En Sıcak Konular

Ismet Berkan


Ismet Berkan
0 0 0000

Erdoğan'a yeniden kredi açmak



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta sonunda hükümetinde çok kapsamlı değişiklikler yaptı. Pazar günü bu köşede çıkan yazıda da söylemeye çalıştım, Başbakan Erdoğan kendisine yönelik bir temel eleştiriyi ciddiye almış ve bu eleştiri konusunu tamamen olmasa bile ortadan kaldırmak için bir çaba içine girmiş durumda.
Bunu da adıyla söyleyelim: Başbakan Erdoğan, özellikle partisinin 22 Temmuz seçim başarısının ardından, en sert eleştiren bazı çevrelere göre ‘Putinleşme’ sözünü daha yumuşak söyleyenlere göre ise ‘Başkalarına tahammülsüzlük’ eğilimleri içine girmişti.
Yani, Başbakan hem hükümet içinde, hem partisinde hem de genel olarak devlet yönetiminde kendisininkinden başka hiçbir görüşe önem vermeyen, çatışmacı, medyadaki eleştirilerin tamamını kendi şahsına bir saldırı gibi alan, kimseyle hiçbir konuda uzlaşmaya yanaşmayan, hele hele muhalefeti tamamen dışlayan bir tarz içine girmişti.
Şimdi, ben dahil pek çok kişi, özellikle Bülent Arınç’ın hükümete girmesini ve Ali Babacan’ın da ekonominin başına bu denli geniş yetkiyle yeniden dönmesini, Erdoğan’ın ilk dönemine geri dönüş sinyali, çatışmacı olmak yerine herkesi dinleyen, uzlaşma yollarını arayan bir başbakan olmak istemesine bağlama eğiliminde.
Özellikle pazar gününün ve dünün gazetelerinde konuyla ilgili yazı yazan çok sayıda önemli köşe yazarı, Erdoğan’ın hamlesini ‘Çatışmacılıktan vazgeçme işareti’ olarak algılamış ve bu algıya dayanarak da Başbakan’a yeniden bir kredi açma eğilimine girmiş durumda.
Eğer benim kredimin bir önemi varsa hemen söyleyeyim: Başbakan yönetme üslubunu değiştirecek, daha az yüksek sesle konuşup daha çok kendisi gibi düşünmeyenleri iknaya çalışacaksa, kredim onundur.
Ama biz Türkiye’de yoğurdu bile üfleyerek yemeye alışmış bir neslin çocuklarıyız, o yüzden Başbakan’ın davranışlarını biraz daha izlemek sanki daha iyi olur.
***
Geçen zamanı Türkiye kaybetti, onu geri getirmeye imkân yok ama bugünden
tezi yok, ülkenin ana gündem maddesinin ekonomik kriz olması gerekiyor.
Başbakan, cumartesi günü Odalar Birliği kongresinde Radikal’i, ima yoluyla da olsa ‘şeamet tellalı’ olmakla suçladı. Radikal, Merkez Bankası’nın bu yılın ilk çeyreğine ilişkin çift haneli küçülme olabileceği yönündeki tahminini manşetine taşımıştı birkaç gün önce. Başbakan, ‘Aynı raporda yılın ikinci yarısında da düzelme olabileceği söyleniyor ama onu koymuyorlar’ dedi bizim için, oysa haberimizin içinde bu da vardı.
Her neyse burada mesele Radikal’in haberinin doğruluğu veya çarpıtılmışlığı değil, mesele Başbakan’ın ‘moral verme’ye bu denli takılmış olması ve bana göre yanlış yerde durması.
Elbette böyle kriz dönemlerinde toplumun morali, geleceğe ilişkin iyi beklentiler içinde olması önemlidir; krizin psikolojik boyutunu hiç unutmamak gerek. Ama şunu da unutmamak gerek: Kriz sadece psikolojik değil, işin hepimizin damarlarına kadar giren bir gerçek boyutu da var.
İşsizlik gerçek. Piyasadaki daralma gerçek. İç talebin bir türlü canlanamaması gerçek. İhracata çalışan şirketlerin dış pazar daralmasından ötürü batma noktasına gelmesi gerçek.
Ve Başbakan eğer topluma moral vermek istiyorsa, önceliği sokaktaki insan değil o şirketlerin sahip ve yöneticileri olmalı. Şirket sahip ve yöneticilerine morak vermek için de önce ülkede yaşanan gerçeği kavradığını, o gerçeğin bütün boyutlarına tam olarak hâkim olduğu, sorunların çözüm yollarını da bildiği izlenimini uyandırmalı. Ancak bu başarıldıktan sonra sokaktaki insana da moral vermek mümkün olabilir.
Başbakan, karşısına gelip onu dinlemek isteyen heyetlere, ‘Bana krizin altı ay süreceği söylendi, iki ayı da geçti zaten’ dediğinde bozduğu morali on meydan konuşmasıyla bile düzeltemez.
Bu tek cümlenin iş dünyasında kulaktan kulağa nasıl yayıldığını, cümleyi duyan insanların ‘Yok canım olmaz öyle şey’ deyişlerini duysa, Başbakan ne demek istediğimi eminim çok iyi anlardı.
Başbakan’a böyle yanlış bir cümleyi söyleten şey, hiç kusura bakmasın, kendi yönetme tarzıydı. Eski hükümetindeki bakanlar ona gerçekleri ya hiç söylemiyor veya olabilecek en pembe yorumuyla söylüyorlardı. Krizin bu yılın ortasında biteceği beklentisini Başbakan’da yaratmak kadar büyük bir kötülük olamaz.
***
Şimdi, yazının en başına dönüyoruz ister istemez: Başbakan, kendi bakanlarını gerçeği en acıtıcı biçimde de olsa söylemeleri yolunda teşvik edecek, kendisini eğer çıkarsa yeniden sağduyu çizgisine çekecek Bülent Arınç’ı kabinede ciddiye alacaksa, ülkenin bu denli sıkışık bir döneminde her türlü krediyi de hak eder.
Biliyorum bazılarının gözünü siyaset öyle boyamış ki, bu ekonomik krizi ülkenin AKP’den kurtulma şansı olarak görenler var.
Krizin elbette bir siyasi faturası da olacaktır ama inanın bana krizin ekonomik faturasının yanında bu konu çok da önemli değil. Esas Türkiye bu krizi kötü yönetmesi yüzünden bunca yıldır biriktirdiği sermayesini kaybediyor, en çok da son yedi yılın birikimini kaybediyor.
Kaybolan siyasi krediyi ve sermayeyi yerine koymak siyasetçinin sorunu ama kaybolan serveti, parayı, sermayeyi yerine koymak, işte o milli bir sorun.

radikal
 



Bu yazı 973 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Temmuz 2012 ‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
    • 10 Mart 2012 Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
    • 25 Haziran 2011 PKK dağdan nasıl iner
    • 26 Şubat 2011 1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
    • 26 Aralık 2010 Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
    • 2 Kasım 2010 PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
    • 31 Ekim 2010 ‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
    • 27 Temmuz 2010 Askeri vesayetin hukuki altyapısı
    • 24 Temmuz 2010 Enerji stratejimiz var mı?
    • 21 Temmuz 2010 Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
    • 14 Temmuz 2010 İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
    • 7 Temmuz 2010 Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
    • 5 Temmuz 2010 Dindar solcular
    • 3 Temmuz 2010 Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
    • 26 Haziran 2010 Hep aynı denklemin içine sıkışmak
    • 24 Haziran 2010 Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
    • 13 Haziran 2010 Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
    • 6 Haziran 2010 Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
    • 24 Mayıs 2010 Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
    • 4 Mayıs 2010 Eski defterleri açmak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,592 µs