Tokat'taki pusu ve şehitler o eylemi yapanlarla aynı zihniyeti ve hedefi paylaşanların bitini azdırdı. Demokratik duruşa, siyaset arayışına tepkiler, demokratik açılımı suçlu ilan edenler ortalığa saçıldı.
Bu doğaldır…
Bu durum şiddet ve siyaset karşıtlığına işaret edenleri, şiddetin siyasetin, çözümü, demokrasiyi, açılımları hedeflediğini söyleyenleri ne yazık ki bir kez daha haklı çıkarıyor.
Son dönemdeki gelişmelere ve bu gelişmelerin arkasındaki aktörlere ve sorumluluklarına bu gözle bakmakta fayda var.
Türkiye'nin irili ufaklı kentlerini kuşatan şiddet girişimleri, can kayıpları, pusular ve şehitler, ülkenin eksen değiştirmesini talep eden, onu zorlamak isteyen grup ve zihniyetin işidir.
Sorun sadece fiziki tehdit meselesi değil…
Sorun aynı zamanda şiddetin siyasete yönelik bir tehdit oluşturmasında…
Sık vurgularız, tekrar edelim…
Şiddet hem fiili olarak hem sembolik olarak korkutur ve susturur…
Şiddet başladığında "siyasetin ve sözün gücü" azalır…
Şiddet karanlığı harekete geçirir…
Ancak bu işin karşı ucu var.
Karşı uç siyasettir, siyaset sadece karşı uç da değildir, şiddetin panzehiri, alternatifi, tek alternatifidir.
Şiddet karşısında siyaset…
Siyaset tartışabilmek, kararları müzakere ederek almak demektir. Siyaset temsil demektir. Farklı talepleri hem siyasal hem toplumsal alana taşımak demektir. Bir toplumdaki farklı beklenti, öneri ve taleplerin belirli kurallar, yasalar, ilkeler çerçevesinde karşı karşıya gelmesi, örgütlenebilmesi ve birbirlerini etkileyerek kararlara zemin oluşturması demektir.
Sorun çözmek, birlikte yaşamak için başka yol, başka tanım yoktur.
Aksi durumlar daimi çatışma, gerginlik, kriz ve kan demektir.
Sorunların çözümüne doğru açılan yeni yolda tökezlememek için siyasi imkânların, siyasi yolların sürekli ve her sorun için açık kalması gerekiyor.
Siyaset ise ancak demokrasinin geniş sınırları içinde mümkündür…
Eski dengelere, sorunların yok sayıldığı, her farklı talep sahibinin hainlikle suçlandığı günlere geri dönmemek bu ülkenin birinci işi olmalı…
Yaşananlar ortada…
Türkiye yıllarca sorunlarını tabu kıldı ve bu sorunları bırakın çözmeyi, sorun olarak bile görmedi.
Kürt sorunu bir isyan olarak algılandı, asayiş tedbirlerine indirgendi.
Kamusal alanda dini görünürlülük yasak kavramı ve muamelesiyle karşılaştı…
Sonuç belli: Sadece Kürt meselesi açısından bakıldığında acımasız ve sürekli bir çatışma, ülkenin siyasi dengelerinde altüst oluş, demokrasiden ve huzurdan kaybedilmiş yıllar, yüzlerce faili meçhul cinayet ve dağ infazı, yitirilen binlerce can…
İlk kez "yasakçı ve reddiyetçi güzergâh"ın dışına çıktığımız ya da çıkmaya çalıştığımız bir döneme girdik.
Bunda toplumsal olgunlaşma sürecinin, ifade özgürlüğü ortamının payı var.
Bu yoldan hiçbir şekilde çark edilmemelidir.
Yüksek ses, demokratik ses, evet ihtiyaç bu…
Siyasi iktidarın, toplumun, basının demokratik sesinin yükselmesine bu nedenle ihtiyaç var…
At gözlüklülere, az akıllılara sakın ola kulak asmayın…
yenişafak
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle