Taraf gazetesi geçen hafta cuma günü bir belge yayımladı, o günden beri bunu konuşuyoruz.
Belge, bir Ergenekon davası şüphelisinin avukatı olan, daha sonra kendisi de aynı soruşturmada şüpheli olarak tutuklanan bir kişinin ev ve işyerinde yapılan aramalarda polis tarafından bulunmuş ve sonra da polis veya savcılık tarafından gazeteye sızdırılmış.
Kendisi gazi unvanlı ve tutuklanıp kendi iradesiyle iade edene kadar da Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek madalyalarından birinin sahibi olan emekli asker-avukat kişide bulunan belge, üzerinde yazılana göre Genelkurmay Başkanlığı’nın Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanmış bir psikolojik harekât planı. Bu planın ana hedefleri de ülkenin seçimle gelmiş meşru Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ile Fethullah Gülen ve onun ‘hareketi’ni iktidardan uzaklaştırıp hareketsiz hale getirmek, özellikle Fethullah Gülen hareketinin itibarını sarsmak, bunun için sahte delil yerleştirmekten diğer suçlamalara kadar her şeyi gündeme getirmek.
Belgenin bu denli büyük tartışma yaratmasının nedeni açık: Bir devlet kurumu, kendi seçilmiş meşru hükümetini devirmek için plan yapar mı? Üstelik bu devlet kurumu disiplini, emir komuta zincirini her şeyin önünde tutan bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı olacak ve söz konusu belge Genelkurmay Başkanı’nın ‘Biz demokratik rejime ve hukuk devletine bağlıyız’ dediği günlerde kaleme alınmış olacak...
Tabii hemen, ‘Belge gerçek mi, sahte mi’ tartışması yapıldı; ama haberin çıktığı gün Genelkurmay Başkanlığı kamuoyuna, ‘Konuyu her yönüyle soruşturmak üzere’ Genelkurmay Askeri Savcılığı’na emir verildiğini duyurdu. Genelkurmay açıklamasında belgeyi doğrulayan veya yalanlayan bir ima dahi yoktu.
Geçmişte Genelkurmay’ın kategorik yalanlamalarına alışık olduğumuz için bu durum dikkat çekti, mesela Radikal haberi ‘Genelkurmay’ın yalanlamadığı belge’ diye verdi. Hemen hemen her gazetede Genelkurmay’ın yalanlama yapmamış olmasına dikkat çekiliyordu.
Öte yandan, mevcut iki Ergenekon iddianamesine ve eklerine bakıldığında, Genelkurmay Başkanlığı belgesi gibi duran çok sayıda belgenin Genelkurmay dışında hazırlanmış sahte belgeler oldukları gerçeği de ortadaydı.
Ancak şunu görmek lazım: Gazete haber sayfalarına ve köşe yazılarına yansıyan algı, belgenin gerçek OLABİLECEĞİ algısıydı. Genelkurmay’ın kısa bir idari soruşturma yapıp belgeyi yalanlamış olmaması da bu algıyı güçlendiriyordu.
Son bir nokta: ‘Belge’den kastedilen şeyin ne olduğu da tam belli değildi aslında. Yani burada basılı bir kâğıt ve üzerinde ıslak imza olan bir ‘belge’den mi söz ediyorduk, yoksa elektronik ortamda yazılmış bir yazıdan, yani bir bilgisayar dosyasından mı? (Hangisinin sahtesini üretmek daha kolay? Aslında ikisinin de...)
Dün sabah önce Genelkurmay Askeri Savcılığı’ndan, ardından da Genelkurmay Başkanlığı’ndan konuyla ilgili açıklamalar geldi.
Askeri Savcılık, henüz elinde ‘orijinal’ (bugünün elektronik ortamında ‘orijinal’ ne demek o da ayrı tartışma konusu) belgeler olmaksızın, Genelkurmay karargâhında yaptığı ön incelemede Taraf’ta yayımlanan belgenin Genelkurmay’da yazılmadığı kanaatına vardıklarını söylüyor ama ‘orijinal’ üzerinde gerekli araştırmadan sonra kesin bir kanaat açıklanacağını bildiriyordu.
Yani aslında hâlâ kuvvetli bir yalanlama yoktu.
Genelkurmay’ın açıklamasında ise yalanlamanın neden yapılmadığı dolaylı olarak açıklanıyordu: Konu yargıya intikal etti, biz çıkacak her türlü sonuca hazırız, belge bizde hazırlanmışsa ilgilileri cezalandırırız, çünkü aramızda demokrasi ve hukuk devletine inanmayanları barındırmayız, belge sahte ise bu sahtekârlığı kimin yaptığını da bulmaya çalışacağız.
Gördüğünüz gibi aslında geçen hafta bu haber yayımlandığı gün neredeysek hemen hemen oradayız.
Ama ‘hemen hemen’ oradayız. Şu aradan geçen üç-dört günde kim itibar kazandı, kim kaybetti? Eğer bu bir ‘Halkla ilişkiler savaşı’ ise (Psikolojik savaş demeye dilim varmıyor çünkü) şu anda bu savaşta kim galip
durumda, kim mağlup?
İşin halkla ilişkiler cephesini yakından ilgilendiren bazı başka sorular da var.
Mesela, ben dahil sokaktaki vatandaş şunu bilmek istiyor: Genelkurmay karargâhı, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin hiçe sayılarak hükümetine karşı tertipler planlanan bir yer midir, değil midir?
Sadece bu sorunun cevabını merak etmiyoruz, bir de güvenmek istiyoruz: Bizim ordumuz demokrasiye ve hukuk devletine sonuna kadar sadıktır, kendi hükümeti ve vatandaşları aleyhine böyle kampanyalar düzenlemekle uğraşmaz.
Böyle konularda geleceğe bakmak gerektiğini, geçmişe saplanmanın yanlış olduğunu vs. biliyorum ama insan yine de, çok uzaklara gitmeden yakın zaman önce olmuş ve ortaya çıkmış pek çok şeyin askeri karargâhlarda yazılıp çizildiğini, bu planların kısmen de olsa yürürlüğe girdiğini de bir türlü unutamıyor.
radikal
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle