasa değişikliği paketi konusunda Baykal’ın CHP’si ve Bahçeli’nin MHP’si ile Meclis’te aynı çizgiye düştü. Çerçevesini 12 Eylül askeri darbesinin çizmiş olduğu yargı düzenini koruyan bir çizgi bu...
BDP’nin Baykal ve Bahçeli’yle aynı çizgide siyaset yapması birçok bakımdan ilginçtir, yanlıştır.
Bu konudaki görüş ve eleştirilerimi daha önce yazmıştım, şimdi yinelemek istemiyorum.
Aşağıda, bir Kürt aydını ve yazarının, Muhsin Kızılkaya’nın konuyla ilgili ve “Kürtler, değişikliği desteklemeli!” başlığını taşıyan makalesinden bir bölüm var. Bu düşündürücü satırları sizinle de paylaşmak istiyorum.
* * *
Az buçuk gururunu kurtarmış, az buçuk da vatandaşlarının daha fazla özgürlük taleplerini karşılamaya niyetli bir devletle karşı karşıyayız. Haki renkli elbiseyi çıkarıp lacileri çekmek istiyor anlayacağınız.
Bunu bütün devlet birimlerinin istediğini iddia etmiyorum kuşkusuz ama en azından büyük bir çoğunluk buna niyetli, en azından onu yöneten AKP iktidarı, bunu istiyor.
İşte son anayasa değişikliği girişimini kendi adıma ben böyle görüyorum.
Bu değişiklik gündeme geldiğinde toptan karşı çıkanlara söyleyecek pek bir şey yok. Onlar eskinin, haki renkli konfeksiyon malı kıyafetler içinde, elinde sopayla herkesi hizaya sokmaya çalışan devletin devamını istiyorlar.
Tam bu noktada, en fazla özgürlüğe ihtiyacı olan ve bu uğurda köylerini boşalttıran, şehirlerini yaşanmaz hale getiren, açlığa, sefalete bu uğurda razı olan, çocuklarının geleceğini karartan, dağa çıkan, ölen, sürülen, işkence gören, onca eziyet ve zulme katlanmış olan Kürtlerin tavrı çok önemli bir hale geliyor.
Bu noktadan itibaren Kürtlerin anlaması gereken en önemli şey, silahlı mücadele ile bundan sonra bir milim bile ilerleyemeyecekleri. Bir zamanlar kurtuluşları için en önemli araç olarak gördükleri silah, gelinen noktada onların en büyük düşmanı artık! Silah artık onları koruyan bir şey değil, onları vuran bir şeydir.
Bundan behemahal vazgeçmelidirler!
Çünkü onlar isteseler de, istemeseler de hayat, bugünden itibaren onları Türkiye’nin yönetimine ortak yaptı. Bu ortaklığa, kendi mücadeleleriyle geldiklerini iddia etmekte serbesttirler, buna kimsenin diyeceği olmaz, yeter ki bugünden itibaren buna göre davransınlar.
Artık bundan sonra, Kürtlerin hesaba katılmadığı hiçbir seçim, hiçbir toplumsal değişiklik talebi, hiçbir yasal düzenleme, hiçbir diplomatik hamle başarılı olamaz. Yerel yönetimlerde -en azından kendi yaşadıkları illerde- söz sahibi oldular, bundan sonra parlamentoda da aynı oranda söz sahibi olacaklar.
O vakit yapılacak ilk şey, bölgesel politikayı bir kenara bırakıp, belki de Türkiye’ye hediye ettikleri kör topal demokrasinin gereğini yerine getirip, bütün ülke için yaratıcı fikirler bulup bir Türkiye hareketine dönüşmek.
Bir dahaki olmasa bile, bir sonraki genel seçimde mutlaka Kürtler parlamentoda hükümet kurmanın anahtarı haline gelecekler.
Bunun yolu da, örneğin şu anda Meclis’e gelmiş olan Anayasa değişikliklerine destek olmaktan geçer.
Bir kere seçim barajı meselesi onların esas meselesi olmalı ama bu şu anda sağlanamıyorsa, şimdiye kadar gösterdikleri sabrı gösterip, mesela siyasi partilerin kapatılmasını güçleştirecek olan düzenlemenin de içinde olduğu değişiklik paketini destekleyip mücadele alanını genişletmeliler.
Bu değişiklikler demokrasi mücadelesinde azımsanmayacak şeylerdir, herkes günlerdir bunu dile getiriyor zaten.
Kürtlerin özgürlük talepleri, bütün Türkiye halkının ortak talebi haline geldiğinde, o vakit Kürt siyaseti, Kürtlerin yaşadığı illerin dışına çıkıp örneğin büyük oranda Kürt nüfusun yaşadığı büyük şehirlerde de varolabilecek.
O vakit belki de yüzde 10 barajının kaldırılmasına bile ihtiyaç duyulmayacak.
Örneğin bir milyonluk Diyarbakır’dan dört milletvekili çıkarabiliyorlarsa, yaklaşık üç milyon Kürt’ün yaşadığı İstanbul’da neden o kadar milletvekili çıkarmadıklarını düşünüp ona göre politika belirleyecekler.
Silahların bir daha çıkarılmamak üzere toprağa gömüldüğü, BDP’nin Batman kadar İzmir’de de oy aldığı, savaşa harcanan kaynakların eğitime, ulaştırmaya ve sağlığa ayrıldığı, yargının gerçekten de bağımsız olduğu, askerlerin siyasetle uğraşmak yerine kendi mesleklerine yöneldiği, Kürtlerin iktidar ortağı olduğu, örneğin Akın Birdal’ın İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı, Nuri Yaman’ın İçişleri Bakanı olduğu, Türklerin parmağı kesildiğinde Kürtlerinkinin kanadığı, Kürtlerle Türklerin kardeş yerine “sevgili” olduğu bir ülkeyi hayal etmek hepimizin hakkı olmalı.
Bunu hayal olmaktan çıkarmak mümkün...
Yeter ki saplantılarımızdan kurtulmayı bilelim.(4 Nisan 2010 tarihli Radikal İki’den)
* * *
Sevgili Muhsin Kızılkaya,
‘Saplantılar’ımızdan ne zaman kurtulacağız?..
milliyet
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle