En Sıcak Konular

Ismet Berkan


Ismet Berkan
0 0 0000

Kürt sorununu en iyi cumhuriyet çözer



Daha önce onlarca kez yazdım, bir kez daha tekrar edeceğim:
Cumhuriyetin sloganı ‘özgürlük-eşitlik-kardeşlik’tir.
Buna göre, cumhuriyetin yurttaşları özgür bireyler olacaklardır; kanun önünde eşit bireyler olacaklardır; birbirleriyle kardeşçesine dayanışma içinde olacaklardır.
Fransız Devrimi’nin 200. yıldönümü nedeniyle, eski sol gerilla teorisyeni, o dönemin (1989) Fransa Cumhurbaşkanı Danışmanı Regis Debray, Türkiye’de hâlâ zaman zaman parlayan bir tartışmaya neden olan bir yazı yazdı, cumhuriyet ile demokrasi arasında bir ayrım yapan.
Aslında onun amacı 1776’daki Amerikan Devrimi’nin kurduğu cumhuriyet ve demokrasi ile 1789 Fransız Devrimi’nin kurmak için 150 yıl daha uğraştığı cumhuriyet ve demokrasi arasındaki çarpıcı farkları vurgulamaktı.
Ama Türkiye’de bu makale (tam metni neredeyse hiç okunmadan) cumhuriyetle demokrasi arasında sanki bir karşıtlık varmış gibi algılanarak yıllarca tartışıldı.
Bu, teoride saçma ama Türkiye pratiğinde o kadar da saçma olmayan tartışma hâlâ zaman zaman parlıyor.
Amerika’nın kurucu babalarına bakacak olursanız, cumhuriyet demek zaten demokrasi de demektir. Demokrasiyi
içermeyen, hukukun üstünlüğüne ve insan  haklarına dayanmayan bir cumhuriyet zaten onlar için hayal bile edilemez.
Buna karşılık dünyanın geri kalanında yaşayan bizler biliyoruz ki, dünyada ne cumhuriyetler var, onların demokrasiyle uzak yakın ilişkisini kurmak imkânsız gibi bir şey. Ve maalesef bizim Cumhuriyetimiz de, Amerika’daki, hatta Fransa’daki anlamında bile bakılsa en fazla yarı-demokrasi olma sıfatını hak edebilir.
Neden yarım demokrasiyiz?
Çok basit bir sebeple: Cumhuriyeti kuranlar, 1920-22 arası dönemi, o dönemin kendine özgü hukuki ve siyasi şartları nedeniyle kuvvetler ayrılığı değil, bir kurucu meclisin maddi manevi bünyesinde ifade edilen kuvvetler birliği uygulamasıyla geçirdiler. Sonra Cumhuriyet kurulduktan, yani saltanat sona erdirilip halk teba olmaktan çıkarılıp eşit vatandaş statüsü kazandıktan sonra da maalesef bu kuvvetler birliği ilkesi geçerli oldu.
O sebeple bizde hukukun üstünlüğü ilkesinin, kâğıt üstünde bile olsa kuvvetler ayrılığı ilkesinin gelmesi için bir askeri darbe yapılmasını, 27 Mayıs’ı beklemek gerekti.
1920’den 1961’in 15 Ekim’indeki seçimlere kadar Türkiye’de Anayasa tarafından güvence altına alınmış bir demokrasiden söz etmek imkânsız. (Evet, 1950-60 arasının Demokrat Parti dönemini de demokrasi sayamayız, bu dönem demokratikleşme yönünde ciddi bir ilerlemeyi temsil etse dahi.) Ancak 1961 sonrasının demokrasisi de aslen kâğıt üstünde bir demokrasidir, darbeyi yapan subayların cuntası adeta bir siyasi parti grubu gibi
aynen parlamentoda durmaktadır, üstelik kaydı hayat şartıyla. Rejimin her alanında askeri vesayet sürmektedir. Ordu içinde türlü çeşitli nedenlerle 27 Mayıs cuntasının merkezinde yer alamamış subaylar her an darbe yapabilir biçimde tetikte beklemektedir vs.
Bu durum o gün bugün değişmedi esasen. Üstelik arada biri tam darbe olmak üzere defalarca rejime ciddi müdahaleler de yapıldı.
Evet Türk demokrasisi o gün bugündür, biçimi zamana ve şartlara göre değişse de vesayet altında, eksikli, kusurlu bir yarım demokrasi.
Bugün de bu böyledir.
Ülkeye gerçek anlamda kuvvetler ayrılığı gelene kadar da, yani hükümetlerin parlamentoyu kontrolü bir anayasal zorunluk olmaktan çıkana, hükümetlerin yargı üzerindeki etkisi demokratik yollarla ortadan kaldırılana kadar da ülkemiz yarım demokrasi olarak kalacak.
***
Başta Kürt sorunu olmak üzere siyasi ve ekonomik sorunlarımızın tamamına yakınının kökeninde Cumhuriyetimizin gerçek bir cumhuriyet olamaması, bir türlü yarım demokrasiden tam demokrasiye geçemememizin yattığını söylemek yanlış olmaz.
Hiç şüpheniz olmasın ki, Kürt sorununun gerçek çözüm zemini, Türkiye’nin demokrasinin bütün kurum ve kurallarını içselleştirmiş bir cumhuriyete, ders kitaplarında yazılan türden ideal bir cumhuriyete sahip olmasıyla yaratılabilecektir. Ondan önce bazı simgesel ve önemli adımlar atılabilir, daha önce inkâr edilen haklar verilebilir belki ama bütün bunların güvencesi gerçek bir demokrasiyi emreden demokratik bir anayasa olacaktır.
***
Açık konuşmakta fayda var: Yokluğundan şikâyet edilen hakları demokratik yollarla, siyasi mücadeleyle almak mümkün gibi gözükseydi, acaba Kürtlerin bir bölümü yine de ellerine silah alıp dağa çıkar mıydı,
25 yıldan fazla süreyle dağda kalır mıydı,
bunca ölü verir miydi?
Bu sorunun cevabını düşünmenizi öneririm.
Bu sebeplerle diyorum: Kürt sorununa en iyi çözümü cumhuriyet sağlar ama demokratik cumhuriyet!

radikal



Bu yazı 919 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Temmuz 2012 ‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
    • 10 Mart 2012 Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
    • 25 Haziran 2011 PKK dağdan nasıl iner
    • 26 Şubat 2011 1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
    • 26 Aralık 2010 Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
    • 2 Kasım 2010 PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
    • 31 Ekim 2010 ‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
    • 27 Temmuz 2010 Askeri vesayetin hukuki altyapısı
    • 24 Temmuz 2010 Enerji stratejimiz var mı?
    • 21 Temmuz 2010 Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
    • 14 Temmuz 2010 İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
    • 7 Temmuz 2010 Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
    • 5 Temmuz 2010 Dindar solcular
    • 3 Temmuz 2010 Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
    • 26 Haziran 2010 Hep aynı denklemin içine sıkışmak
    • 24 Haziran 2010 Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
    • 13 Haziran 2010 Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
    • 6 Haziran 2010 Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
    • 24 Mayıs 2010 Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
    • 4 Mayıs 2010 Eski defterleri açmak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,330 µs