En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

'Açılım'a iki sabotaj



Geçen hafta demokratik açılımın "Kürt ayağı"nı sabote etmeye matuf iki önemli olay yaşadık.

Biri Ahmet Türk'ün Samsun'da herkesin gözü önünde uğradığı çirkin saldırı, diğeri Yükseköğrenim Giriş Sınavı'na katılmak isteyen Güneydoğulu binlerce öğrencinin, istekleri dışında Trabzon, Bolu, Malatya, Adana, Kıbrıs, Muğla, Sinop, Edirne ve Eskişehir gibi uzak merkezlere gönderilmek istenmeleri.

Ben bu iki olayın tesadüfi olduğu kanaatinde değilim. Birçok aklı başında kişinin dile getirdiği gibi, daha büyük ve rahatsızlık verici olaylara hazırlık olarak bu iki olay adeta tezgâhlandı. Bekleyip göreceğiz, ama bundan en büyük zararı hükümetin başlattığı "açılım süreci"nin göreceği gayet açık.

Beğenelim beğenmeyelim, Kürt sorununda taraf olan ve rol alan aktörler içinde Ahmet Türk bütün Türkiye için bir şanstır. Ilımlı bir kişiliğe sahip, yılların tecrübeli siyasetçisi, bölgede çok sevilen bir zat ve elden geldiğince diyalog köprülerini ayakta tutmaya çalışıyor. Kürt kimliği çerçevesinde siyaset yapan Aysel Tuğluk da aynı evsafta olan bir insan. Öyle olmasına rağmen, DTP'nin kapatılmasıyla siyasetten men edilen iki siyasetçi Türk ve Tuğluk oldu. Tepeden tırnağa "siyasi" karakterdeki bir davada bu iki siyasetçiye ağır cezaların verilmesi kafalarda kocaman bir istifham uyandırmaya yetti.

Ahmet Türk, olaydan hemen sonra kendisinden beklenen olgunluğu gösterdi, yatıştırıcı demeçler verdi, ucuz kahramanlıklar yapıp ateşin üstüne körükle gitmedi. Bizi burada asıl endişelendirmesi gereken şehirlerine zorunlu misafir olarak gelmiş seçkin bir siyasetçiye saldıran kişinin bu cür'eti nereden aldığı ve yanında çalıştığı iş sahibinin dehşet verici sözleri oldu: "Gurur duyuyorum." Bursa ve Diyarbakır'da stadyumlarda yaşananlardan sonra Samsun olayı toplumsal alanda birikmekte olan bir nefretin açık göstergesi. "Siyasi" bir konu karşılıklı olarak toplumsal bir çatışmaya dönüşüyor.

11 Nisan sınavlarında Güneydoğulu çocuklara uygulanan "ayrımcılık" çok daha feci. Bilimsel birikiminden, oturmuş kişiliğinden hiç de beklenmedik bir biçimde bir profesörün adeta ihbarda bulunan sözleri üzerine -iddiasına göre sınavlarda Doğu ve Güneydoğu'da kopya çekiliyor ve ehil olmayanlar üniversiteye giriyor- bu sene on binlerce çocuk memleketlerinden yüzlerce km.lik yerlere gönderilmek istendi. Umman'da bu durumu Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e sorduğumda, tahminimin üstünde sert tepki gösterdi. Haberi olmadığını söyledi, böyle bir uygulamanın kabul edilemeyeceğini belirtti ve buna isim de koydu: Sınav sürgün cezası. Dönüşte YÖK'e soracağını söyledi. İnşallah dediğini yapacaktır.

Bu olay basit bir kopya meselesi değildir. Öğrenciler her yerde kopya çekmeye eğilimlidir. Geçmişte münferit birtakım olaylar vuku bulmuşsa, bunun cezası on binlerce öğrenciye çıkarılamaz, devlet gerekli tedbirini almak durumundadır. Münferit olaylardan hareketle bütün bir bölgenin töhmet altına sokulmasının mantığı yoktur. Sadece bölge halkı değil, mülki amirler ve sınavda görev alan herkes de töhmet altına girer ki, bunların ezici çoğunluğu bölge dışından gelmiş kimselerdir. YÖK'e bir tür "ihbar"da bulunan sayın profesörün "Bütün kentlere üniversite açılması ahlaksızlıktır" demesi, işin tuzu biberi. "Hödük" laflarıyla ünlü profesörün sözlerini yorumlamaya kalkışan kötü niyetli biri şöyle der: "Birkaç merkezde seçkin üniversiteler olsun, Anadolu halkı 'hödük' kalsın".

Sınav günü başka trajediler de yaşandı. Mesela yine Mardin'de "Vali Alaaddin Turan İlköğretim Okulu"ndabaşına peruk takıp sınava giren S.C., sınav sorumlusu tarafından hakarete uğramış. Sınav sorumlusu herkesin ortasında "Sen bu şekilde nasıl sınava girersin?" demiş, arkasından gözetmen öğretmeni çağırtıp üstünü aratmıştır. Babasının ifadesine göre kız ağlayarak sınavına devam etmiş, hem zaman kaybı hem moral bozukluğuna uğramıştır.

Belli ki "açılım"a karşı örgütlü bir irade var. Samsun'dan YÖK'e, oradan sınav salonlarına kadar kendini gösterebiliyor.



Bu yazı 1,204 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,202 µs