Nereden nereye?
1991'de Saddam zulmü Irak'ı kasıp kavurduğunda, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye binlerce Kürt iltica etmiş ve Türkiye onları bağrına basıp, barındırmıştı. Sonra döndü onlar.
Şimdi Türkiye, ülkeden kaçıp, Kuzey Irak'a sığınan vatandaşlarını geri getirmeye uğraşıyor ve bunun için bir dünya pazarlığa muhatap oluyor.
Mahmur Kampı ile ilgili görüşmeler bunun için.
Geçen 25 yıl içinde, belki daha eskilerde de, Doğu-Güneydoğu'da devlet adına iyi şeyler yapılmamış. Yanlışlar yapılmış. İster terörle mücadele için denilsin, ister isyanlara karşı denilsin... Devletin yapmaması gereken şeyler yapılmış.
Köy yakmalar, şunlar bunlar...
Buna benzer şeyleri, terör örgütü de yapmış, birçok insan bölgeden, terör örgütünden kurtulmak için göç etmiş... Ama benzer şeyleri devlet olarak yaptığınızda bunun bir bedeli oluyor.
Hele bu, terör örgütünün bir projesi olarak gerçekleşmişse...
Terör örgütü, 1994 yılında, güvenlik gerekçesiyle sınır köylerinin boşaltılması sırasında, bölgede yaşayan köylüleri Kuzey Irak'a göç ettiriyor ve Erbil'e 100 kilometre mesafede, Musul'a bağlı Mahmur'a yerleştiriyor. 1998 yılında Mahmur BM tarafından mülteci kampı statüsüne alınıyor.
Böylece iş BM çerçevesine giriyor.
Tam 11 yıldır o kamp orada PKK'nın denetimi altında, 60 kişilik özel bir yönetimle, şu an 12 bin kişilik mevcutla duruyor. Bu arada çocuklar doğuyor, PKK denetiminde eğitim görüyor vs...
"Açılım" süreci başlayınca, sorunlar alt alta sıralanıyor ve bu arada, Kandil'in ve Mahmur'un boşaltılması da bir madde oluşturuyor.
Kandil'in boşaltılması demek, terör örgütünün silahı bırakması ve Türkiye'ye dönüşü demek...
Mahmur'un boşaltılması ise mülteci statüsünde olan insanların kendi memleketlerine sorunsuz dönmesi demek...
Bunun BM tarafından belirlenen şartları var.
Ama Türkiye, meselenin çözümünde sadece BM ile değil, Kuzey Irak yönetimi, Bağdat ve Amerika ile de müzakere halinde.
İşte bu noktada Kandil, PKK, Öcalan ve DTP de, Mahmur üzerinden oyun kurmaya yöneliyor.
Türkiye bugüne kadar, Mahmur'un sadece bir "mülteci kampı" olmadığını, terör örgütünün denetiminde, örtülü bir yapı oluşturduğunu anlatmaya çalışıyor:
"Türkiye'de şu kadar milyon Kürt var, onlar yaşıyor, sorun, bir tek Mahmur'a göçenler için tahammül edilmez hale gelmiştir denemez" gibi bir söylem üzerinden yürüyor.
Ama PKK-DTP cenahı, "Mahmur"u Türkiye'ye karşı uluslararası bir koz olarak kullanmaya oynuyor.
Dün, "DTP'nin iki dili" konusunu yazdım. Mahmur ilişkisi, DTP'nin bu iki dilini çok net biçimde ortaya koyuyor.
Nitekim eski DTP'li milletvekilleri ve belediye başkanlarından oluşan bir grup güya talepleri tespit edip, Türkiye'ye bildirmek üzere Mahmur'a gittiler.
Orada, Sevahir Bayındır'ın yaptığı bir konuşma yansıdı haberlere. "Kürtler'in 29'uncu isyanla kendilerini Türkiye'ye ve dünyaya kabul ettirdiğini" söylüyor bayan milletvekili. Adını "isyan" koyup ona sahip çıkan bir siyasetçi bu. Sonra da "açılım" adı altında 'Sizi tasfiye edeceğiz' diyorlar..." diye söze devam ediyor. Bu, sözüm ona barış dili.
Bu temasların ardından milletvekillerine 10 maddelik bir talep listesi sunulduğu bildiriliyor:
Talep listesinin başında, "Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılsın ve yol haritası açıklansın" isteği var. Ardından da, DTP'nin çözüm projesine benzer talepler geliyor. "Kürt kimliği ve Kürt kültürü anayasal güvenceye kavuşturulsun." vs...
Ve bizden bu taleplerin Mahmur'daki "mülteciler"den geldiğini kabul edip, saflığımızı-aptallığımızı tescillememiz isteniyor.
Bunlar olmazsa ne olacak?
Gelmeyecekler...
Mahmur'da kalmaya devam edecekler...
Ve "mülteciler" adına oynanan bu oyunu, dünya yutacak.
Gelin şu soruyu saf saf soralım:
-Acaba DTP'liler Mahmur'a, oradakilerin taleplerini tespit edip, Türkiye'ye taşımak için mi gittiler yoksa orada bir talep oluşturup, Türkiye'ye dayatmak için mi gittiler?
Bunlar, samimiyetten uzak işler.
DTP, bugün zaten "Kürt sorunu"na çok pozitif yaklaşanlar nezdinde bile ciddi bir güvenilirlik sorunu yaşıyor.
Bu sorun, Ahmet Türk gibi, nispeten, ılımlı ve "akil" konumda görülen insanların hâlâ önemsenen itibarları ile arka plana atılıyor.
DTP'lilerin Emine Ayna çizgisine kalsa, hadise terör ve terörle mücadele ekseni dışına çıkmayacak.
Ahmet Türk'ün DTP'liler nezdinde de, demokrat aydınlar nezdindeki kadar itibarı var mı bilmiyorum, eğer varsa, Öcalan'dan da bıçkın görünüm sergileyen şu vatandaşlara, aklıselim çağrısı yapması herkes için sağlıklı olur demek isterim. Keskin sirke rolü kimseye bir şey kazandırmaz. Sonuçta o hareketin lideri geçinen şahıs, cezaevinde, bir hava deliğinin üç-beş santim büyümesi için mücadele veriyor işte...
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle