En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Lütfen biraz samimiyet! Ya Erdoğan tepki vermeseydi?



Önce manzarayı doğru resmetmek lazım ki Davos'ta yaşananlar tastamam anlaşılabilsin. Malum tartışmayla nihayetlenen oturumda Başbakan Erdoğan tarihî bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı cumartesi günkü Zaman nüshasında aynen yayınladık; çünkü son derece önemli noktalara değiniyordu.
Bu konuşma zikredilmeden yapılan her analiz hatalıdır. Nitekim bizim medya bu hatayı ısrarla yapıyor. Başbakan Ortadoğu'da barış olmadan dünya barışının olamayacağını çok net bir şekilde anlatırken önemli bir denge kuruyor. Bir yandan 'Antisemitizm insanlık suçudur' tespitinde bulunuyor ve İslam fobisinin de antisemitizm kadar kötü bir davranış biçimi olduğunu ifade ediyor. Diğer yandan aynen şöyle diyor: "Hamas'ın da hatalarından, yanlışlarından vazgeçmesi lazım." Demek ki bazılarının iddia ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sadece İsrail'i eleştirmemiş.

Aslında panelin seyrini İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres değiştirmiştir. Peres kavga eder gibi konuşuyor. Bağırıyor ve zaman zaman elini Türkiye Başbakanı'na sallayarak onu doğrudan muhatap alarak, hatta suçlayarak konuşuyor. Bu ülkenin başbakanı bu durum karşısında ne yapabilirdi? Ya suspus olacak, bir kenarda oturup Gazze'de işlenen savaş suçları karşısında tepkisiz kalacaktı ya da yaptığı arabuluculuk ve barışa katkının hakkını vererek gerçekleri söyleyecekti. Başbakan Erdoğan da onu yaptı. Haklıydı; çünkü antisemitizm üzerine bu kadar net açıklama yapan bir devlet adamının eleştirilerinin odağında 'Yahudi milleti' değil, İsrail hükümeti vardı. O hükümetin insanlık dışı politikalarını dünyanın dört bir yanında İsrailli aydınlar da eleştiriyor. Çünkü Gazze'de sivil halk bombalanıyor, çocuklar öldürülüyor, yerleşim merkezlerine, hastanelere, okullara bombalar yağdırılıyor. Bu durum karşısında sessiz kalmak, savaş suçlarına ortak olmaktır.

NE YAPACAKTI BAŞBAKAN,SUSACAK MIYDI?

Peres'in cevap hakkı doğuran konuşmasından sonra Sayın Başbakan söz alıp derdini anlatacak; ancak bu sefer de başarısız bir panel yöneticisi devreye giriyor. Erdoğan'ı susturmak için nezaket dışı müdahaleler yapıyor. O da yetmiyor, eliyle Başbakan'ı susturmaya kalkışıyor. Daha o manzarayı seyrederken anladım ki panel yöneticisi dersine hiç çalışmamış. Tayyip Erdoğan'ın kim olduğunu bilmiyor, bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın böyle bir davranışa sessiz kalmayacağını anlamıyor. Ve kıyamet kopuyor. Başbakan, bir daha Davos'a gelmeyeceğini söylüyor, oradaki haksızlığa işaret ediyor ve toplantıyı terk ederek protestosunu gösteriyor.

Türk medyasının nasıl acul olduğunu söylemeye gerek var mı? Televizyon haberciliği bu ülkede ölüyor diyoruz; meslektaşlarımız bunu izzetinefis davası sayıyor ve gün ortasında gözlerini kapatıp gece üzerine güzellemeler yazıyor. Oysa durum vahim. Alelacele verilen haberler, çarçabuk yapılan analizler, bilip bilmeden alınan görüşler... Tam bir çuvallama örneği. Koca koca adamlar telefonla bağlandıkları canlı yayınlarda neler söylüyor neler. Daha ilk cümleden anlaşılıyor ki bazıları tartışmayı seyretmemiş, kendisini arayan muhabirin verdiği bilgi üzerine İsrail-Türkiye ilişkilerini aydınlatacak (!) beyanlarda bulunuyor.

Daha kötüsü de var. Canlı yayın heyecanı insanları sağduyulu konuşmalardan uzaklaştırıyor ve adeta konuşanları 'İsrail yanlısı' haline getiriyor. Sabah'ın iki buçuğunda da Başbakan'ı havaalanında karşılamaya gelen ve daha sonraki gün de açılış törenine iştirak eden on binlerce insanın medya aleyhine tezahürat yapması boşuna değil. Çünkü bazı insanların söyledikleri yenilir yutulur cinsten değil. Bazı kişiler, yaşananları Başbakan'ın 'Fevri tutum'una bağlıyor, bazısı "Bunun bir faturası var." diyor ve Türkiye'yi korkutmaya kalkıyor. Başbakan'ın diplomasi bilmediğinden dem vurarak ahkâm kesenler de o gece bir anda ortaya çıkıyor ve veryansın ediyorlar. Konuşulanları dinlediğinizde sanırsınız ki ortada iki kişi var: Biri diplomasi bilmeyen Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan; diğeri olgun devlet adamı Şimon Peres. Tabii ki medyanın kurguladığı bu vahim manzara tepkiye yol açar; açmıştır da. Çünkü adama sorarlar "Siz kimin medyasısınız? Siz kimin diplomatısınız?" Kaldı ki toplantıdaki gerçek, ne Peres'in olgunluğunu işaretliyor ne de Erdoğan'ın bilgi eksikliğini.

Bir an geriye gidelim ve tersinin vaki olduğunu var sayalım. Yani Peres o meydan okuyan sesiyle ve kabadayı edasıyla Başbakan'a verdi veriştirdi ve Erdoğan da buna sessiz kaldı. Bugün Erdoğan'a ağır eleştiri yöneltenler şöyle demeyecek miydi: "Sen nasıl bir başbakansın ki bu kadar onur kırıcı laflara tek bir kelam bile etmedin?" Evet, aynen öyle diyeceklerdi. İşte samimiyet de böyle durumda ortaya çıkıyor. Çünkü bizim medyadaki bazı arkadaşların derdi Türkiye'nin dünya siyasetindeki yeri, önemi, onuru, gururu değil. Onlar Tayyip Erdoğan ne yapsa kendilerine karşı safta yer arıyor ve buluyorlar. Bu bir takıntı. Zira bazı meseleler siyaset üstüdür, günlük politikalara feda edilemez. Yanlışa doğru demek tabii ki yanlıştır; ancak her şeye yanlış demek de o kadar vahim bir yanlıştır...

Aslında Peres ve İsrail'in havayı yumuşatıcı tavırları bizdeki İsrail yanlısı gözüken tavırları da berheva etti. Peres özür diledi mi dilemedi mi; bunu tartışıyor bizim medya. Tartışma sonrası Başbakan'ı arayıp "Üzgünüm." diyen hatta bir basın toplantısı yapıp "Erdoğan'a saygım değişmedi." diyen Şimon Peres mi haksızlık yapıyor; yoksa Peres'i savunacağım derken kendi başbakanını aşağılayanlar mı? Buna toplum karar verecek...

CHP'DE ÇATLAK, MHP'DE SESSİZLİK

Meselenin bir de siyasi yansımaları var. Davos'ta yaşananları sadece bir dış politika konusu sananlar var. Çünkü bu konuyu parti içinde genellikle eski büyükelçiler konuşuyor. Mesela MHP'de ilk geceden başlayan çok ilginç bir sessizlik göze çarpıyor. Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi anında Başbakan'ın tavrını Türkiye'nin itibarı olarak gördü ve siyaset üstü bir üslubu benimsedi. Milli bir konu olarak hadiseye yaklaşınca Erdoğan'a destek oldular. MHP'de eski diplomat Deniz Bölükbaşı konuştu; ancak Sayın Bölükbaşı parti tabanının hissiyatından kopuk. Lafı eğip büküyor ve konuyu günlük siyasete çerez yapıyor. Ülkücü tabanın partiden daha onurlu ve milli bir duruş beklemesi kaçınılmaz. Neyse ki Parti Genel Başkanı Bahçeli, olaydan üç gün sonra yazılı bir açıklama yaptı da parti tabanındaki tansiyon biraz düştü.

