En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

Uzlaşma ne zaman şarttır?



Geçenlerde Vahap Coşkun "Uzlaşma söylemini sorunlu buluyorum" başlıklı önemli bir yazı yazdı. (Taraf, 27 Ağ) Ben de Coşkun'un bıraktığı noktadan ilerleyerek birkaç şey söylemek isterim.
Yazısında "Kürt Açılımı"yla birlikte 'uzlaşma' son günlerin sihirli kavramı oldu. Bol bol uzlaşmanın erdemlerinden dem vuruluyor, tüm çevrelerin içine dâhil olmadığı bir uzlaşma gerçekleşmeden hiçbir adımın atılamayacağı belirtiliyor ve herkesin uzlaşması gerektiği düşüncesi ön plana çıkarılıyor" diyen Coşkun böyle bir uzlaşma anlayışının hiçbir şeyi değiştirememekle, statükoyu aynen korumakla sonuçlanacağını, esasen uzlaşmayı "olmazsa olmaz" sayanların önemli bir kısmının muradının da bu olduğunu söylüyor.

Gerçekten de uzlaşma kavramını bugün gündemde olan Kürt Açılımı'yla ilgili olarak kullanırken, açılımın farklı boyutlarını birbirinden ayırt etmeye dikkat etmek gerekiyor. Açılım dediğimiz paketin çeşitli boyutları var ve bu boyutların niteliğine göre uzlaşma aranmasının yanlış ya da gerekli olduğu durumlar çıkıyor karşımıza.

Temel olarak üç boyut olduğunu söyleyebiliriz.

Birinci boyutta ihlal edilmiş temel hakların geri verilmesi var.

İkinci boyutta, idari yapıda ve devletin işleyişinde yapılması gereken değişiklikler yer alıyor.

Üçüncü boyut ise doğrudan doğruya PKK'ya yönelik olarak, şiddeti bitirmek ve dağdakileri indirmek için atılması düşünülen adımlarla ilgili.

Birinci grup reformlarda -yani temel hakların iadesinde- Coşkun'un da belirttiği gibi, uzlaşma aramak demokrasinin en temel ilkesini hiç anlamamaktır. Bir insanın ana dilini özgürce kullanıp kullanamayacağını, çocuğuna istediği adı koyup koyamayacağını, ana dilini ve kültürünü geliştirme çalışmaları yapıp yapamayacağını, kendi kimliğini rahatça ortaya koyup koyamayacağını çoğunluğa sorarak karara bağlayamazsınız. Bu konuda hiçbir Meclis, hiçbir hükümet ya da hiçbir kamuoyu yetkili değildir ki uzlaşma aransın. Temel hakların "insan olmaktan kaynaklanan ve geri alınamaz haklar" oluşunun anlamı da zaten budur. Hükümetin bu konuda atacağı adımlar bir hatanın hatta suçun düzeltilmesi niteliğindedir ve bu tür reformları hiç kimseye danışmadan, hiçbir uzlaşma aramadan tek başına yapabilir.

İkinci grupta yer alan; idari yapıda ve devletin işleyişinde yapılması gereken değişiklikler için ise uzlaşma aranması iyi bir şeydir; ama şart değildir. Bugünlerde birçok köşede uzun uzun anlatıldığı gibi, üniter bir devlet daha merkeziyetçi ya da daha ademi merkeziyetçi olabilir. Yerel yönetimler güçlendirildi, belediye meclislerinin yetkileri artırıldı diye; valilerle belediye başkanları arasındaki yetki ve sorumluluk paylaşımında değişiklikler yapıldı diye; o ülkenin üniter yapısı bozulmaz. Dolayısıyla herhangi bir iktidar, herkesi ikna etmek zorunda olmadan, Meclis'te yeterli çoğunluğu varsa, kendi siyasi programı doğrultusunda esaslı bir yerel yönetim reformuyla idari yapıda köklü değişiklikler yapabilir. Ayrıca devletin işleyiş biçimine ilişkin değişikliklere de imza atabilir. Diyelim, koruculuğu kaldırmaya, değiştirilmiş yer isimlerini iade etmeye karar verebilir. Ayrıca, yine gücü yetiyorsa, herhangi bir uzlaşma sağlayamasa da Seçim Kanunu'nu değiştirip barajı indirebilir. Bütün bunların uzlaşmayla yapılması arzu edilir ama şart değildir.

Gelelim açılımın üçüncü boyutuna...

PKK'nın silahlı bir örgüt olarak tasfiyesi; dağdakilerin indirilmesi ve topluma kazandırılması için düşünülen tedbirler, örneğin gündeme gelebilecek bir affın niteliği ve kapsamı... İşte bu nokta uzlaşma gerektirir. Hem de Meclis'i, muhalefet partilerini aşan, toplumun -yüzde yüzünü değilse bile- geniş kesimini kapsayan bir uzlaşma arayışını... Bu noktada ne devletin ne de Meclis'in ya da hükümetin tek başına toplum adına affetme kararı vermesi doğru olmaz. Eğer geçmişe sünger çekilecekse, bunu geçmişte acı çekenlerin, mağdur olanların yapması, psikolojik olarak buna hazır olması gerekir.

İşte bu yüzden de, akıllı bir iktidar ve iyi bir lider bu noktada halkın nabzını iyi yoklamalı, toplumsal psikolojiyi mutlaka dikkate almalıdır. Ancak bazen toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden siyasi partiler, temsil ettikleri kitlelerin fikir-duygu durumunu yansıtmıyor, kendi siyasi çıkarlarını ön plana alıyor olabilirler. O yüzden de uzlaşma aramak mutlaka muhalefetteki siyasi partilerle uzlaşma aramak anlamına gelmez. Böyle durumlarda iktidarlar karşılarında barikat kuran siyasi partileri by-pass ederek doğrudan geniş kitlelere yönelebilir; gereken uzlaşmayı orada arayabilirler.

Bugün gerek CHP'nin gerekse MHP'nin söylemlerine baktığımızda durumun yukarıda anlatıldığı gibi olduğunu görmek hiç de zor değil. AK Parti'nin vadettiği açılımı yapabilmesi için CHP ve MHP'yle uzlaşmaya değil, onları aşıp onların tabanlarına ulaşmaya ihtiyacı var.

Uzlaşma aramanın yanlış olduğu alanlarda tereddüt etmeden harekete geçmek; uzlaşmanın arzu edilen ama şart olmadığı durumlarda bunun için çaba harcamak ama fazla zaman kaybetmemek; uzlaşmanın gerekli olduğu alanlarda ise bürokrasinin ya da siyasi partilerin önüne diktikleri barikatları aşıp halkla uzlaşı için çalışmak...

Sanırım bu da usule ilişkin bir yol haritası olabilir.

bugün



Bu yazı 1,005 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,350 µs