En Sıcak Konular

Mustafa Ünal


Mustafa Ünal
0 0 0000

CHP'ye bir soru...



Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiası bazı kesimler tarafından hafife alınıyor ya... Muhalefet partileri özellikle de CHP sözcüleri suikast gibi ağır gibi bir olayı mizaha çevirdi ya...
Gelin bir soruyla başlayalım. CHP lideri Deniz Baykal'ın evinin önünde ihbar üzerine iki emniyet amiri jandarma tarafından suçüstü yakalansaydı. Panik halinde adres kağıdını yutmaya çalışırken son anda engellenen birinden Baykal'ın evinin adresi çıksaydı... Ve bu iki kişinin 9 aydır evin etrafında dolaştığı tespit edilseydi. Evlerinde yapılan aramalarda CHP ile ilgili dokümanlara rastlansaydı.

Acaba CHP'nin tepkisi ne olurdu? Emniyet'in 'personelimiz başka amaçla orada turluyordu' açıklaması kamuoyunu tatmin eder miydi? Bir düşünün... Kim bunu normal, sıradan bir olay olarak görürdü? Önder Sav'ın trajikomik cep telefonu olayında "hükümet bizi dinliyor, her adımımızı takip ediyor" diye kıyameti koparanlar neler yapardı?

Doğru örnek değil biliyorum. Hem polis-asker karşılaştırması açısından hem de Bülent Arınç olayı çok daha vahim. İki üst düzey subay aylardır Başbakan Yardımcısı'nın evinin etrafında dört dönüyor. Biri albay, diğeri binbaşı... Görev yaptıkları yer kritik. Başkent'in göbeği Çukurambar bu subayların görev sahası olamaz. Çukurca olsa belki... Bu tablodan mizah çıkarılabilir mi?

Genelkurmay bir süre bekledikten sonra sessizliğini bozdu ve 'O iki subay dışarıya bilgi sızdıran bir askerî personelle ilgili bilgi topluyordu.' diyebildi. Peki, subaylardan biri Bülent Arınç'ın ev adresinin yazılı olduğu kâğıt parçasını neden yok etmeye çalıştı? Bu bir iddia değil, tutanağa geçti. Üstelik altında hem polisin hem de askerin imzası var.

Tamam, adres notunu yargı açıklığa kavuşturacak. Ama ortada ciddi bir durum var. Bunun aydınlatılması lazım. Adres kâğıdına doğru ve kabul edilebilir izah getirilmediği sürece diğer açıklamalar ne yazık ki inandırıcılıktan uzak kalacak. Daha krokiler safhası var. Bazı bakanlara ait krokiler nasıl açıklanacak?

Duyurular, bildiriler, resmi açıklamalar soru işaretlerini ortadan kaldırmak için yapılır. Karmaşık bir olayı daha da karmaşık hale getirmek için değil. Genelkurmay'ın açıklaması soruları cevaplamadığı gibi yeni soru işaretleri doğurdu. Olay zaten çok bilinmeyenli bir denklemdi, bu açıklama yeni bilinmeyenler ekledi.

Dün Başbakan Erdoğan'ın Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'la olağan görüşme günüydü. Görüşme olağandı ama gündem olağanüstü. Baş başa görüşme iki saati aşkın sürdü. Bu konunun konuşulmamış olması düşünülemez. Başbuğ açıklamadan farklı neler söyledi, bilmiyoruz. Suikast iddiası asker-siyaset ilişkilerini de etkileme potansiyeli taşıyor. Herkese nizamat vermeyi amaçlayan Başbuğ'un Trabzon konuşması da siyaset açısından kabul edilebilir değildi.

Açıklamanın yetersiz olduğunu gören Genelkurmay belki bugün yeni şeyler söyler. Haftalık bilgilendirme toplantısının yanı sıra bazı gazetecilerin davet edildiği İsmet İnönü'yü anma programı da yapılacak. Soru işaretlerini ortadan kaldırmak için iyi bir fırsat. Soru çok basit... O subay adres kâğıdını neden yutmaya çalıştı? 'Görevleri askerî personeldi ama bunun dışına çıkmış olabilirler' türü cevap daha inandırıcı geliyor bana.

Bülent Arınç, muhalefetin üslubuna sert tepki gösterirken 'Olayın mağduru benim.' dedi. Genelkurmay'ın açıklaması için de 'tevil yoluyla ikrar' değerlendirmesi yaptı. Belli ki açıklamalar onu da tatmin etmemiş. Aslında haberin duyulduğu ilk gün Genelkurmay, Bülent Arınç'a giderek olayın içyüzünü tüm açıklığıyla anlatmalıydı. Çünkü iddiaların odağındaki isim o. O iki subayın başka amaçla orada dolaştığına önce Arınç'ı inandırmalıydı.

Suikastı 'ileri iddia' diye yorumlayan Arınç'ın Genelkurmay'ın açıklamasına rağmen dün 'Yapılan iş bilgi toplama mıdır, bir gözetleme midir, hazırlık mıdır?' şeklindeki soruları tekrarlaması oldukça manidar. Bir suikast iddiasının ciddiye alınması için illa eyleme mi dönüşmesi lazım?

zaman



Bu yazı 1,019 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Balyoz duruşu
    • 23 Eylül 2012 'Balyoz' yok sayılamaz
    • 19 Eylül 2012 Menderes'in kabrinde bir CHP lideri
    • 5 Eylül 2012 İki görüşme...
    • 29 Ağustos 2012 Çiçek'in çıkışı
    • 1 Ağustos 2012 Tutukluluk avantaja dönüşmemeli
    • 29 Temmuz 2012 Rüya gibi
    • 25 Temmuz 2012 Suriye nelere gebe?
    • 18 Temmuz 2012 CHP değişir mi?
    • 1 Temmuz 2012 Davutoğlu ile Suriye...
    • 27 Haziran 2012 Cevap, yeri ve zamanı geldiğinde...
    • 20 Haziran 2012 Dağlıca yine dağladı
    • 17 Haziran 2012 7+5 senaryoları
    • 13 Haziran 2012 Kürtçe derste tarihî adım
    • 8 Haziran 2012 İyimser hava
    • 30 Mayıs 2012 'Hassas ve gerilimli iş'
    • 23 Mayıs 2012 Meclis'te Erdoğan barışı
    • 18 Mayıs 2012 Rota başkanlık sistemi
    • 16 Mayıs 2012 Tutuklu vekillere yasayla tahliye yok
    • 9 Mayıs 2012 28 Şubat'ın dalga boyu

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,003 µs