CHP ne yapacağına karar verememiş. Eski diplomat Onur Öymen konuştukça Halk Partisi halktan kopuyor. "Peres'e 'sen' diyemezsin." diyerek söze başlıyor Sayın Öymen ve İsrailli yetkililerin bile telaffuz etmediği keskin sözler sarf ediyor. Deniz Baykal topa girmiyor, suskun kalmayı tercih ediyordu, geç de olsa pazar günü Erdoğan'ı destekleyen bir açıklama yaptı. Ancak Sayın Baykal, Öymen'in kırıp döktüklerini tamir için aylarca uğraşsa yine de kaybedilen itibarı kurtaramaz. "Bence Davos'ta dünya çapında Erdoğan bitmiştir." diyor Öymen. Ya siz? Türk halkı nezdinde nasıl bir tepki aldığınızın farkında değil misiniz? Atatürk'ün partisi bu kadar mı uzaklaşır "milli duruş"tan? Her şey bir yana; Sayın Öymen, iki kelam da Peres hakkında sarf etme lütfunda bulunsanız ya. Bu konuda hiç mi eleştiri yapamaz CHP milletvekili? Neyse ki CHP Parti sözcüsü Mustafa Özyürek işi biraz yumuşatıyor, kıyısından köşesinden Başbakan'ın tavrına hak veriyor ama meselenin 'abartıldığını' söylüyor.

AB YOLUNDA DEVAM; HEDEF SAPTIRMANIN MANASI YOK

Bazıları da kurnaz bir mantık oyunuyla "Türkiye Avrupa'dan koptu; İran-Suriye arasına sıkıştı." diyor. İnsaf! Başbakan Davos'a Brüksel ziyaretinden hemen sonra gitmedi mi? Birkaç ay içinde yapılan ve halen devam eden AB reformlarını unutturmak mümkün mü? Kürtçe televizyon daha yeni kuruldu. Solun yıllardır dillendirdiği Nazım Hikmet'in vatandaşlığı çözüldü. Erdoğan iki gün boyunca Brüksel'de kaldı, AB yol haritasını muhataplarıyla konuştu...

Türkiye, hem AB üyeliği için çalışacak, hem ABD ile ilişkilerinde gelinen düzeye gölge düşmeyecek, hem de komşu ülkelerle ilgili etkin rolüne devam edecek. Bütün bunlar olurken kendi topuğunu nişanlayanlar ufuk yetmezliğiyle karşı karşıya gelecek. Türkiye gerçeğini doğru okumak gerekiyor; bir yanıyla yüzü Avrupa'ya dönük; diğer yanıyla kendi dünyasıyla barışık. Bu tabloya herkes alışmalı; en azından bu milletin bu gerçeği benimsemesi kadar herkes bu realiteyi içine sindirmeli...

Endişeye gerek yok
İsrail'in Gazze'de sivil halka karşı yürüttüğü katliam, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük bir infiale sebebiyet verdi. Tepki büyük ve her kesimden yükseliyor. Buna bir de Davos'ta yaşanan gergin toplantıyı ekleyin. Bu arada Yahudi vatandaşlarımız bir araya geliyor ve bu tepkinin kendilerine yöneleceğinden endişe duyduklarını söylüyor. İşte bu nokta çok kritik. Çünkü insanların tepkisini çok net ve dikkatli kullanması gerekiyor. Türk halkı, İsrail devletinin acımasız politikalarını protesto ediyor, Yahudileri değil...

Başbakan Erdoğan, Washington Post'a verdiği demeçte "Yahudilere karşı bir şey yapmak isteyen herkes karşısında beni bulur." demiş. Doğru olan da budur. Bu ülkedeki hiçbir azınlığa karşı ayrımcılık yapılamaz, onları incitecek bir davranış ortaya konamaz. Aslında gönül istiyor ki İsrail politikalarını buradaki Musevi vatandaşlarımız da eleştirsin. Ama sanıyorum onların durumu da kolay değil; bu durumu anlayışla karşılamak gerekiyor. İsrail devletini eleştirmek sanıldığı kadar rahat yapılamıyor. Olsun! Bu ülkenin vatandaşı olan herkes bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır ve farklı kimliğinden dolayı asla baskı altına alınamaz. Bu ülkede yüzyıllar boyunca ortaya konan hayatı paylaşma kültürü buna şahittir. Aksini düşünen ırkçıdır ve ırkçılık bir insanlık suçudur.

 
zaman



Bu yazı 1,000 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,199 µs