Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
0 0 0000
Doktor yazısı tarihe mi karışıyor?
Haberi bugünkü gazetelerde okudum: İlk olarak aile hekimliğinde yürürlüğe girecek bir uygulama ile el yazısı doktor reçeteleri tarihe karışacakmış. Islak imza ve kaşe dışındaki tüm bilgiler el yazısı yerine bilgisayar ortamında elektronik olarak yazılacakmış.
Otuz yıldan beri hemen her gün onlarca reçete yazan bir hekim olarak hüzünlendim.
Reçete, üzerinde birkaç kelime bulunan, eczaneden ilaç almaya yarayan basit bir kâğıt parçası değil, bir hekimin namusudur.
Reçete hastaya verilen değerin, ona duyulan saygının bir ifadesidir. Yazının okunaklı olması kadar ‘güzel’ olması da gerekir.
Hastalarımın ellerinde gördüğüm, kargacık-burgacık yazılmış, çok zor
okunan veya bazen okunması hiçbir şekilde mümkün olmayan, karalanmış gibi reçeteler bana hastaya değer verilmemiş, saygısızlık yapılmış hissi verir. Bu reçeteler doğru uygulansalar bile hastaya hiçbir faydası olmayacakmış gibi gelir bana.
Doktor yazısı neden okunaklı değildir?Doktorların el yazılarının ‘okunaksız’ olması sade bize özgü bir şey değil; adeta evrensel bir özellik. Türkçe’ de olduğu gibi birçok dilde ‘doktor yazısı’ diye de ‘Bunu ancak eczacılar okuyabilir’ diye de sözler olduğunu biliyorum.
Bu okunaksız reçetelerin pek çok sebebi olabilir.
Bunlar içinde başta geleni, doktorların ilaç isimlerinin yazılışlarını tam bilmedikleri için, baş harfini ve birkaç harfini yazıp gerisini çiziktirmeleridir. Çünkü birçok ilacın isimlerini doğru yazmak gerçekten zordur; pek çok sessiz harf yan yanadır.
Bir başka sebep olarak da, doktorların reçete yazarken zaman yitirmemek için çala kalem yazdıkları ileri sürülebilir. Gerçekten de devlet hastaneleri polikliniklerinde günde 100’ e yakın hasta bakan hekimlerden özene bezene yazılmış bir reçeteyi kimse beklemez herhâlde.
Bizim zamanımızda ve tabii bizden önceki yıllarda şimdiki kadar bol kitap, dergi gibi tıbbi kaynak olmadığı için tıp öğrencileri derslerde not tutmak, hocanın ağzından çıkan her sözü kaydetmek zorundaydılar. İşte bu her şeyi hızlı yazmanın yazıları kötüleştirdiği de söylenir.
Okunaklı reçeteler şartReçetelerde ilaç isimlerinin okunaklı ve doğru olarak yazılması kadar ilaçların dozları ve kullanma şekillerinin de mutlaka özenle belirtilmiş olması gerekir.
Birçok ilacın aynı isimli, ama farklı dozajlı şekilleri olduğu gibi, farklı miktarlı formları da vardır. Bunun için ilacın dozu ve miktarı okunaklı olarak yazılmalıdır.
İlacın nasıl kullanılacağı da çok önemlidir. Günde kaç kere alınacağı, tedavi süresi, yemek zamanlarıyla ilişkisi (aç, tok, yemek arası…) ve hastanın başka ilaçları varsa bunların hangisinin önce, sonra veya aynı zamanda mı alınacakları da reçetede belirtilmelidir.
Yanlış okumalar hastalara yanlış ilaçların verilmesine veya yanlış dozların uygulanmasına sebep olabilir. Hastalar tedaviden yarar sağlamayacakları gibi, zarar bile görebilirler.
Reçeteyi tarif etmek de gereklidirReçeteye gösterilen özen yanında hastalara ilaçları nasıl kullanacakları iyice anlatılmalı, hatta uygulama şekilleri gösterilmelidir.
Tabii, doktorların her ilacın nasıl uygulanacağını göstermesi de mümkün değildir. Fitil şeklindeki bir ilacın uygulama şeklini kendi üzerinde göstermesi her halde hiçbir doktordan beklenmez, ama bu durumda da hastaya çok ayrıntılı açıklama yapılmalıdır ki, bir yanlışlık olmasın:
Doktorun biri hastasına genital bölgesine yerleştirmesi için bir fitil yazmış ve ‘Bunu sabah akşam rahminin ağzına koy’ diye de tarif etmiş. Hasta ‘peki’ diyip gitmiş. Kontrolde doktor hastasına ilacın iyi gelip gelmediğini, yan etkisini görüp görmediğini sormuş. Hasta “İlacın faydasını görüp görmediğimi söyleyemeyeceğim, çünkü eşimin ağzı hem çok köpürdüğü hem zehir gibi olduğundan tedaviyi tam yapamadık” diye cevaplamış. Doktor şaşırmış, “Bunun eşinle ne alâkası var, ilacı sen kullanmadın mı ?” demiş. Hasta, “ Doktor bey, sen bana ilacı Rahmi’ nin ağzına koy, demedin mi? Ben de ilacı sabah akşam eşim Rahmi’ nin ağzına koydum.” demiş
Bu yazı 1,807 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
31 Ekim 2014
Günde 3 bardak süt kemik kırığı ve ölüm riskini artırıyor
-
14 Mayıs 2013
Akademik sahtekârlık geleneğinin kime ne zararı var
-
11 Aralık 2012
Yakında ruh hastası olmayan kalmayacak
-
9 Ekim 2012
Bir Türk tıp alanında Nobel alabilir mi?
-
3 Ekim 2012
Burun damlaları ile aldatılıyor muyuz?
-
2 Ekim 2012
Kimi kime şikâyet edelim?
-
1 Ekim 2012
Türkiye'de mamografi taramaları rezaleti
-
16 Eylül 2012
Mamografi taramalarına karşıyım
-
10 Eylül 2012
Modern tıbbın son numarası: Aşırı teşhis
-
8 Eylül 2012
Mamografi kanser riskini arttırıyor
-
7 Eylül 2012
Benzer ilaç nedir?
-
28 Ağustos 2012
Meme taraması saç taramaya benzemez
-
14 Ağustos 2012
Antibakteriyel ürünlerdeki büyük tehlike
-
6 Ağustos 2012
Sağlıklı suda hiçbir mikrop olmamalıdır
-
30 Temmuz 2012
Enerji içecekleri yasaklanmalıdır
-
23 Temmuz 2012
Damacana mı musluk suyu mu?
-
10 Temmuz 2012
İlaç tanıtımında bundan iyisi Şam'da kayısı
-
23 Haziran 2012
Bir sağlık haberi skandalı
-
13 Haziran 2012
Ot-Çöp tüccarlarından alacağımız dersler de var
-
17 Nisan 2012
Sönmez gene döndü
Yorumlar
+ Yorum Ekle