BRÜKSEL
Avrupa Parlamentosu seçimi... İngiliz The Economist dergisinin deyişiyle zengin dünyanın en büyük seçimi. AB üyesi 27 ülkede tam 375 milyon kayıtlı seçmene sahip olduğu için öyle.
Ama kimin umurunda?..
Haklı bir soru.
Çünkü, geçen hafta yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde AB ülkelerinde çok az seçmen zahmet edip sandık başına gitti. Seçimlerde yüzde 43’le son otuz yılın en düşük katılımı yaşandı.
Avrupa Parlamentosu’nun artan ağırlığı ve rolüne rağmen hâlâ bu kadar ilgisizlikle karşılanıyor olması, AB açısından hiç de iç açıcı bir durum değil.
Bir başka olumsuzluk şu:
Seçmen, Avrupa Parlamentosu için oyunu kullanırken, siyasal bir tercihte bulunurken de ‘ulusal sorunlar’ ağır basıyor.
AB’nin daha hâlâ katetmesi gereken büyük mesafe var. Tek tek başkentler bugün de AB’nin başkenti Brüksel’e ağır basıyor. Herkes önce kendi başkentine bakmaya devam ediyor.
Nitekim, dün sabah Uluslararası Basın Merkezi’nde bazı politikacı, gazeteci ve uzmanlardan oluşan bir grupla, seçimler ve Türkiye konusunu tartışırken, Liberal Demokrat bir milletvekili şöyle dedi:
“Evet, seçim sonuçları öyle ki, bundan sonra Türkiye’nin üyelik süreci biraz daha problemli hale gelebilir. Ancak şunu unutmayın. 27 AB ülkesinin başbakanları ne düşünüyor?.. İşte önemli olan soru budur. Avrupa Parlamentosu milletvekillerinin Türkiye’yle ilgili düşüncesinden daha önemli olan başbakanların görüşüdür.”
Avrupa Parlamentosu seçimlerinden çıkan öncelikli iki sonuç şöyle özetlenebilir:
(1) Sosyalistler fena kaybetti.
(2) Türkiye’nin işi daha güç...
İngiltere’de iktidardaki İşçi Partisi perişan oldu. Hollanda da sol hezimete uğradı. Fransa, Almanya ve İspanya’da Sosyalistler, Sosyal Demokratlar geriledi. Yunanistan dışında sol partiler kaybetti.
Buna karşılık örneğin Fransa’da Sarkozy, Almanya’da Merkel seçim sandığında iyi iş yaptılar. İtalya’da, ekonomik krize ve onca skandala rağmen Berlusconi durumu yine idare etmesini bildi.
Ekonomik krize ve işsizliğe karşın bu üç ülkede merkez sağın, üstelik iktidarda olmalarına rağmen oylarını arttırmalarının temelinde ne yatıyor?
Yanıt şu olabilir:
Merkez sağın, ekonomik krizden çıkış konusunda kitlelere sosyalistlere kıyasla daha çok güven vermesi ve merkez soldaki liderlik boşluğunun devam ediyor olması...
Frankfurter Allgemeine Zeitung dünkü başyazısında, Almanya’daki seçim başarısı konusunda muhafazakar Merkel’in ‘sosyal demokratlaşması’nın oynadığı rolden söz ediyordu.
Türkiye açısından yine abartılmaması koşuluyla bir başka olumsuzluk, yabancı düşmanı, İslam düşmanı aşırı ya da uç sağ partilerin birçok AB ülkesinde, özellikle İngiltere ve Hollanda’da güçlenmeleri...
Ama bu arada Türkiye için olumlu iki gelişmeden söz edilebilir.
Biri Yeşiller...
Diğeri Liberaller...
Almanya, Fransa ve Belçika’da Yeşiller iyi bir çıkış yakaladılar. Almanya’da, Türkiye’nin AB üyeliğine genellikle olumlu bakan, Amerika’yla yakın ilişkilere açık olan liberal Hür Demokrat Parti oylarını arttırdı.
Şu da gözardı edilmesin:
Sosyalistler’in inişe geçmiş olmalarına rağmen, Yeşiller’le Liberaller’in almış oldukları iyi sonuç, Avrupa Parlamentosu’nda ‘Türkiye cephesi’nin yine de çoğunlukta kalmasını sağlıyor denebilir.
Türkiye güncelliğini koruyor.
Korumaya da devam edecek.
Dün sabahki sohbetlerde bir kez daha ortaya çıktı:
Top bizde!
Demokratikleşmek... Asker-demokrasi ilişkisini, laiklik-demokrasi ilişkisini rayına oturtmak... Kıbrıs sorununun çözümü yolunda yürümek...
Brüksel’deki düşünce üretim merkezlerinden birinin yetkilisi şöyle dedi:
“Türkiye’de 2002 ile 2004 arasında yapılanlar çok önemliydi. 2005 sonrası işler yavaşladı.”
Sorunumuz bu.
2003-2004 ruhu yani...
Brüksel’de bu ruhu arayanlar var. Çünkü Türkiye’nin bugün verdiği fotoğraf, Avrupa Birliği’nin görmek istediği fotoğraf değil. Çok eksiğimiz var. Bu nedenle Ankara’dan 2003-2004 heyecanı bekleniyor. Brüksel’deki bu beklenti haksız değil.
Biliyorum sorulacak şimdi:
Yapsak da alacaklar mı?..
Önemli olan Türkiye’nin reformcu yoldaki yürüyüşünü devam ettirmek. AB üyeliği sonunda olur olmaz, ama reform yolunda yürümeden de Türkiye kendi insanı için iyi olanı, güzel olanı yakalayamaz.
Sorun budur.
Yarın da Brüksel’den devam...
milliyet
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle