En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

AB'nin göremediği!



Her sene yayınlanan AB ilerleme raporu, Türkiye'nin AB üyelik sürecindeki karnesi hükmündedir. Rapor, ne kadar ilerleme sağlandığı hakkında bir fikir veriyor. Karne notunu veren AB'nin karar mercileri bir yol haritası çizerler. Türkiye söz konusu yol haritasına göre kendine hatt-ı hareket çiziyor.
Bu sene yayınlanan rapora baktığımızda, geçmiştekilerden pek farklı olmadığını görüyoruz. Raporun özet cümlesi şu: "2009 reform yılı olsun."

Türkiye'nin reformlara ihtiyacı olduğu kesin. Buna kimsenin itirazı yok. Başta sivil ve demokratik yeni bir anayasa, asker-sivil ilişkisi, din ve vicdan özgürlüğü, baskıcı-otoriter laiklik, yolsuzluklar, işkence, ifade özgürlüğü, Kürt sorunu, Alevi talepleri vb. sorunlar olduğu gibi duruyor. Raporda anamuhalefet partisi CHP de payını almış; haklı olarak rapor, CHP'nin, bir kısmı AB reformları çerçevesinde demokratikleşme hamlelerini destekleyen 16 kanunu bu sene Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğü hususunun altını çiziyor. Tabii ki Anayasa Mahkemesi'nin konumu ve tutumu da gündeme gelmeli.

Açıkça ifade etmek gerekirse, AB yolunda zorluk çıkaran sadece statükocu çevreler, bürokratik merkez ve bunların tarihsel müttefiki durumunda adeta onların Meclis'te sözcülüğünü yapan CHP değil, iktidar partisi AKP de AB yolunda pek gönüllü davranmıyor. Bu yüzden hükümeti destekleyen aydınların, liberal ve sol kökenli demokratların önemli bir bölümü AKP'den desteğini çekmiş durumda.

Hükümetin işi ağırdan tutmaya başlamasının anlaşılır bazı sebepleri var. Kürt sorununa bakışında da köklü değişikliklere gittiği anlaşılan AKP, belli ki "bürokratik merkez"e, başka bir ifadeyle devlete daha yakın politik tutum takınmış durumda. Bu açıdan hem Türkiye'de hem Avrupa'da Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olanlar arasında üstü örtülü bir işbirliği, izlenecek stratejiler konusunda açıktan telaffuz edilmeyen bir mutabakat vardır. "Hırvatistan'a üyelik için tarih verildiği halde, neden Türkiye'ye verilmiyor?" yolunda kendisine yöneltilen bir soru üzerine Genişleme Komiseri Olli Rehn'in verdiği cevap çok manidar: "Türkiye ile Hırvatistan'ın mukayese edilmesi doğru değil. Tarih meselesi hem Türkiye hem Avrupa tarafından bahane olarak kullanılmaktadır. Oysa AB yolu bahanelerden değil, siyasî reformlardan geçmektedir."

Rehn'in bu tespiti, artık AB yetkililerinin Türkiye'yi tanımaya başladığının işareti. Tuhaf gelebilir, ama benim kanaatim şu ki, uzun bir geçmişe rağmen hakikatte AB, Türkiye'yi pek de yakından tanımıyordu. Müzakere tarihi, AB'nin Türkiye'yi daha yakından tanımasına yardımcı oldu, bunu bile kendi başına bir kazanç sayabiliriz. Çünkü öteden beri Türkiye'nin AB politikası, "girmek istiyormuş gibi yapmak", ama işin hiçbir şekilde ciddiye binmesine fırsat vermemek. Türkiye'nin nihai ve hakiki devlet politikası şudur: AB üyeliği ısrarla istenecek, ama gerekli hiçbir reformu yapmamak suretiyle üyeliğin önüne engeller dikilecek.

2002-2005 arası, Türkiye'nin, özel olarak AKP iktidarının AB üyeliğini çokça istemesinin önemli sebebi, dindar halkın bu sürece samimi olarak destek vermesiydi. Bu destek, hem AKP'yi iktidara getirdi hem üyelik sürecini hızlandırdı, sahici hale getirdi.

Bugün aynı noktada bulunmuyoruz. Dindar halkın büyük bir bölümü AB'den umudunu kesmiş gibi. AB çevreleri ve Türkiye'de AB destekçileri, dindar kitlelerin haklarının takipçisi olmadılar, sorunlarının ilerleme raporunda yer alması için ciddi sayılabilecek bir gayret göstermediler. Aydınlar, AB yetkililerini enforme ederken, doğrudan veya dolaylı olarak "Türkiye'de ciddi anlamda din sorunu, din ve vicdan özgürlüğünün kullanımında sıkıntılar olmadığı" yolunda telkinlerde bulundular. Son ilerleme raporunda da eşcinseller, transseksüeller dahil bütün azınlıkların sorunlarına atıflar yapılırken, asıl dindar çoğunluğun çektiği sıkıntılar -mesela başörtüsü sorunu- zikredilmedi bile. Bu, üyelik sürecine olan sahici toplumsal desteğin azalmasının en önemli sebebidir. Üyelik süreci için salt aydın talebi yetmez, toplumsal talep gerekir.

zaman



Bu yazı 1,254 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,261 µs