En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

Filistin sorunu nedir?



Çoğu insan Filistinlilerin geçen asrın ikinci yarısından bu yana çektiği acının ne olduğunu bilmiyor. Çünkü halkı Müslüman olsa da, konu hakkında bilgisi ve fikri olan insan sayısı çok az.
Medyadan edinilen bilgilerle yetinenler, her nasılsa İsrail ara sıra Filistinlileri öldürüyor, Filistinliler de ona karşı direnmeye çalışıyor, diye düşünüyorlar. İsrail sivil katliamlarda çok ileriye gittiğinde infial gösteriliyor, sonra tekrar herkes susuyor. Ve böyle sürüp gidiyor.

"Filistin sorunu" bütün "sorunların anası"dır. Öylesine doğrudan ve dolaylı etkileri var ki, bu sorun köklü bir biçimde çözülmedikçe ne bölgenin tamamı istikrara kavuşur, ne artık her şeyin birbiri içine girdiği küresel dünyada barış ve huzur sağlanır. Sorunun Filistinlileri aşan boyutları vardır.

İngilizler, üçüncü bir ulus olarak, bir halka (Filistinlilere) ait toprakları binlerce senedir dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan dağınık bir kavme (Yahudiler) verdiler. Gerek İngilizlerin gerekse İsrail'i tasarlayan Siyonistlerin bakış açısından Filistin toprakları üzerinde yaşayanların herhangi bir önemi; dolayısıyla kaale alınmaya değer hakları yoktu. Çünkü onlara göre "İnsansız topraklar, topraksız bir ulusa" verilmeliydi. Yahudiler, diyasporada yaşayan bir ulustu, toprakları yoktu, Filistin üzerinde ise "halk veya ulus" tanımı kazanmayı hak edecek insanlar yaşamıyordu. Bu durumda Tevrat'ın da referanslarından hareketle bu "insansız topraklar"ın toprak arayışındaki "Yahudi ulusu"na verilmesinden başka daha doğal ne olabilirdi?

İkinci garabet, İngiliz ve Amerikalıların -ve elbette diğer Batılı ülkelerin- karar ve dayatmasıyla daha ilk kuruluşunda BM, bir halkın toprağını alıp binlerce senedir bu topraklar üzerinde yaşamayan insanlara verdi. İsrail, BM kararıyla kurulmuş olan yegane devlettir. Ama aynı İsrail, bugüne kadar 1967'de alınmış olan 242 sayılı karar dahil olmak üzere BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin kararlarına uymuş değil. Ona altın tepsi içinde toprak sunan BM'yi İsrail tanımıyor.

Bu çerçevede 1948'de İsrail'e tarihî Filistin topraklarının yüzde 56'sı verilmişken İsrail, 1967 savaşı ve arkasından gelen işgallerle bunu yüzde 78'e çıkarmış bulunuyor. Hukukî açıdan "Filistin sorunu" dediğimizde akla ilk gelen "işgal"dir. Fakat kuşkusuz mesele bundan ibaret de değildir. Filistin sorunu şu beş temel noktada toplanmaktadır:

1) İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi. Bunun için işgal ettiği toprakları boşaltıp sahipleri olan Filistinlilere devretmesi gerekir.

2) İsrail, terör, tedhiş, etnik arındırma, sindirme, baskı ve başka yollarla 2,5 milyon Filistinliyi kendi vatanlarından sürmüş, onları sağda solda mülteci kamplarında yaşamaya mecbur etmiştir. Sorunun ikinci ayağı mülteci Filistinlilerin kendi yurtlarına dönmesinin sağlanmasıdır.

3) Üçüncü önemli sorun, İsrail kesintisiz olarak dünyanın her bölgesinde yaşayan Yahudileri İsrail'e getirtmekte ve bunlara Filistinlilerin toprakları üzerinde yerleşim alanları açıp yerleştirmektedir. Yerleşimcilerin sayısı arttıkça ve yerleşim alanları genişledikçe Filistinliler biraz daha toprak kaybına uğramaktadırlar ki, özellikle bugün işgal altındaki Batı Şeria'nın başına gelen budur. Dışarıdan gelen yerleşimciler Filistinlilerin topraklarını işgal etmekle kalmıyorlar, zeytinliklerini, bağ-bahçelerini, evlerini ve mal varlıklarını gasbediyorlar.

4) Sorunun dördüncü ayağı Kudüs'ün statüsü meselesidir. İsrail, açık bir dille Kudüs'ü İsrail'in "ebedî başkenti" ilan etmekle, her üç din için kutsal olan bu tarihî şehri hiç kimse ile paylaşmaya niyetli olmadığını açıklamış bulunmaktadır.

5) Filistin sorununun beşinci ve belki de çözüm ihtimali neredeyse sıfır olan boyutu Mescid-i Aksa konusudur. Yahudiler, her ne pahasına olursa olsun Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa etme kararındadırlar. Mabedin inşa edilebilmesi için Mescid-i Aksa'nın yıkılması gerekir. Ne dindar Yahudiler ne Siyonistler bu projeden taviz vermeyi düşünmüyorlar. Sadece uygun zamanı kolluyorlar.

zaman



Bu yazı 1,121 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,749 µs